Gürcistan’da yoksulluk, cinsellik ve bale üzerine

Denetimli anlatımı, sağlam dramatik yapısı ve müzik/dans yanıyla da ilgi çeken, görülmesi gerekli bir film

Gürcistan’da yoksulluk, cinsellik ve bale üzerine

Denetimli anlatımı, sağlam dramatik yapısı ve müzik/dans yanıyla da ilgi çeken, görülmesi gerekli bir film

VE SONRA DANS ETTİK
(And Then We Danced)
X  X  X  ½

Yönetim ve senaryo: Levan Akin
Görüntü: Lisabi Fridell
Oyuncular: Levan Gelbakhiani, Bachi Valishvili, Giorgi Tsetereli, Tamar Bukhnikashvili, Marika Gogichaishvili, Kakha Gogidze

İsveç- Gürcistan- Fransa yapımı.

Komşu Gürcistan'dan gelen ve bu açıdan beklenmedik düzeyde kendine özgü, kişisellik taşıyan bir film.

Tiflis'deki devlet halk dansları okulunda birbirinden yetenekli dansçılar vardır. Özellikle ön plana çıkan iki erkek. Uzun boylu, atletik yapılı, biraz efemine görünüşlü, gerçek bir dans yeteneği olanı Merab. Ve guruba yeni katılmış, daha erkeksi, daha klasik yakışıklı olan Irakli.

İkisi de devletin ana ekibine dansçı yetiştiren yaşlı, otoriter, sert ve ilke sahibi bir usta tarafından eğitilirler. Ve bir noktadan sonra, birbirlerine rakip olarak gösterilirler. Ama aralarındaki ilişki giderek gelişecek ve rekabetten eşcinselliğe doğru yol alacaktır.

Film yakın zamanda izlediğimiz kimi bale filmlerini hatırlatıyor. Özellikle de Mikhail Baryshnikov'un yaşamını çıkış noktası alan Taylor Hackford  imzalı White Nights-Beyaz Geceler (1985) ya da Rudolf Nureyev'in öyküsüne dayalı Ralph Fiennes imzalı The White Crow- Beyaz Karga (2018).

Tıpkı onlardaki gibi gerçek dansçılardan seçilmiş oyuncular, filmin bale yanına ciddi bir ağırlık ve çekicilik kazandırıyor ve de Gürcü dansı, kültürü, folkloru üzerine ilginç bilgiler ediniyoruz; bir belgesel izlercesine...

Ama burada Gürcistan denen komşu ülke üzerine ne denli az şey bildiğimizi de unutmayalım. Filmin Gürcü kökenli İsveç vatandaşı olan yönetmeni Levan Akin bir söyleşisinde, 2013 yılında Gürcistan'da yaşanmış bir olayı hatırlatıyor: Ülkedeki ilk Onur Yürüyüşü'nde eşcinsellerin hakları için yürüyen 50 genç insanın uğradığı büyük saldırıyı. Ardında Ortodoks kilisesi ve sağcı grupların bulunduğu...

Ki bu olay onu etkilemiş ve önce bir belgesel çekmeyi kurarken, sonra bu öykülü filme karar vermiş. Yönetmen "Kağıt üzerinde Gürcistan LGBTİ+ haklarının en iyi korunduğu ülkelerden biri. Ama yobazlık ciddi bir sorun” diyor. (Altyazı dergisi, Kasım-Aralık sayısı).

Ve şöyle ekliyor: "Bazı cahillerin ve bağnazların bir ülkenin kimliğini, geleneğini esir almasını kabul etmiyorum. Kimin ne kadar Gürcü veya Türk olduğuna bir başkası karar veremez. O kimliği veya geleneği herkes istediği gibi yorumlayabilir."

Öte yandan, karakterler gerçekten ilginç. Tipik Gürcü olmakla tümüyle kendilerine özgü kişiler olmak arasında gidip gelen karmaşık, yoğun, kompleksli kişilikler. Hayli yoksul ve çaresiz gözüken bir toplumda ayakta kalma savaşımı veren...

Ve bir yandan asıl kimliklerini korumaya ve onun gereklerini yerine getirmeye uğraşırken, öte yandan tutkuyla bağlandıkları mesleklerinde yükselme, kariyerlerinde zirveye çıkma çabasını da sürdürenler...

Bu arada filmin gerçekten unutulmaz bölümleri de var. Örneğin düğün sahnesi ya da Merab ve İrakli arasındaki ilk sevişme sahnesi. Bir sinemaseverin belleğine yerleşmeye aday bölümler.   

Denetimli anlatımı, sağlam dramatik yapısı ve müzik/dans yanıyla da ilgi çeken, görülmesi gerekli bir film.

TÜYAP üzerine bir not

Geçen hafta TÜYAP kitap fuarı üzerine yazdığım yazıya Kültür Fuarları Kurumsal İletişim Müdürü Cemran Anıl Öder'den bir yanıt geldi. Aynen koyuyorum:

"Güzel yazınıza çok teşekkür ederim. Fakat küçük bir bilgi yanlışını düzeltmek isterim. Geçtiğimiz yıl fuar giriş bedeli 8 TL idi, dolayısıyla iki katına çıkmış değil bu sene…

Yanı sıra emekliler, öğrenciler, öğretmenler, engelliler, kütüphaneciler ve akademisyenlerden giriş bedeli alınmamaktadır.

Sevgi ve saygılarımla."

 

ATİLLA DORSAY / T24