Dış politika yazınca okumuyorsunuz, ama içeride olanları anlamanın yolu dışarıyı doğru değerlendirmekten geçiyor…

Arap basınına yakından bakıldığında, Arapların ‘düşman’ belledikleri İran’ın yanına son zamanlarda Türkiye’yi de koydukları görülüyor.

Dış politika yazınca okumuyorsunuz, ama içeride olanları anlamanın yolu dışarıyı doğru değerlendirmekten geçiyor…

Dış politika yazınca okumuyorsunuz, ama içeride olanları anlamanın yolu dışarıyı doğru değerlendirmekten geçiyor…

Jared Kushner önceki gün Suudi Arabistan'daydı.. Muhammed bin Salman ile görüştü..

Lafı çevirmeden birkaç katmandan oluşan sorumu doğrudan soruyorum: 

ABD ile ittifak ilişkisi içerisindeyiz, değil mi? Donald Trump’ın bir dört yıl daha ABD’nin başkanı kalması için dua edenlerin en fazla olduğu bizim ülkemiz değil mi? Trump her fırsatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı övücü sözler sarf etmiyor mu? Öyleyse, Türkiye’nin şu sıralarda sözlü it dalaşı yapmakta olduğu Yunanistan’ı “ABD bizim yanımızda” sevincine, Türkiye’yi de sert tepkilere sevk eden şu son Güney Kıbrıs’a 33 yıldır süren silah ambargosunu ABD’nin kaldırma işi ne?

[Dün Kathimerini gazetesinin manşeti şuydu: “ABD ambargoyu kaldırarak Türkiye’ye Kıbrıs üzerinden mesaj iletti.] 

Yukarıdaki iç içe geçmiş aslında tek olan soruya benim cevabım var, ama ona geçmeden önce biraz çamurlu yollardan ilerleyeceğiz.

Önce İsrail’e uğrayacağız. 

Sürprizlerle dolu günler

Birkaç zamandır şaşırtıcı olaylara tanıklık ediliyor. ABD başkanı Trump’ın değer verdiği bir kadro İsrail’e geldi; oradan İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu’nun en yakın mesai arkadaşlarını da yanlarına alarak Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ziyarete gittiler. İsrail ile BAE aralarındaki ayrılık gayrılığı kaldıran bir dizi anlaşma bu vesileyle imzalandı.

[Amerikan heyetinin başkanı Trump’ın damadı da olan danışmanı Jared Kushner’ti; Kushner gelmişken Kudüs’teki ağlama duvarına gidip dua etmeyi unutmadı.]

Amerikan heyeti İsrail kadrosunu Abu Dabi’de bıraktı ve oradan önce Bahreyn’e, ardından Suudi Arabistan’a ve sonra da Katar’a gitti. Heyete başkanlık eden Kushner her uğranılan Arap ülkesinde, görüştüğü devlet yöneticilerine, “Gelin sizler de İsrail’le yakınlaşın, birbirinizi tanıyın, ilişki kurun” tavsiyesinde bulundu.

Onunla görüşmeyi kabul etmekle Kushner’in tavsiyelerine çok da ters bakmadıklarını belli etmiş oldu ziyarete muhatap olanlar…

Suudi Arabistan, Kushner’in ziyaretinin ardından Tel Aviv’den kalkan ve Tel Aviv’e yol alan uçaklara kapalı tuttuğu hava sahasını İsrail’in havayollarına ait olanlar dahil bütün uçak şirketlerine açtığını duyurdu.

Netanyahu da dün akşam, “Bu müthiş ileri bir adım; sadece uçaklarımızın BAE’ne gitmesine yaramakla kalmayacak bu girişim, bundan böyle dünyanın pek çok ülkesiyle hava ulaşımımız bu sayede çok kısalacak, fiyatlar da bayağı ucuzlayacak” açıklamasını yaptı. 

İsrail kendisiyle barışanlar kervanına bu ay olmazsa gelecek ay Bahreyn’in de katılmasını bekliyor.

Bahreyn, Oman, Suudi Arabistan sırada.

Gelişmeyi hem Gulf News, Arab News, Şark’ul Avsat ve Al Ahram gibi Arap gazetelerinden hem de İsrail’in Jerusalem Post gazetesinden izliyorum. Arapların bu gelişmeden İsraillilerden daha mutlu olduğunu söyleyebilirim.

Arka oda diplomasisi

Jerusalem Post ülkelerin yakınlaşmalarının arka planını yazdı. En önemli payı iki kişiye paylaştırarak: Mossad’ın başı Yossi Cohen ile İsrail’i halen Berlin’de temsil eden büyükelçi Jeremy Issacharoff’a… 

Issacharoff henüz üçüncü katip düzeyinde Washington’da görevliyken, daha 1994 yılında, BAE’nden akademisyen Jamal Suwaidi ile yakınlık kurmuş. 15 yıl önce yine Washington’da bu defa elçi-müsteşar olarak görev yaparken BAE’nin oradaki büyükelçisi Yousef Al Otaiba ile görüşmeler başlatmış…

İran’ın o günlerdeki cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın açıklamalarından tedirginmiş Issacharoff’un görüştüğü Araplar. Özellikle İran’ın nükleer çalışmalarından rahatsızlık duyduklarını öğrenmiş. 

Jerusalem Post gazetesinde çıkan yazıları okurken, Arap ülkelerini yönetenlerin bir noktada İran’ı ‘en tehlikeli düşman’ olarak görmeye başladıkları, bir süre sonra da “Düşmanımın düşmanı dostumdur” düsturuyla İsrail’e sempatik bakmaya başladıkları anlaşılıyor.

Türkiye yeni düşman

Arap basınına yakından bakıldığında, Arapların ‘düşman’ belledikleri İran’ın yanına son zamanlarda Türkiye’yi de koydukları görülüyor.

İşte o harita: Selçuklu dönemi..

Bizde kimselerin haberdar bile olmadığı bir olay var: AK Parti’de bir-iki dönem milletvekilliği de yapmış bir politikacının Twitter aracılığıyla varlığını duyurduğu, Selçuklu Devleti’nin sınırlarını bugünkü Türkiye’nin nihai hedefi olarak sunan bir harita üzerinden, Türkiye korkusu, Arap basını tarafından yaygınlaştırılıyor.

Haritayı paylaşanın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakınlığı özellikle ön plana çıkartılarak…

Libya’da, Suriye’de, Irak’ta Türkiye’nin belirlediği pozisyonlar sürekli Türkiye’nin emperyal niyetinin dışa vurumları olarak değerlendiriliyor Arap basınında.

Yunanistan’la Doğu Akdeniz’de baş gösteren hak arama çabasının da hep aynı gözle yansıtıldığını söyleyebilirim.

İsrail de İran ve Türkiye korkusu üzerinden bir politika izliyor ve yakın zamanlara kadar siyaseten kilometrelerce uzaklarında duran Arap ülkeleri yöneticilerine o politikayla kendisini ‘dost’ olarak sunabiliyor.  

[Kushner ve heyeti, Suudi Arabistan’da, kurulma çalışmaları İsrail firmalarının da yardımıyla yürütülen ‘yarının kenti’ Neom’da, ülkenin veliaht prensi Muhammed bin Salman ile görüşürken, ülkenin enerji bakanı önemli bir açıklama yaptı. Buna göre, ülkenin kuzey sınırlarına yakın Al Jouf bölgesinde zengin petrol ve gaz yatakları bulunmuş. Aramco’nun petrol ve gaz çıkardığı bölgelerde nüfus İran ile dini yönden benzeşiyor: Şii nüfus ağırlıklı. Bahreyn de Şii nüfus ağırlıklı.]

İran, rejimiyle, bir korku unsuru olarak kullanılıyor ve bu da etkili oluyor.

Peki Türkiye?

Sözlü olarak arkamızın sıvanmasına ve TrumpPompeo ikilisinin şahsına bakarak ABD’yi Türkiye’nin yanında yer alıyor değerlendirmesi yapanlar yanılıyor. Türkiye de İran’a benzer bir işlev için kullanılıyor. Hatta ABD’de bugünki yönetim, Trump ve Pompeo, bunu gerçek dostlarına ispat etmek için hiçbir fırsatı da kaçırmıyor.

Rumlar ve Yunanlar bile böyle bir jest beklemezken, 33 yıllık silah ambargosunu durduk yere kaldırmanın bence başka bir anlamı yok.

Var diyecekler çıkarsa, “Yanılıyorlar” derim.

https://fehmikoru.com/dis-politika-yazinca-okumuyorsunuz-ama-iceride-olanlari-anlamanin-yolu-disariyi-dogru-degerlendirmekten-geciyor/

FEHMİ KORU