Türkiye'yi ne hale düşürdüğünün farkında mı?

L. Doğan Tılıç (d.1960)…

Türkiye'yi ne hale düşürdüğünün farkında mı?

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, dünya medyasının yakından tanıdığı L. Doğan Tılıç'ın basın kartını iptal ederek Türkiye'yi ne hale düşürdüğünün farkında mı?

L. Doğan Tılıç (d.1960)…

Benim gazetecilik hayatımda ilk öğretmenim…

Hem teoride, hem pratikte ülkemizin yetiştirdiği en değerli gazetecilerden…

ODTÜ'lü… Akademik kariyerini gazetecilik araştırması üzerine yaptı; profesör oldu. Üniversitede ders veren bir hoca o artık…

Ama. Gazetecilikten hiç kopmadı:

-Alman Radyosu ARD için çalıştı.

-İspanya Uluslararası Haber Ajansı (AGANCIA EFE) Türkiye temsilcisi oldu.

BBC Dünya Servisi'ne Türkiye'den haberler geçti.

Defalarca Afganistan'daki çatışmaları izledi. Körfez Savaşı sırasında Irak ve Suudi Arabistan'da bulundu. Yugoslavya'nın parçalanma sürecine tanıklık etti. Azeri-Ermeni çatışmalarını izlemek üzere Azerbaycan ve Karabağ'a gitti.

25 ülkeden 2 bin 500 gazeteciyi bünyesinde toplayan Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Uluslararası Yürütme Kurulu üyeliğini ve AEJ Basın Özgürlüğü İzleme Komitesi Başkanlığı'nı yapıyor.

Halen gazetecilik yapıyor, dünyaya haberler geçiyor…

Halen BirGün gazetesinin köşe yazarı…

Sürekli basın kartı sahibi…

Ve geçen hafta ne oldu dersiniz:

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, L. Doğan Tılıç'ın (ve bazı meslektaşlarımızın) sarı basın kartlarını iptal etti!

Bu karar karşısında ne demeliyim? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, dünya medyasının yakından tanıdığı L. Doğan Tılıç'ın basın kartını iptal ederek Türkiye'yi ne hale düşürdüğünün farkında mı?

Mesele sadece bu değil. Konuyu şuraya getireceğim…

FARKI YOK

Sadece yaşanılan bu son deprem değil…

İnsan hatasından kaynaklı ihmaller tartışılıyor sürekli. Bir arpa boyu yol alınmıyor; “kader” denilip işin içinden sıyrılıp duruluyor…

Son yıllarda tanık olduğumuz Marmara veya Van, Elazığ gibi depremler değil…

Sizce… Soma maden ocağındaki çöküşün, depremde yıkılan binalardan farkı var mı?

Sizce… Aladağ Kız Öğrenci Yurdu yangınının, depremde yıkılan binalardan farkı var mı?

Sizce… Afyon şehir merkezindeki askeri kışlanın mühimmat deposunda meydana gelen patlamanın, depremde yıkılan binalardan farkı var mı?

Sizce… Pamukova tren kazasının, depremde yıkılan binalardan farkı var mı?

Sel felaketlerini, orman yangınlarını yazmama gerek var mı?

“Kader” aslında hak ettiğinizdir!

AKP iktidarları “kaderi”, beceriksizliğinin-ihmallerinin gerekçesi yaptı! Liyakatsizliğin örtüsü oldu “alın yazısı…”

Fakat. Daha da önemlisi var:

Büyük facia yaşanıyor; üç-dört gün konuşuluyor ve hemen unutuluyor! Asıl mesele “neden ders çıkaramadığımız” sorusu değil mi?

İşte…

Ana konu şu:

ERDOĞAN'IN GÖZYAŞI

Yabancılaşma…

Kişinin (veya siyasal iktidarın) kendinden ve çevresinden uzaklaşmasıdır.

Yabancılaşan kendi dışında herkesi soyutlar; hayatla-hakikatle bağlantısını koparır.

Değerlerin değersizleşmesidir yabancılaşma…

Değerin yerini doymak bilmez tüketimin almasıdır yabancılaşma…

Mesela:

Deprem anındaki tartışmalara baktığınızda, çoğu kimsenin acı yaşayanlar ile empati kur(a)madıklarını anlıyorsunuz! Yabancılaşmanın toplumlaşması üzerinde mutlak durmak gerekir. Ancak. Burada asıl çarpıcı sorun sosyal medyadaki yabancılaşmış bireyden çok siyasal iktidarın hali-tavrıdır!

İktidar temsilcilerinin ettiği sözlerin, döktüğü gözyaşının samimi olduğundan emin olamıyorsunuz; politik rol mü yapıyorlar? Evet.

Çünkü: Bu kaçıncı felaket? Bu kaçıncı benzer “vatan millet– birlik beraberlik” sözleri! Sonra? Sonrası unutkanlık!

Hep kutsiyet; ve ardından gelen hep yıkım…

Bu kaçıncı samimiyet sınavı? Erdoğan'ın haberi olsun ya da olmasın “Cumhurbaşkanı gelecek” diye insanları enkaz altında tutmak bunun göstergesi değil mi?

Temel konu işte bu: AKP iktidarı insana-halka-ülkeye yabancılaştı!

Kuşkusuz yönetemediklerini biliyoruz. Daha derinde yatanın “yabancılaşma” olgusu olduğunu kavramalıyız artık.

Salt çıkara dönük alaturka- kapitalizm, Erdoğan'ı/AKP'yi toplumsal yaşamdan uzaklaştırıp ‘Saray'a hapsetti! Yaptıkları retorik çıkışların yapay göründüğünün farkında değiller.

Yabancılaşmanın getirdiği çürüme, ılımlı İslam'ı tarihe gömüyor. Acıya merhem olamadılar, tersine büyütüp derinleştirdiler…

“Yabancılaşma” kavramını bana ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nde yüksek lisans yaparken L. Doğan Tılıç öğretti.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

Odatv.com