FAZ: AB Çin'e karşı ortak politika belirlemeli

Hong Kong'da gösteriler dün de devam etti

FAZ: AB Çin'e karşı ortak politika belirlemeli

Hong Kong'da devam eden gösteriler, Avrupa ülkelerine sığınan bazı Suriyelilerin ülkelerinde tatil yapması ve Brexit'in İngiltere ekonomisine etkisi Alman basınında dikkat çeken yorum konularını oluşturuyor.

    

Hong Kong'da gösteriler dün de devam etti

Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlı özerk bölge statüsündeki Hong Kong'da demokratik reform talebiyle düzenlenen gösteriler sürüyor. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini Çin ve Hong Kong yönetimine çağrı yaparak, durumun yatıştırılması için acilen ve hızla adım atılması gerektiğini belirtti. Frankfurter Allgemeine Zeitung, AB'den çağrı yapmakla yetinmek yerine ortak strateji belirlemesi gerektiğini savunuyor:

"Hong Kong'da meydana gelen olaylar artık AB'yi de etkiliyor. Sonu nereye varacağı belli olmayan çatışmalar, AB'nin artık acilen Çin'e karşı ortak bir politika geliştirmesi gerektiğini gözler önüne seriyor. Bu şimdiye kadar yapılmadı. Bu adımı, salt Hong Kong'da demokratik temel hakların savunulması gibi etik bir soru olarak görmemek gerekiyor. Avrupa'nın alacağı ortak tavır aynı zamanda AB'nin ekonomik ve siyasi çıkarlarını Pekin karşısında savunma yeteneğiyle de ilgili olacak. AB ve üye ülkelerin Hong Kong'daki gelişmeler kaşısında tavırlarını daha az 'diplomatik yumuşatıcı' kullanarak dile getirmeleri iyi bir başlangıç olabilir."

Darmstädter Echo gazetesinin yorum köşesinde ise Almanya hükümetinden Hong Kong'daki gelişmelere karşı daha kesin bir tavır beklentisi dile getiriliyor:

"Çin'de özgürlük uğruna mücadele edenlerin katledildiği Tiananmen Meydanı olaylarından sonraki en büyük felaket tehdidi ortaya çıkmışken Almanya susuyor. Sadece Hessen Eyaleti'nden Hristiyan Demokrat Partili (CDU)  Michael Brand sesini yükselterek, Pekin rejimine karşı ekonominin değil siyasetin konuşması gerektiğini savunuyor. Acımasız bir rejim sözkonusu. Milyonlarca Kazak ve Uygur kamplarda hapsediliyor, Tibet onlarca yıldır baskı altında tutuluyor ve vatandaşların davranışlarına göre uygulanan sosyal puanlama sistemi Stasi faaliyetlerini gölgede bırakıyor. Yani bunlara rağmen ona boyun eğiliyor. Oysa Çin'in tüm gücüne karşın ona karşı çıkmak hala mümkün. Zira, (Pearl Nehri civarında da) ekonomi felç olmuş durumda. Hong Kong'da 'göreceli' demokrasiyi ortadan kaldırmak şehrin ekonomik olarak kilitlenmesi anlamına gelir ki, bu da rejime çok pahalıya mal olur. O halde susmak niye?"

Almanya'da Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Suriye'deki iç savaştan kaçarak Almanya'ya sığınanların ülkelerine tatil ya da diğer nedenlerle kısa süreliğine seyahat etmelerine tepki gösterdi. Seehofer bu kişilerin ülkelerinde takibata uğradıklarına inanmadığını belirterek, sığınmacı statülerinin iptal edilmesi gerektiğini vurguladı. Passauer Neuer Presse'de konuya ilişkin yorumda bakanın görüşleri destekleniyor:

"Kim bir mülteci olarak ülkesini güvende görür ve oraya tatile gidebileceğine inanırsa iltica gerekçesini de ortadan kaldırmış olur. Almanya insanlara yaşamlarını kurtarmak için sığınma hakkı veriyor, ülkelerinde tatil yapmaları için değil. Böyle düşünen ve ona göre davranan sığınmacılar onları kabul eden toplumun kendilerine gösterdiği misafirperverliği ayaklar altına almış olurlar. Aynı zamanda aşırı sağcılara propaganda fırsatı vereceği için de böyle bir davranış sorumsuzluktan başka birşey değildir. Böylece aşırı sağcıların geniş kapsamlı bir iltica yasasına karşı verdikleri mücadele güç kazanacaktır. Almanya gibi özgürlükçü bir ülkede ise buna hiç yer yok."

İngiltere Başbakanı Boris Johnson ülkesinin AB'den ayrılmasını düzenleyecek bir anlaşma sağlanamasa bile Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması için 31 Ekim tarihine bağlı kalacağı sözünü verdi. Ancak İngiltere'de Brexit'in anlaşmasız şekilde gerçekleşmesi halinde ekonomik daralma yaşanacağı öngörülüyor. Mittelbayerische Zeitung gazetesindeki yorumda Brexit sonrası ortaya çıkması beklenen ekonomik sorunlara işaret ediliyor:

"Şu anda tüm gelişmeler anlaşmasız bir Brexit'e ve ondan sonra oluşacak olası ekonomik kaos ortamına işaret ediyor. Yeni Başbakan Boris Johnson diplomatlarına yazdığı mektupta AB'den anlaşma yapmadan acil ve hızlı ayrılmaya yönelik hazırlıkları birinci önceliği olarak gördüğünü vurguladı. Ayrıca 31 Ekim'e kadar tatilleri iptal ettiğini de duyurdu. Ancak koşulları Brüksel için kabul edilir gibi değil. Şüphe götürmeyen gerçek ise şöyle; Britanya hükümeti anlaşmasız çıkışa yöneldi. Muhalefet bu duruma engel olabilir mi? Bu kesin değil. Yabancı yatırımcılar için şimdi alarm zilleri çalıyor."

 

©Deutsche Welle Türkçe