Defne Ayas: Kimse bana 'sakıncalı' olduğumu söylemedi

'SORUN DAYANIŞMA KURULUNUN İŞLEVSİZLEŞTİRİLMESİ'

Defne Ayas: Kimse bana 'sakıncalı' olduğumu söylemedi

Defne Ayas: Kimse bana 'sakıncalı' olduğumu söylemedi

Defne Ayas, "18. İstanbul Bienali’nin küratörü olmayı kabul etmesi beni şaşırttı, sonuçta bana oy vermiş o da. Ama kendisi nasıl koşullara kurban gitti, o da belli değil" dedi.

DUVAR - İki yılda bir düzenlenen İstanbul Bienali'nin organizatörü İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) uluslararası uzmanlardan oluşan Danışma Kurulu'nun 2024'te düzenlenecek Bienal'de küratörlük için oybirliği ile önerdiği Defne Ayas'ı reddettiği öğrenildi. Daha önce Gwangju Bienali, Moskova Bienali ve Baltık Trienali'nin küratörlüğünü yapmış olan Ayas'ın yerine, Danışma Kurulu üyesi Iwona Blazwick göreve atandı. 

Defne Ayas, Iwona Blazwick'in 18'inci İstanbul Bienali’nin küratörü olması ve İKSV'nin açıklaması hakkında konuştu. 

T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Ayas, 2015'te Venedik Bienali'nde küratörlük yapmasının ardından yaşananları ve 'sakıncalı küratör' olarak anılmasını "2015’te pavyon seçiminde bir değişiklik oldu. 2007 itibari ile hep küratörler seçiliyordu. Onlar sanatçıyı davet ediyorlardı. 2015 senesinde İKSV, Sarkis’i davet etti. Sarkis bir küratör eşliğinde gelmedi. Bizim kendisiyle Rotterdam’da bir ön çalışmamız olduğu zamandan tanışıklığımız var. Sarkis de beni önerdi, 'Ben Defne’yle çalışmak istiyorum' dedi. O zaman ben yeni anne olmuştum. Zaten çok da doğurgan bir pavyon oldu. Bir kere şunu söyleyeyim; çok güzel bir ekibimiz vardı. İKSV’nin de nefis bir ekibi vardı. 2015’te 56'ıncı Venedik Bienali ile yapılan 20 senelik anlaşma ile çağdaş sanat alanında kendi mekanımızda ilk Türkiye Pavyonu bizimle kuruldu. Çok temiz ve güzel bir çalışma yaptık. Biz öyle bir çalıştık ki -Sarkis’in de isteği üzerine- Bienal açılmadan iki hafta önce sergimizi kurmuş bitirmiş olalım dedik. Biz böyle çalıştık ama Rakel Dink’in yazdığı yazıdaki sıkıntı bize Respiro enstalasyonu kurulumunun bittiği gün bildirildi. Türkiye Pavyonu sergi kataloğunda Rakel Dink’in kendi metninde kullandığı soykırım kelimesi sebebiyle bir sıkıntı yaşandı. Haberi bize, 24 Nisan 2015 gününde İKSV tarafı verdi" ifadeleriyle anlattı. 

'O FORMÜLLE İKSV'Yİ KORUDUK'

24 Nisan 2015'teki söz konusu katalog, hükümetten gelen tepkiler sonucunda sergiden çıkarıldı. Olayın ardından Ayas ve Sarkis, kataloğun kalan kopyalarını bir tabuta koydu ve Sarkis, tabutun çevresini renkli camlarla çevirerek bir heykel oluşturdu. Sarkis'in "Respiro" adını verdiği bu eser, İstanbul Dolapdere'de bulunan Arter'de sergilenmeye devam ediyor. Ayas, 2015 yılındaki 'tabut' formülünü Sarkis'in bulduğunu belirterek şöyle konuştu: 

"Bizim için önemli olan sanatı yaşatmak. Respiro şu anda Arter’de nefes almaya devam ediyor. Adı zaten nefes, yani Respiro. 2015’te yaşadığımız sıkıntı sırasında da üretimin nefes almaya devam etmesi yönünde bir formül bulduk, daha doğrusu Sarkis buldu. O formülle biz aslında İKSV’yi koruduk. Çünkü o zaman bile İKSV’nin özerk, otonom vakıf varlığına saygımız büyüktü ve bunu tehlikeye biz de atmak istemedik.

Kitapçıkları alıp böyle tabut gibi bir kutunun içine sıra sıra dizip üstüne altın yaldız atıldı. Böylece o kitapçıkları yaşayan bir sanat eserine dönüştürdü. Yani aslında sıcağı sıcağına acıyı dönüştürme projesiydi. Tabii bu acıyı dönüştürme meselesi onun özellikle Almanya’da çok üzerinde çalıştığı bir konu. Mesela savaş ganimetleri üzerinden nasıl bir sanat tarihi üretilmiş, o dönemlerdeki sıkıntılardan nasıl bir yeni durum üretilmiş… MekAn nasıl açılır, Kriegschatz, Leidschatz leitmotifleri nasıl can bulabilir, bunlarla meşgul olmuş bir sanatçı Sarkis. Kitapçıklar toplansın istenince o da bildiği yerden, yani acıyı ya da sıkıntıyı dönüştürme pratiği üzerinden bir formül buldu."

'İÇGÜDÜMÜZ SARKİS VE İKSV'Yİ KORUMAKTI'

Ayas, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı'nın ziyarete gelmeyeceğini ancak Türkiye’nin İtalya Büyükelçisi'nin, Fransa'nın Kültür Bakanı'nın ve Hollanda'nın Kültür Bakanı'nın Bienali ziyaret ettiğini belirtti. Gelen kimseye kitapçık dağıtılmadığını aktaran Ayas, sözlerine şöyle devam etti:

"Kitabımız tabutun içinde sessiz bir şekilde Respiro’nun gökkuşağı ışıkları altında var oldu. O süreçte yaşanan krizi biz basına vermedik. Biz kriz sırasında İKSV’yi koruduk. Ama sonra Cumhuriyet gazetesinde, sanıyorum bir ay sonra- Evrim Altuğ tarafından bunun haberi yapıldı. İyi ki de yapılmış. Şimdi en azından elimizde bir arşiv var. Basına biz vermedik diye vurgulamamamın sebebini izah etmek isterim. Siz de gazetecisiniz, yanlış bir şey söylemeyeyim. Ama bir manşetle olay bitiyor. Sonuçta Sarkis ömrünü vermiş bu pratiklere. Öyle bir senede Türkiye'yi, pavyonu temsil etmeyi kabul etmiş Sarkis. Aynı sene bir de Ermeni pavyonu vardı Venedik Bienali’nde. Böyle bir denklemin içinde Sarkis Türkiye’nin yükünü üstlenmiş ve hatta Ermeni diasporası tarafından sırf bu yüzden hedef haline getirilmiş. Böyle özverili bir sanatçıyla çalışırken basında çıkacak bir haberle gündeme gelinsin istemedik. İçgüdümüz İKSV’yi ve Sarkis’i korumaktı.

'NE OLUYOR DA RİSKLİ OLUVERİYORUM BİRDEN?'

Respiro meselesinden sekiz sonra, yani bu sene İKSV Danışma Kurulu’nun önerisiyle Defne Ayas'a seneye 2024 İstanbul Bienali’ni yapacak dört küratör adayından biri olarak öneri hazırlaması için davet yaptı. Bu süreci Çamlıbel'e anlatan Ayas, "Epey yazıldı, çizildi ama benim anladığım Danışma Kurulu üyeleri ikişer tane aday söylüyorlar. Demek ki on farklı küratör ismi ortaya sürülmüş ve birlikte bunlardan dördünü seçmişler. Sonra da onlardan birini seçmek için dördüne yazarak öneri istediler. İKSV bu süreçlerin hepsinde var. Yani kurumla aramızda bir ihtilaf olsaydı bana baştan neden davet gelsin? Bir kere onu anlayamadım. Bana önerimi hazırlayıp sunmak için davet gönderildiğine göre bir sakınca yok o sırada. Sonradan ne oluyor da riskli oluveriyorum birden? Demek ki Danışma Kurulu’nun ötesinde birtakım gelişmeler oluyor ve bir yerlerden kriter belirleniyor. Ve bana İKSV’den bir e-posta geliyor. 'Bizim küratöryel kriterlerimize uymuyorsunuz' deniyor" dedi.

'SORUN DAYANIŞMA KURULUNUN İŞLEVSİZLEŞTİRİLMESİ'

E-mail'in İstanbul Bienali Direktörü’nün kendisinden gelmediğini belirten Ayas, "Mail, ekipten başka birinden geldi. İngilizce bir mesajdı ve hazırladığım öneri için de sembolik bir ödeme yaptılar. Bütün bunlar olurken seçim arifesindeyiz. Ocak-Şubat aylarındayız yani. İstanbul Modern’in açılışının arifesindeyiz. Bana 'Bizim küratör kriterlerimize uymuyorsunuz' şeklindeki e-posta gelince ben kriterler, jüri ve yorumları konusunda daha fazla bilgi almak istediğimi söylüyorum. Bunun üzerine bir telefon görüşmemiz oluyor. 'Zamanı değildi' deniyor sadece. Başka bir küratör ile çalışma kararı alındığı anlatılıyor. Benim için orada dosya kapanıyor. Fakat anladığıma göre Danışma Kurulu, davet gönderdikleri dört küratörün önerilerini değerlendirip 2024 İstanbul Bienali için benim yazdığım öneriyi seçiyor. Fakat orada bir şey oluyor. Orayı ben çözemiyorum" diye konuştu. 

Yaşananlardaki sorunun Dayanışma Kurulu'nun işlevsizleştirilmesi olduğunu savunan Ayas, "Burada sorun Danışma Kurulu'nun işlevsizleştirilmesinde. Esas sorun burada. Sorun ayrıca benim tercih edilmemem değil, Danışma Kurulu'nun ne şekilde kullanıldığı. Danışma Kurulu anladığım kadarıyla bir seçici kurul gibi çalıştırılıyor, fakat seçme hakkı yok. Danışma Kurulu aday belirliyor, önerileri değerlendiriyor, yani tüm işi yapıyor ama demokratik karar sürecinde yok. Kurul üyelerini hem bir seçim sürecine sokuyorlar hem 'son söz sizin değildir, sizler seçemezsiniz'e getiriyorlar. Dolayısıyla fonksiyonları yok gibi. Ancak her seçilen küratör açıklandığında ise Danışma Kurulu üyelerinin ismini kullanıp 'seçim süreci bu kişilerin profesyonel görüşüyle seçildi' demek için kullanıyorlar. Bu sefer böyle gelişememiş. Ayrıca Danışma Kurulu’na danışıyor gibi yapıp, seçiyormuşçasına yapmak ve neticesinde kimseye danışmadan İKSV’nin işlerini halletmesi….O zaman kurul niye?" ifadelerini kullandı.

'RİSKLİ BİR İSİMSEM NEDEN DAVET EDİLDİM?'

Iwona Blazwick’in teklifi kabul etmesine de şaşırdığını söyleyen Defne Ayas, şöyle konuştu: 

"Bu süreçte Danışma Kurulu’nun üç üyesi istifa ediyor. Demek ki bu üç üye seçim sürecinde bir usulsüzlük durumu söz konusu olduğunu düşünüyor. Danışma Kurulu ne yapmış, nasıl çalıştırılmış ve sonunda neden devre dışı bırakılmışlar? Bu noktalarda bir şeffaflık yok. Iwona Blazwick’in bu teklifi kabul etmesine şaşırdım, sonuçta bana oy vermiş o da. Ama kendisi nasıl koşullara kurban gitti, neyin altına girmek zorunda kaldı o da belli değil."

Sakıncalı sıfatının nereden çıktığı sorusuna yanıt veren Ayas, "Bilmiyorum. Sakıncalı bulunduğumu nereden biliyoruz? Kimse bana resmen 'riskli' veya 'sakıncalı' olduğumu söylemedi. Soru şu; ben riskli bir isim isem neden öneride bulunmam için davet edildim? Ben sakıncalı olsaydım bana davet gelmezdi diye düşünüyorum. Yani davet etmezlerdi."

'İKSV'NİN VERDİĞİ CEVAPLAR BENİ TATMİN ETMEDİ'

İKSV'nin açıklamasındaki "Danışma Kurulu’nun önerileri bağlayıcı değildir. Nihai karar bizimdir" cümlesi hakkında da yorum yapan Ayas, "Bunu söyleyerek aslında İKSV, Danışma kurullarında yıllarca görev almış bütün isimlere büyük bir saygısızlık yapıyor. Bu açıklamayla onların katkılarının hiçbir şekilde değerli sayılmadığı söylenmiş oluyor aslında. Danışma Kurulu’nun tercihlerine saygı duyulmadığı ortaya çıkınca üç üye istifa ediyor işte. Bürokratik detayları bilemiyorum tam olarak, İKSV’ye sormalısınız. Ama İKSV’nin şu ana kadar verdiği cevaplar beni açıkçası tatmin etmedi. 'Titizlikle seçim yaptık' dediler. Ben bu 'titizlik' kelimesine takıldım. Özür dilemek veya şeffaf bir diyalog içine girmek yerine 'titizlik' kelimesini seçtiler. Yani şu ana kadar titizlikle çalışılmamış mı?" dedi. 

Söyleşinin tamamına buradan ulaşılabilir.  (Kaynak)