Toplu intiharlarda konuşmadığımız gerçek

İnsanlar çaresiz, bitkin ve yorgun hissedebiliyor.

Toplu intiharlarda konuşmadığımız gerçek

Özge Özdemir Köz yazdı

  Türkiye dört “yetişkin” kardeşin siyanürle intiharı ile sarsıldı. Çoğu haber sitesi ve siyasetçi, bunu yoksulluğun dramı olarak duyurdu. Gerçekten bu olay yoksulluğun dramı mıydı? Yoksa yoksulluk dışında bu drama neden olabilecek etmenler var mı?  

TÜİK verilerine göre, 2018 yılında Türkiye’de ölümle sonuçlanan intihar vakası 3 bin 151 kişi oldu. Diğer bir ifadeyle 2018 yılından her yüz bin kişiden yaklaşık 4’ü intihar etti. Peki, bu 3 bin 151 kişiyi ölüme götüren de mi yoksulluktu?

İNSANLAR ÇARESİZ BİTKİN VE YORGUN HİSSEDEBİLİYOR

Bir psikolog olarak, buna kesin bir cevap veremem. Ancak intiharın başlıca nedenlerini uzun uzadıya sayabilirim. Aile içi çatışmalardan (psikolojik ve fiziksel şiddet) tutun da psikiyatrik hastalıklara (majör depresyon); ekonomik sıkıntılardan (iş kaybı ya da borçlu olma) tutun da toplum baskılarına (transseksüel olduğu için aile ve toplum tarafından reddedilme) kadar uzanan geniş bir yelpazesi var nedenlerin. Bazen intihar girişimi için tek bir neden yetebiliyorken; bazen ise bu nedenlerin birkaçı aynı anda bulunabiliyor. İnsanlar çaresiz, bitkin ve yorgun hissedebiliyor.

Medyadan takip ettiğim kadarıyla, bu dört kardeşin aile öyküsüne baktığımda anne babanın ayrı olup; annelerinin ölümü üzerine hem psikolojik hem de ekonomik olarak bir yıkım sürecine girdiklerini okudum. Üzerine, birkaç aydır bakkala borçlandıklarını ve elektrik faturalarını ödeyemediklerini, çalışan kardeşlerden birinin maaşına haciz konulduğunu da. Kardeşlerden ikisinin çalışmadığı (birinin sara hastası olduğu) ve geçici işlerde çalışan kardeş dışında bütün yükün aslında maaşına haciz konulan kişide olduğu bilgisi dikkatimi çekti.

TEK BİR KİŞİ Mİ PLANLADI

 

Dört kardeşin aynı anda ölüme karar vermeleri üzerine bir süre düşündüm. Bir dakika nefes alamadığımızda dünyamızın döndüğü, basit hastalıklı hallerimizin yasa büründüğü anları düşündükçe, hayatın aslında ne kadar kıymet olduğu aklıma geldi. Evrimsel olarak baktığımda, genel olarak hepimizde temel olarak yaşama dürtüsü var sonuçta. Dört tane yetişkin bireyin, ekonomik sıkıntıları olsun ya da olmasın aynı anda yaşamdan vazgeçmeyi istemesi garibime gitti açıkçası.

Sonrasında şunu sordum: Acaba dedim, bu intihar vakasını yoksullukla, parasızlıkla pençeleşen ve muhtemel sağlıklı düşünmeyen tek bir kişi mi planladı? Kardeşlerin siyanürlü suları içerken haberleri yok muydu? Bu bir ihtimal. Belki! Haberleri olmuş olsa bile yoksulluk dört yetişkinin ölmesi için yeterli bir etmen miydi? Yoksa intihar için başka sebeplerde mi gerekliydi? Bunun cevabını bulmak için, psikoloji derslerinde sıklıkla üzerinde durulan “biyopsikososyal model”den bahsedeceğim sizlere. Birçok araştırmada da bahsedildiği gibi, biyopsikososyal modelde, kişi biyolojik, psikolojik ve sosyolojik düzeylerde dengededir. Bazen biyolojik, psikolojik, toplumsal-sosyolojik stresler ve/veya tetikleyiciler bu dengeyi bozar ve ortaya psikiyatrik rahatsızlıklar diğer bir ifadeyle akıl hastalıkları ortaya çıkar.  Bazen bu akıl hastalıkları intihara yol açar; bazen ise gerekli tedbir ve tedaviler bu akıl hastalıkları ile mücadele etmemizi sağlar. Bu dört kardeşin biyolojik yatkınlıklarını ve yaşadıkları psikolojik sıkıntıları bilmiyoruz.

Anne ölmüş; baba ile ilgili yeterli bir bilgimiz yok. Bildiğimiz, elimizde olan şeyler dört yetişkin kardeşin bekar olup, aynı evde yaşadıkları ve ekonomik sorunlarla boğuştukları. Sosyolojik stresler arasında sayabileceğimiz bu ekonomik tetikleyici dört kardeşin ölümü için yeterli olmuş mudur? Diğer etmenler olsun ya da olmasın, ekonomik sebepler neden olmuştur bu ölümlere. Belki bardağın son damlası olarak, belki de bardağın kendisi… Aynı çocuğuna okul pantolonu alamayan baba ya da çocuklarını saç kurutma makinesi ile ısıtmaya çalışan annenin intiharı gibi sadece ‘ekonomik’ sebepler yeterli olmuştur bu dört yetişkinin ölümüne.

TÜRKİYE'DE 16 MİLYONDAN FAZLA KİŞİNİN AÇLIK SINIRINDA

Türkiye'de 16 milyondan fazla kişinin açlık sınırında olduğu, 48 milyondan fazla kişinin de yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi verdiği bilinmektedir. Bu dört kardeşin ölüm sebebini sadece ‘ekonomik sıkıntılara’ bağlarsak, düz mantıkla en azından bu 16 milyon kişinin de intihar etmesi beklenmektedir. Peki bu kişileri hayatta tutan nedir? Neden bu kişilerde intihar etmemektedir?

İşte yukarıda bahsettiğim “biyopsikososyal model” burada devreye girmektedir. Yoksullukları ortak olsa da bu 16 milyonu birbirinden ayrı kıran kişilik özellikleri (mesela, sabırlı olmaları), inançları (intihar edersem cehennemde yanarım korkusu), sosyal çevreleri (destekleyici ya da köstekleyici), hayata bağlanma nedenleri (mesela çocukları ya da güzel günlerin geleceğine dair umutları) ve genetik özellikleridir. İşte bu yüzden bazen aynı koşullarda olsak bile farklı bireyler olduğumuzdan dolayı aynı koşula farklı tepkiler verebiliyoruz. Kimimiz umudumuzu kaybedip intiharı bir çare olarak görüyorken, kimimiz ise direnmeyi seçebiliyoruz. Kimimiz bardağın dolu tarafını görürken, mesela sağlığımıza şükrederken; kimimiz ise bardağın boş tarafına odaklanabiliyoruz.

Şimdi soruyorum sizlere, bu kardeşler ekonomik olarak desteklenseydi veya bu kardeşlerin başlarında anne veya babası olsaydı veya bu kardeşlerin hayata tutunacak nedenleri; en basitinden onları koşulsuzca kabullenen ve destekleyen sevdikleri, sizce ölümü seçerler miydi?

Özge Özdemir Köz

Odatv.com