Tunç Soyer'in adaylığına İmamoğlu mu taş koyuyor?

Soyer, Özel, İmamoğlu...

Tunç Soyer'in  adaylığına İmamoğlu mu taş koyuyor?
 Doğan Karabulut

Doğan Karabulut

Soyer, Özel, İmamoğlu...

Avrupa ile ilk haşır neşir olduğum yıllarda ana dili İngilizce olan bazı kişilerin “yabancı” olarak gördükleri kişilerle konuşurken zor anlaşılacağını sandıkları bazı ifadeler kullanarak akıllarınca ayak üstü “dil sınıflandırma sınavı” yaptıklarını görüyordum; mesela “Art is a dirty job; but somebody’s got to do it!” (Sanat pis bir iş; ama birinin bunu yapması gerekiyor!) gibi... Bana da yaptıkları oldu; ben de anladığımı belirtmeyi bırakın, kontratak yaparak “Politics too!” (Siyaset de!) demiştim örneğin...

Neden böyle başladım?

Şunu vurgulamak için...

Siyaset pis iş yaaa...

Apolitik olmak çok kötü bir şey gerçekten, büyük bir eksiklik...

Seni yönetenlere karşı ilgisiz olmak, hayat “örgü”sünün çoğu “ipinin ucu”nu umursamazca başkalarının ellerine bırakmak kabul edilemez bir şey.

Elbette apolitik olmamalı ve kitleleri kendilerini “bulunmaz Bursa kumaşı” zanneden birkaç kişinin etki alanına terk etmemeliyiz...

Ama siyaset denen şey de o kadar kirli ki... “Pis” denecek kadar!

“Birlik”, “beraberlik”, “ dava”, “yoldaşlık”, “dayanışma” denen kavramlar siyasal literatürde en çok kullanılan sözcükler ama siyasetçilerin yaptıklarına baktığımızda bu kavramların gittikçe azaldığını ve yerlerini pek telaffuz edilmek istenmese de “yarı yolda bırakma”, “vazgeçme”, “ihanet etme”, “hırs”, “intikam” gibi kavramlara bırakıverdiğini açıkça görebiliyoruz...

Uzun yıllar önce Tunç Soyer ile sohbet ederken “bu İmamoğlu nerden çıktı yaa!” demiştim...

“Öyle deme kardeşim” demişti, “harika bir insan, müthiş bir vizyonu var, çok yakın bir gelecekte bütün Türkiye onu tanıyacak, emin ol” ifadelerini kullanmıştı Ekrem bey için...

O Ekrem bey, şimdilerde Soyer’in yoluna taş koyanlardan biri.

Yerinden kımıldatılması zor bir kaya büyüklüğünde taş hem de (bana göre)...

Ne zamandan beri?

Muhtemelen kırılma noktası son görüşmeleriydi; Soyer, Kılıçdaroğlu’na “vefa gösterince” yollar ayrıldı...

Bu süreçte Soyer’in yoluna konan taşlar mukayese edilirse, Özgür Özel’inkiler, Ekrem beyin koyduğu taşların yanında çakıl gibi kalır.

Ama Özel-İmamoğlu ikilisinin yolları da çakılsız, taşsız, “sıfır engelli” değil yani.

Son dönem İmamoğlu’nun “lider” gibi davrandığı, karar verme süreçlerinde çok etkili olduğu, Özel’in de bu sürecin altında inim inim inlemese de sadece kulağı çok hassas olanların duyabileceği kadar hafif gıkını çıkarır durumda olduğu açıkça görünüyor.

Meral Akşener ile Özgür Özel’den önce Ekrem İmamoğlu konuştu, Muharrem İnce de Özel’e değil İmamoğlu’na gitti, Parti’nin kritik toplantılarını İmamoğlu ayarlıyor, Belediye Başkan adaylarının çoğunu da o belirlemeye çalışıyor (başta il başkanları olmak üzere adaylık sürecindeki çoğu kimse de doğrudan ona gidiyor!).

Parti’nin zirvesinde böylesi bir ortam varken, Özgür Özel takılmış plak gibi sürekli “ İzmir’de anket...”, “İzmir’de anket...”, “İzmir’de anket...” deyip duruyor.

Tunç Soyer’i “zayıflatan şey”(!) Atatürk ve cumhuriyet sevdası oldu.

Açın herhangi bir CHP karşıtı gazetenin web sitesini görün Tunç Soyer’e saldırıları...

Bitip tükenmek bilmeyen saldırılar!

Neden acaba?

Açtığınız web sayfasının altında “ilgili haberler” kısmında sayın haberleri tek tek, o kadar sabrınız varsa; göreceksiniz başka hiçbir yerel yöneticiye bu kadar saldırılmadığını.

Neden acaba?

Neden İzmir’in Büyükşehir Belediye Başkanı?

Neden Tunç Soyer?

Bu Atatürk ve cumhuriyet sevdası Soyer’i o kadar zayıflattı(!) ki, CHP’nin “değiştiğini iddia eden” yeni yönetimi bile kendi öz evladını “tartışılır” duruma getirdi!

“Anket” de, “anket”, “anket” de “anket”!

Anketten falan korkan yok (herkes de korkmadığını dile getirdi zaten!), ama düşünsenize “anket” diyenlerin kendi hakkında anket yapıldığını!

Ben -bildiğiniz üzere- çevresi geniş bir adamım şahsen, yapıyorum onlar hakkında anket, sonuç içler acısı!

Bir Parti’nin öz evladı, son Genel Başkanı’na “vefa” gösterdi diye bu kadar da sınanır mı yahu!

Son olarak şu “erk” denen, “güç” denen, “iktidar” denen kavramlarla ilgili bir vurgu yaparak nokta koyayım...

Büyük İskender (yani Aleksandros III) kendisiyle savaşan adamları kazandığı savaş sonrasında da yerlerinde bırakarak “güç” denen şeyin nasıl kazanılacağının, nasıl “tahkim edileceğinin” ve nasıl daha da geliştirileceğinin “ders”lerini yüzyıllar önce vermişti...

Ama alaturka zihniyet o dersleri anlar mı anlamaz mı o ayrı mesele.

Anlarsa sınıfı geçer; anlamazsa kalır, yıllar boyu o dersi anlayıncaya kadar tekrar eder durur...

DOĞAN KARABULUT / YENİGÜN