Bireyde Kutsal Duygu Aşamaları

Bu kitap benim ömrümün kitabı,Türkiye’nin de psikoterapi kitabıdır.

Bireyde Kutsal Duygu Aşamaları

Bu kitabın ön kapağında yazılı olan Kutsal Duygu Aşamaları dizgesini gördünüz.Bu dizgede
yazılı olan sözcüklerin hepsi ilgili bilim dallarındaki kitaplarda yazılıdır ve ayrı ayrı tanımları
yapılmıştır.Ancak ne ülkemizde ne de hiçbir ülkenin bilim kitaplarında,ön kapakta görünen dizge
görülemez.Bu dizge,Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana yaşanan psikopolitik
çalkantıların mihenk taşıdır.Bu bölümde,Türkiye toplumunun kutsal Duygu aşamaları ve Bireylerin
Kutsal Duygu Düzeyleri irdelenecektir.
Bu kitap benim ömrümün kitabı,Türkiye’nin de psikoterapi kitabıdır.
***
1. Anne Sevgisi:
Yeni doğan çocuk aklanıp paklandıktan sonra hemşire kucaklarsa ağlar. Anne kucakladığında ağlaması
kesilir. Çünkü annenin kokusunu alan çocuk, kendini önceki vatanında bulur. Çocuk daha gözünü açar
açmaz, en yakınının annesi olduğunu anlar ve annesini sever. Bir başka deyişle çocuk anne sevgisiyle
doğar.
***
2.Aile Sevgisi:
Üç yaşına gelen çocukta, anne ve babasına karşı hayranlık duyguları başlar. Anne ile babasını olağanüstü
insanlar olarak görür. Ailede bulunan bireylerin hepsi de çocuğungözünde çok önemli kişilerdir. Aynı
ailede yaşayan kişiler, çocuğun zihin bahçesinde dolaşan birer masal kahramanıdırlar. Bu nedenle
üçyaşındaki çocuklar, anne baba gibi olmaya, onlar gibi davranmaya ve onlar gibi giyinmeye yönelirler.
***
3.Arkadaşlık Duygusu:
Altı yaşına gelen çocuk, yeni arayışlar içine girer. Çocuk, arkadaşlık duygusu aşamasına ulaşmıştır. Aile
sevgisi aşamasını yaşayan çocuk,daha bağımsız bir duygu içine girer. Ailesinde yaşayan bireyler
dışındaki yaşıtlarına karşı ilgi duyar. Komşu çocuklar ile yakın ilişkiler içine girer. Bu nedenle
arkadaşlarıyla oynayan bir çocuğu, oyundan çekip almak yanlıştır. Örneğin konuk olunan bir ailenin
çocuğu ile oynayan çocuğa, “Kızım Perihan, on dakika sonra ayrılıyoruz” denildiğinde, Perihan bir
yerdeoyununu tamamlar ve arkadaşlarıyla esenleşerek oyundan mutlulukla ayrılır.
***
4.Milliyetçilik ve Din Duygusu:
12 yaşında ergenlik çağına giren çocukta hem fiziksel hem de psikolojik değişiklikler başlar. Anne sevgisi,
aile sevgisi ve arkadaşlık duygusu üzerine, çocuğun zihninde çok muhteşem duygular oluşmaya başlar.
Çocuk kendisini hayal dünyası içinde bulur. Ailenin kültür varlığına göre ya milliyetçilik ya da din
duygusunun coşkusu içine girer. Kimi çocuklar bu iki duyguyu aynı zaman içinde yaşar. İki duygunun
paralel olarak yaşanması, çocukta güçlü bir kişiliğin temel taşlarını oluşturur.
Milliyetçilik duygusu içine giren çocuklar, aşırı derecede atalarıyla öğünürler. Bu çocuklardan şu sözleri
duyabiliriz:
a)Kahraman atalarımız at üstünde kılıç sallaya sallaya Orta Asya’dan yola çıkarak Anadolu’ya
gelipyerleşmişlerdir.
b) Atalarımızın Himalaya Dağları’ından attığı oklar, Alp Dağları’na ulaşmıştır.
c) Atlarına atlayan Orta Asya’lı 40 Türk cengaver, kılıç sallayarak Çin sarayını basmış, Çin
imparatorunu esir alarak saraya yerleşmiştir.
d) Cihangir Osmanlı Devleti, bütün dünyaya meydan okumuştur.
e) Bir Osmanlı tokadı atarsam görürsün gününü.
ABD Massachusetts eyaletinde bulunan ilköğretim okullarının 6.sınıf tarih dersi kitabı şu cümle ile
başlar:
‘’Atalarımız 300 yıl önce ağaç teknelere atlayarak Avrupa’dan Amerika’ya gelmişlerdir.’’
Böylece ABD’de yaşayan on iki, on üç yaşlarındaki öğrencilerin zihinlerinde milliyetçilik duyguları
böbürlenmeleri dalgalanır.

***
Çok eski yıllardan bu yana Kutsal Duygu olarak çokça söz edilen duygulardan birisi de Din
Duygusu’dur. Din Duygusu, kimi çocuklarda milliyetçilik duygusundan önce, kimi çocuklarda da
milliyetçilik duygusundan sonra oluşur. Din Duygusu içinde yaşayan çocuk, kendi ulusu ile aynı dinden
olan ulusları diğer uluslara yeğ tutar.
Din Duygusu içine giren çocukların okuduğu kitapları şöyle sıralayabiliriz:
a) Hazreti Ali Cenkleri
b) Hayber Kalesi Cengi
b) Kesik Baş Hikayesi
c)İslam OrdularınınMaveraünnehir Savaşları
d) İslam Dünyası’nda Yaşamış Bilge Kişiler
Anadolu Özgürlük Savaşı gündeme geldiğinde, Kutsal Din Duygusutakıntısı içindekalmışbireylerin
kimileri Sütçü İmam ile Nene Hatun’u savunurlar. Nene Hatun’un yaşadığı dönemi bilmezler. “Padişahımız
kovulmasaydı İslam dünyası bize bağlı kalacaktı.” derler. Padişahın, kendi isteğiyle bir İngiliz zırhlısına
binerek İstanbul’dan ayrıldığını bilmezler.
Hasan Ali Yücel, ALTIN OK adlı şiirinde, “Din bir duygu, ona kimse ilişmez.”der.
İlişilmeyecek olan yalnız Kutsal Din Duygusudeğil. Hiçbir kişi, hiçbir kişinin kutsal duygusuna
ilişmemelidir. Demokrasinin temeli budur. Her kişi, yaşadığı kutsal duygusu ile mutludur.
***
5.Ulusal Duygu:
15 yaşına gelen çocuk, yetişkinliğin başlangıcı olan bir insandır.Olumlu bir eğitim ortamındaysasoyut
milliyetçilik ve din duygusu giderek somut bir ulusal duygu aşamasına ulaşır. Vatanımız, ulusumuz,
bayrağımız, Sakarya, Atatürk sözleri zihninde kutsallaşır. Kendi ulusu ile diğer uluslar arasında ilişkiler
kurar. Kendi ulusuna bir ayrıcalık (üstünlük) tanır. Okulda aldığı eğitimin de katkısıyla vatan, millet, bayrak
kavramları eşliğinde Ulusal Duygu Aşaması’na ulaşmıştır. Artık o çocuk için ulus kutsaldır,vatan
kutsaldır,bayrak kutsaldır.
***
6. Hümanist Duygu:
18 yaşına gelen delikanlı, çeşitli bireylere karşı saygı duymaya başlar. İnsanlar arasında ayırım
gözetmez. Normal eğitimini sürdüren delikanlı yerküredeki ulusları tanır. Çeşitli çağlarda yaşamış, çeşitli
din ve ırklardan olan ve çeşitli ülkelerde yetişmiş bilim, sanat insanlarına saygı duyar. Kaşiflere, mucitlere,
felsefecilere vb. seçkin insanlara saygı duyar. Kendi ülkesinde yaşayan insanlarla diğer ülkelerde yaşayan
insanlar arasında yakınlık kurmaya başlar. Böylece 18 yaşına gelen bir delikanlı,KUTSAL HÜMANİST
DUYGU aşamasına ulaşmıştır.
***
7.Doğa Duygusu:
Hümanist düşünce aşamasında yaşayan delikanlımız, 20-25 yaşlarına geldiğinde, aldığı eğitimin de
katkısıyla doğanın farkına varır. Yerküredeki tüm güzelliklerin kaynağının doğa olduğunu anlar. Yunus
Emre’nin şu iki dizesi ne kadar anlamlı değil mi?
Dünya benim rızkımdır,
Halkı benim halkımdır.
Hem doğayı hem de hümanizmi içerenözlü iki küçücük dize.
***
8.Evrensel Duygu=Uzay:
Kültürünü geliştirmekte olan delikanlımız,25’li yaşlardan 30’lu yaşlara doğru ulaşırken güneş ile
gezegenleri düşünmeye başlar. Güneş sisteminin de içinde yer aldığı Saman Yolu’nu (Gök ada) düşünür.
Gök Ada içinde yer alan milyonlarca güneş sistemi ile bu güneşlerin gezegenlerini düşünür. O
gezegenlerden kimilerinde de insan soylu canlıların var olduğunu düşünür.Evrensel Duygu aşamasına
ulaşmıştır.
Kimi bilim insanları, Albert Einstein’in uzayın derinliklerindeki canlılarla telepati yaptığını var sayar. Bu
telepati kimlerle kuruluyor? İnsan soyundan olan canlılarla kuruluyor. Uzayın derinliklerinde yaşayan insan

3

soylu kişiler için, bizim küremiz de,onlara göre uzayın derinlikleri olmuyor mu?
Evrensel aşamaya ulaşan kişi, hümanist duygu ve yukarı katmanlarda yaşayan bir kişinin ne denli
önemli bir birey olduğunu bilir. Ama aynı zamanda aynı kişinin evren içindeki yerinin milyarlarca küçük
zerreciklerden daha da küçük bir zerrecik olduğunuda bilir.
Değerli bir bilim adamı ve politikacı Erdal İnönü’nün cenaze töreninde, bir TV sunucusu, sanatçı
Livaneli’ye mikrofon tuttu:
-Rahmetli Erdal İnönü hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Erdal İnönü, değerli bir bilim adamı ve politikacı olarak, yerküredeki yaşayan bir tek insanın bile çok
değerli bir birey olduğunu biliyordu. Ama fizik bilimi adamı olarak o, bir canlı kişinin evrendeki zerrecik
derecede küçük olan değerini de biliyordu. O nedenle gözlerini huzur içinde kapatmıştır. Aydınlık içinde
olsun…
***
Kutsal Duygu:
Yukarıda, aşamalı olarak sunulan duygulara Kutsal Duygu diyoruz. Kutsal Duygu, bireyin bilinci ile
yüreğinin birlikte çalışması sonucu oluşan enerjidir. Bilimsel olarak tanımlamak gerekirse üst beyin ile alt
beynin birlikte görev yapmasıdır. Yunus Emre’ye göre ise Kutsal Duygu, ben ile içre beynin birlikte
çalışmasıdır.
“Bir ben var benden içre.” der Yunus Emre. O yıllarda hiç bilinmeyen içre ben, alt beyindir.
Kutsal Duygu, zekanın çevre duvarıdır. Bireyde kutsal duygu aşamaları olamıyorsa zeka da kutsal
duygu duvarı sınırları içinde kalır. Marksist felsefeye göre zenginleşen toplumlarda kültürel gelişme olur.
Ama bu felsefenin tam zıttı olan bilimsel bir gerçek felsefe daha var:
“Eğer bir toplum, kültürel açıdan geri kalmışsa ekonomik gelişme bir yere kadar gelir, o düzeye takılır ve
daha ileri gidemez.” Zenginliğin yolu özgürlükten geçer…
Bireydeki kutsal duygunun gelişmesi, yerküre insanının toplumsal gelişmesi ile paralellik
göstermektedir.

DEVAM EDECEK....

YUSUF GÜNDÜZ 

www.sehitlerolmez.com