Prof. Dr. Murat Akova: Bu iş büyüyecek, bir an önce yöntem belirlenmeli

‘HER BİR ÖLÜ, 800 HASTA DEMEKTİR’

Prof. Dr. Murat Akova: Bu iş büyüyecek, bir an önce yöntem belirlenmeli

Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Murat Akova, Türkiye'de Covid 19 virüsü taşıyan kişi sayının çok artacağını söyledi ve "Bunların hepsini hastaneye yatırmaya kalksanız buna ne hastane yatağı yeter ne hastane kaynakları. Dolayısıyla bir yöntem geliştirmek gerekiyor" dedi.

Özlem Akarsu Çelik  oakarsucelik@gazeteduvar.com.tr

ANKARA – Korona salgınıyla ilgili merak edilenleri, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Akova’ya sorduk. 2014-2016 yılları arasında Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Bulaşıcı Hastalıklar Derneği başkanlığı yapmış ve halen aynı derneğin ombudsmanlığını yürüten Prof. Dr. Akova sorularımıza şu yanıtları verdi:

 

‘HER BİR ÖLÜ, 800 HASTA DEMEKTİR’

Türkiye korona virüsü salgınında nerede? Geldiğimiz noktada en etkili önlem nedir?

Biz Covid 19 sebebiyle ölen kişi sayısını tam olarak bilmiyoruz çünkü gözden kaçan vakalar olabilir. Bu virüsle mücadele öncesinde de bu sebeple hayatını kaybetmiş olanlar vardır mutlaka ve hâlâ Covid 19 testi pozitif çıkmadığı halde hayatını kaybedenler oluyor. Bu kişilerin ölümünde başka tanılar yazılıyordur ama ölüm sebebi Covid 19’dur. Bunun istatistiği şöyle: Her bir ölüm, 800 hasta ile ilişkilendiriliyor. O zaman şu an açıklanan ölü sayısını 800 ile çarptığımızda dahi tespit edilenin üzerinde hasta var demektir.

 

Prof. Dr. Murat Akova, korona ile ilgili olarak Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde nasıl bir yöntem izlendiğini anlattı.

Hangi ilde kaç hasta olduğu bilgisi neden kamuoyu ile paylaşılmıyor? 

Bu konuda neden ısrarcı olunuyor ve neden il il istatistikler açıklanmıyor bilmiyoruz. Örneğin Van, İran’daki büyük salgın nedeniyle risk altındaki illerden bir tanesi. Orada önemli sayıda hasta olması ihtimali var. Yurt dışından çok sayıda giriş oldu. Umre’den gelenler oldu. Bu insanların hepsi evlerine, farklı illere gitti. Kaçı hastalığı taşıdı bilmiyoruz. Büyük kentler olması sebebiyle İstanbul başta olmak üzere Ankara ve İzmir’i tahmin etmek güç değil. Özellikle İstanbul yurt dışından gelen giden açısından risk altında.

‘İZOLASYON VE TEST YAPMAK ÇOK ÖNEMLİ’ 

Yaptığınız bir açıklamada Çin, Singapur ve Güney Kore örneklerinden bahsediyorsunuz. Çin’in sokağa çıkma yasağı gibi katı izolasyon tedbirleriyle virüsü kontrol altına aldığını; Singapur’un, Çin gibi katı yöntemlere başvurmadan virüsü taşıdığından şüphelendiği hastaları izole ederek erken tanı sayesinde başarı elde ettiğini; Güney Kore’de de benzer biçimde şüphelilerin izolasyonunun ve çok fazla test yapılmasının etkili olduğunu söylüyorsunuz. Türkiye’de durum ne? 

Türkiye’de bu virüsü önlemenin öncelikli yolu test etmekten çıkmış vaziyette. Test etseniz arkasından test etmeniz gereken yüzlerce insan ortaya çıkıyor. Herkeste pozitif çıkmıyor, test bazen gecikmeli sonuç veriyor. Bu döngüyü kırabilmek için insanların birbirleriyle temasını mutlaka kırabilmek lazım. İzolasyon, çok önemli. Salgın daha da büyüdüğünde hastane yatağı nedeniyle hastaları yatıramama durumu ortaya çıkacak.

Güney Kore, şüphelileri bakım merkezlerine gönderip onları izole ediyor. Her gün bu kişilerin ateşleri ölçülüyor, belirtileri ilerlerse hastaneye gönderiliyorlar. Güney Kore’de bu insanlar GPS takibindeler. Kim kiminle temas etmiş, evinde mi kalıyor, dışarı mı çıkıyor? Bunu özel hayata müdahale olarak düşünebilirsiniz ama hasta kişinin kimlerle temas ettiğini bilmek açısından önemli. Biz ise el yordamıyla hareket ediyoruz. Kimle temas ettin diye soruyoruz hastaya, onları bulmaya çalışıyoruz. Türkiye’de biz eve gidin, kimseyle temas etmeyin, telefonla doktorunuza bilgi verin diyeceğiz muhtemelen. Ben bu sayının çok artacağını tahmin ediyorum. Bunların hepsini hastaneye yatırmaya kalksanız buna ne hastane yatağı yeter ne hastane kaynakları. Dolayısıyla bir yöntem geliştirmek gerekiyor.

Dünyanın farklı ülkeleri şimdiye kadar değişik önlemler uygulayarak bu pandemiyle savaşmaya çalıştılar. Hastalıktan en fazla etkilenen Çin, aldığı önlemlerle yeni vaka sayısını neredeyse sıfıra indirdi, ölüm vakaları da ortadan kalkmaya başladı. Bu nedenle Çin’in, hastalığın başlangıcı sonrası aldığı önlemleri ve yansımalarını incelemek başka ülkeler için örnek oluşturabilir.

Testlerle ilgili kafa karışıklığı var. Testler nasıl yapılıyor ve tüm ülkelerde aynı test mi kullanılıyor?

Testin temel prensibi aynı. PCR denilen bu testlerde prensip aynı olsa da testlerin içeriği ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Bir de hızlı test denilen yöntem var. PCR’da hastanın geniz bölgesinde aldığınız salgıyı test ederken, hızlı testte bir damla kan kullanıyorsunuz. İlkinde geniz salgısında virüsün varlığını göstermek, hızlı teste ise kanda virüse karşı gelişen antikor varlığını araştırmak söz konusu. PCR erken dönemde sonuç verirken, antikor saptamak için hastalığın başlangıcından itibaren 5-7 gün geçmesi gerekli.

Test negatif çıksa da kişi hastalık taşıyabiliyor. Bu nedenle belirtilere göre tedaviye başlıyorsunuz değil mi?

Öncelikle kullanılacak testlerin güvenilirliğini belirlemek için kontrol edilmesi gerekir. Bu kargaşa içinde test yaparken, bu testlerden yanlış sonuç almanın sonuçları çok vahim olur. Ayrıca testi erken dönemde yapmış olabilirsiniz. Sonuç, virüsle yoğun temas veya hastalığın şiddetiyle ya da testin kendi duyarlılığıyla ilişkili olabilir. Klinik olarak bir hastada çok yüksek şüpheye sahipsek test negatif çıkarsa 48 saat içinde ikinci bir test yapılıyor. Nadir durumlarda üçüncü bir test istemek gerekiyor. Şüphe yüksekse biz hastayı hemen izole edip tedaviye başlıyoruz. Önemli olan hastanın ilk tanısında ateşi, öksürüğü, solunum zorluğu var mı ve akciğer filmi veya tomografisinde buna işaret eden bir durum var mı? Bununla karşılaşırsak tedaviye alıyoruz hastayı.

Yeni bir bilgiye göre koku ve tat duyusu kaybı da korona virüsü belirtileri arasında yer alıyor.

Bunu ilk defa İngiliz Kulak Burun Boğaz Cemiyeti ortaya çıkardı. Normal koşullarda üst solunum yolları enfeksiyonunda da “ağzımın tadı kaçtı” denir, tat ve koku duyusu azalır. Burada tamamen kaybolduğu söyleniyor. Ancak bu bir gözlem ve henüz bildiğim kadarıyla tıbbi bir makale haline dönüştürülmedi. Birkaç kaynaktan da doğrulanınca ciddiye alınması önemli. Tanı açısından yol gösterici olabilir.

‘HASTALIKTAN KORUNALIM DERKEN İLAÇLARLA KENDİNİZİ ÖLDÜREBİLİRSİNİZ’

Covid 19 tedavisinde kullanılan ve bu tedavide etkili olacağı iddia edilen ilaçlarla ilgili tartışmalar sürüyor. Hangi bilgi doğru?

Bu ilaçların hiçbiri kesin olarak tedavide etkili olduğu gösterilmiş ilaçlar değil. Bu hastalık ortaya çıkalı üç ay oldu. Dünyanın bilmediği bir hastalığa karşı ilaçla ilgili bu sürede yeterli bilimsel veri toplamak mümkün değil. Çin’de çok farklı ilaçlar denendi ve kendilerine göre bazı protokoller yaptılar. Ancak Çin tıbbı ile batı tıbbı farklı. Bizim kitabî bilgi olarak bildiğimiz, şu ilaç güvenli kullanılır diyeceğimiz bir ilaç henüz yok.

Piyasada Plaquenil olarak bilinen klorokin ve hidroksiklorokin, sıtma hastalığının ve romatoid artrit olarak bilinen eklem iltihabı hastalığı gibi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor. İlaç bir kinin türevi. İçinde kinin var diye insanların tonik tükettiği, marketlerde bu ürünün kalmadığını duyuyoruz. Covid 19 tedavisinde Çin’de, Avrupa ve ABD’de, birçok merkezde bu ilaç ön planda kullanılıyor. Tek başına mı kullanılsın, başka ilaçlarla mı kullanılsın konusu var, o da tartışmalı.

Fransa’da 36 hastayla yapılmış bir çalışmada bu ilacın, yanında yine solunum yolları enfeksiyonunda kullanılan Azithromycin ile kullanıldığında 20 hastada olumlu sonuç verdiği görülmüş. ABD’de “Fransız doktorlar mucize tedaviyi buldu” dedikleri işte bu çalışma. Ancak iş öyle değil. 20 hastada denenen ilaç, tedavi eder diye kabul edilemez. Nitekim aradan birkaç gün geçtiğinde bu iki ilacın ayrı ayrı ama özellikle bir arada kullandıklarında birbirlerinin etkisini artıracak biçimde kalp aritmilerine yol açtığı ifade edildi. Bu nedenle ölenler var. Kardiyologlar uyarıyor. Bunlar çok dikkatli kullanılması gereken ilaçlar. Ben şunu alıp evimde stoklayayım denilebilecek ilaçlar değil bunlar. Hastalıktan korunalım derken ilaçların yan etkisi nedeniyle kendinizi öldürebilirsiniz.

‘İLAÇ KONUSUNDA BİR UÇTAN DİĞER UCA SAVRULDUK’

Kimileri “bu süreçte evinize şu ilacı stoklayın” diyor kimileri çocuklar için mutlaka ateş düşürücü bulundurmak gerektiğinden bahsediyor. Böylesi bir salgında evimizde mutlaka bulundurmamız gereken bir ilaç listesi var mı?

Parasetamol bir ateş düşürücü aynı zamanda zayıf bir iltihap önleyicidir ama o da yüksek dozda aldığınız takdirde karaciğer yetmezliğine neden olabilir. Bizim insanımız özellikle antibiyotik bulundurmaya meraklıdır ama bu doğru değil. İlaçların hiçbiri, bir hekim önermeden ezbere kullanılmamalı. Ateşli hastalık dediğiniz, Covid 19’un da belirtisi olabilir. Bu tip belirtilerde hekime başvurmak gereklidir. Biz bu uyarıları yapsak da sosyal medyadan insanlar sabahtan akşama kadar duyduklarını yazıyorlar ne yazık ki.

Biz çok fazla ilaç araştırması yapıyoruz. Şunu da yaşadık geçmişte, kimi meslektaşlarınız üzerinde çalıştığımız bir ilaç için, “ülkemizde insanlar kobay olarak kullanılıyor, kimsede denenmeyen ilaçlar bizde deneniyor” diye kıyameti kopardılar. Şimdi insanlar Covid 19 aşısında veya ilaçların kullanımında gönüllü kobaylık için sıraya giriyor. Şu an kullanılan ilaçların tamamı klinik deneme aslında. Öyle ki, bıraksanız tuz ruhu içecekler. Çamaşır suyu içip ölenler var. Bakın bir uçtan öteki uca savrulduk.

‘RİSK ALTINDAKİ GRUBUN, GRİBE VE ZATÜRREYE KARŞI AŞILANMASI ÖNEMLİ’

Yakın zamanda aşı tartışmaları da yaşanıyordu…

Aşıları Rockefeller Ailesine bağlayanlar şimdi “aşıyı bir an önce bulun” diyorlar. Toplumu bilimsel bilgiyle aydınlatmak lazım. Bu dönemde özellikle risk altındaki grubun gribe karşı aşılanması çok önemli. Covid 19 ve gribin belirtilerini birbirinden ayırdetmek mümkün değil. Gribe karşı aşıyla korunmuş olmak Covid 19’dan korumaz ama diğerine karşı bağışık olduğunuzda Covid tanısı daha kolay konulabilir. Benzer şekilde risk altında olanların pnömokok dediğimiz zatürre aşısını da olmaları önemli. Covid 19 hastalığı sırasında bu bakteriye bağlı zatürre vakaları görülebiliyor.

‘KAÇ SAĞLIK ÇALIŞANINA TEST YAPILDIĞINI BİLMİYORUZ’

Sağlık çalışanları risk grubunda ama kaç sağlık çalışanına Covid 19 testi yapıldığını, kaç sağlık çalışanına bu virüsün bulaştığını bilmiyoruz. Sağlık çalışanları için alınacak önlemlerin başında ekipman geliyor ancak sağlık kuruluşlarında da bazı önlemler alınmalı değil mi? Örneğin Korona şüphelilerinin farklı kapıdan hastaneye alınması gibi… Bu tip önlemler tüm sağlık kuruluşlarında hayata geçirilebildi mi?

Bir hastayla temas eden herkesin test ediliyor olması lazım normal koşulda. O hastadan kime bulaştığını bulup o kişileri izole edeceksiniz. O sağlık personeli başkalarına da hizmet vermiş olacak, kendi meslektaşlarına bulaştırmış olacak. O kişilerin temas ettiği başka kişiler olacak. Bizde kaç sağlık çalışanına test yapıldığını bilmiyoruz. Sağlık personelinin kendisini koruyucu bir ekipmanla bu işi yapıyor olması çok önemli.

Biz Hacettepe’de şöyle bir sistem kurduk. Ateş ve öksürüğünüz var ve acile geldiyseniz, kapıda karşılayan bir hekim arkadaşımız bu hastayı acil servise sokmadan doğrudan korona kliniğine yönlendiriyor. O arkadaşlarımız da kendilerini koruyorlar. Sizin ateşinizi ölçüp muayene ediyor, akciğer filmi istiyorlar. Filmde hastalığa işaret eden bir şey varsa gözlem odasına alıyorlar. Burundan örnek alıyorlar. Gerek duyulursa akciğer tomografisi çekiyorlar. Onda da şüpheli bulgular varsa hemen hastaneye yatırıp tedaviye başlanıyor ve testini sonucu bekleniyor. Yani bu hastalar acil servise gelen hastalarla hiç karşılaştırılmıyor. Biz buna triaj diyoruz ve bunu hastanenin dışında başlatıyoruz. Acil servisin dışında bir yerde bir konteynırımız var. Tüm hastanelerde bu yapılıyor mu bilmiyoruz ama öyle olmasını umuyorum.

‘SAĞLIK ÇALIŞANLARININ EKİPMANI VE TEST SORUNU HÂLÂ ÇÖZÜLEBİLMİŞ DEĞİL’

Tüm illerdeki sağlık kuruluşlarında izlenen prosedür belli mi? Salgınla mücadele doğru biçimde yürütülüyor mu?

Sağlık Bakanlığı böyle bir hastayla karşılaşıldığında hastanelerde ne yapılacağıyla ilgili düzgün bir doküman hazırladı. Tabii yazılı bir doküman başka, pratikte uygulayabilmek başka!

Öncelikle hekimlerin, kendilerini koruyucu malzemeleri olmadığına dair duyumlarımız var. Birinci basamak bu. İkinci basamak ise hâlâ Türkiye’de çözülmemiş bir test sorunu var. Hacettepe’de bizim elimizde kısıtlı sayıda testlerimiz var. Bunlar da ihtiyacımızın çok altında.

Hızlı test ise anladığım kadarıyla şu an yeterli sayıda gelmemiş ama önümüzdeki günlerde geleceği ifade ediliyor. Bunlar gelse de hastalığın ilk beş günü içerisinde bunlar da işimize yaramayacak olsa da fikir sağlaması bakımından hiç yoktan iyidir.

Hastanelerin ne ölçüde reorganize olduğu da önemli. Hangi ilde kaç hasta var veya nasıl bir potansiyel söz konusu? Bu rakamlar açıklanmadığı için bu soruların yanıtlarını o illerdeki sağlık personeli de bilmiyor. Bakanlık tarafından bu tür bir farkındalık yaratıldı mı onu da bilmiyoruz. Başta da söylemiştim, bu işin büyüyeceğini düşünüyorum ve bir an evvel bir yöntem geliştirmek gerekiyor.

 

duvar