İki milliyet arasında İYİ Parti

İKİ TARZ-I MİLLİYETÇİLİK

İki milliyet arasında İYİ Parti

İki milliyet arasında İYİ Parti

London School of Economics’de Milliyetçilik ve Kriz Çalışmaları üzerine yüksek lisans yapan Görkem Dirik "Türkiye'de oluşturulabilecek yeni bir milliyetçilik anlayışı yerleşik ve değişimci dinamikler arasındaki tercihe bağlı" diyor.

Latince “doğmak-doğuş” anlamına gelen “nasci-nascor” kelimesinden türetilerek Batı dillerinin hemen hepsine “nationalism-nacionalismo-nationalismus-nationalisme” şeklinde giren milliyetçilik, Türkçe’ ye ise “yaratılış ve doğum” üzerinden yapılan kutsiyet atfını ve derinliğini yansıtamayan ve fakat daha ziyade kabile vurgusu yapan Arapça kökenli “kavim & tabiiyet” kelimesinden türetilerek eklemlenmiştir. Bireyleri “kutsal ve yüce” vazifelerin isimleri bilinmeyen, cisimleri net olmayan neferlerine dönüştürebilme yetisine sahip olan “milliyetçilik” Türk siyasi tarihinde de hemen hemen bütün partilerin ideolojilerine bir tutam serpmek zorunda kaldığı bir “ateşleyici güç” vazifesi görmüştür. Öyle ki, siyasi kutuplaşmanın günümüze oranla nispeten daha entelektüel bir çizgide seyrettiği 1980 öncesi Türkiye’sinde sol siyaset dahi milliyetçilik girdabından nasibini almış ve Milli-Sol, Türk Solu, Ulusalcılık (milliyetçilik ve merkez sol bileşimi) gibi sıfatlar ile seçmeni etkilemeye çalışmıştır. Siyasi spektrumdaki bütün aktörleri bu derece etkileyebilen bir ideolojinin bilimsel ve akademik anlamda bir masasının bulunmaması milliyetçiliğin hem lümpenleşmesini hem de her siyasi fikriyata kolayca entegre edilebilen bir mekanizmaya dönüşmesine neden olmuştur.

Birincisi, devlet politikası olarak bütün siyasi aktörlerin katılımı ile başlaması gereken ‘Çözüm Süreci’, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve partisinin olası siyasi kazanımları hesaplanarak AKP tekelinde ve AKP merkezli yürütülmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Çözüm Süreci ile Kürt kökenli vatandaşların oylarını AKP çatısı altında birleştirebilmenin hesapları içerisindeyken hem HDP’ye hem de MHP’ye yüksek oranlarda oy kaybetmişti. Yaşanan bu kayıplar AK Parti’nin HDP’ye oy veren Kürt kökenli seçmenleri ‘bulanıklaştırma’ yöntemi ile görmezden gelmesine ve siyasi retoriğinin kurumsal ve salt olarak HDP’ye odaklanmasına yol açmıştı. Siyasi arenada en ince stratejik hesapların yapıldığı bu dönemde HDP, AK Parti’nin diğer siyasi partilerin hareket alanını kısıtlama amaçlı kullandığı bir ‘yakar top’ haline dönüştürülerek ‘dokunanın yandığı’ bir ‘siyasi dışlanmışlık’ içerisine sürüklendi. Bu durum ise HDP’nin kademeli radikalleşmesine ve etnik çizgi üzerinden siyaset geliştirmesine neden olarak Türkiye partisi olabilme hedeflerini sekteye uğratmıştı.

Türk siyasetindeki bu ideolojik sapmalar ve partiler içerisindeki tektonik sarsıntılar MHP’ye de sıçrayarak partinin en kaliteli kadrolarının Meral Akşener etrafında konsolidasyonunu doğurdu. Geleneksel MHP milliyetçiliğinin AKP politikaları içinde eritilmesine karşı çıkan Akşener ve ekibinin Kongre gerçekleştirmelerine engel olunması kaçınılmaz bir şekilde İYİ Parti hareketini doğurdu.

İKİ TARZ-I MİLLİYETÇİLİK

MHP’nin Seküler-Milliyetçi kadroları ve siyasi elitler ile partileşen Meral Akşener yeni milliyetçilik anlayışını Ernest Renan temelli bir yapı üzerine inşa etmeye başladı. Ancak, İYİ Parti’nin eski ve yeni milliyetçilik kavşağında yaşadığı ideolojik ikilem ise tam bu noktada başladı.

‘Qu’est-ce qu’une nation?’ (Millet Nedir?) çalışmasında Renan millet olabilmenin en temel unsurunun o milletin günlük olarak referanduma tabi tutulmak suretiyle toplumu oluşturan bireylerin birlikte var olabilme isteklerini periyodik olarak ortaya koyabilmelerinin önemini vurgular (La nation c’est un plebiscite de tous les jours). Bu referandumun ise siyasilerin topluma sunacakları söylemler ile gerçekleşeceğini belirten Renan, Batı tarzı seküler milliyetçiliğin (Yurttaşlık – civic nationalism) toplumların milliyet bilincinin 5 temel prensip olan okur yazarlık-matbaalaşma-eğitim seviyesi-kitle iletişim araçları-sanayileşme ile paralel ilerlediğini savunur. Buna göre toplumlar;

l Okuyup yazdıkça öğrenir-bilinçlenir

l Öğrendikçe bilgiyi aktarmak ister (matbaalaşma)

l Bilgi aktarımı yaygınlaştıkça eğitim seviyesi artar

l Eğitim seviyesi arttıkça iletişim artar

İletişim arttıkça toplumu oluşturan farklı unsurlar birbirlerine bağlanır ve mutabakata vardıkları üst kültür etrafında ‘sanayileşip’ refah seviyelerini artırabilirler

Edebiyat ve sanatın ‘üst kültür’ oluşturmada topluma sunabileceği tiplemeler, ritüeller ve betimlemelerin ulus ruhunun tesisi sürecinde en önemli bileşen olduğunu belirten Benedict Anderson ise milliyetçiliğin aktüel anlamda canlı tutulması için siyasilerin geçmişin ‘hayali cemaatlerinden’ ve ‘kurgusal karakterlerinden’ nostaljik bir beslenme noktası yarattıklarını belirtir. Buna göre, milli duyguları sürdürülebilir kılmak amacıyla atıf yapılan geçmiş imparatorlukların ve öne çıkan tarihi şahsiyetlerin siyasiler tarafından ‘günahlarından ve kusurlarından’ arındırılmak suretiyle ‘rol model’ olarak topluma sunulması birleşik toplum ruhunun oluşmasında en önemli araçtır. Ancak, Batı Tarzı seküler ve yurttaşlık temelli milliyetçiliğin yukarıda sıralanan 5 kriterini tam olarak içselleştiremeyen uluslar için etnik milliyetçiliğe yönelme potansiyeli bulunmaktadır.

Fransız ihtilali ile modern devletlerin artık kral-hanedan soylarına dayanmadığını belirten Hans Kohn bu durumun uluslaşma ve ortak ulus bilinci oluşturabilmek için toplumları teşvik ettiğini savunur. Doğu Milliyetçiliğinin sınırlarının tam da bu noktada belirdiğinin altını çizen Kohn, bunu kuramsallaştırdığı Etnik Milliyetçilik (Doğu) – Yurttaş Milliyetçiliği (Batı) dikotomisi ile açıklar.

Buna göre, Doğu Avrupa ve Orta Doğu toplumlarının homojen algılarının ve üstüncü bakış açılarının ülke içindeki azınlık etnisiteler üzerinde uygulanan saldırgan politikalara zemin hazırladığını belirtir. Dahası, kabile bağlarının kökleşmiş etkisiyle oluşan akrabacılık (cronyism), dini kurumların toplumlar üzerindeki hegemonyası, kölelik ve sosyo-ekonomik sınıflaşma gibi faktörler bireylerin bilgi edinebilme kanallarını tıkamıştır. Bu durum ayrıca okuma-yazma imtiyazının ayrıcalıklı bir zümrenin (hanedan ve aristokrasi) tekeline girmesine sebep olmuştur.

Dolayısı ile, sınıf ayrımı üzerinden yasakçı yönetim modellerinin ‘çoğunluğun mutlak üstünlüğü’ bazlı totaliter zihniyetleri beslemesi; etnik çoğunluğun ele geçirdiği imtiyazları azınlıklar ile paylaşmak istememesi; çoğunluğun “millete mutlak sadakat” anlayışı üzerinden azınlığın var oluş haklarını yok sayması ve onlara karşı agresif tutumlar almasına neden olur.

İYİ Parti’nin de eski ve yeni milliyetçilik arasında yaşadığı bu ideolojik sıkışma ‘Yatay’ ve ‘Dikey’ tanımlaması üzerinden daha net anlaşılabilir. Buna göre, yukarıdan aşağıya doğru çizilecek dik bir çizgi üzerinde ülke içindeki etnik gruplar çoğunluk-azınlık kriterinde konumlandırıldığında çoğunluğu oluşturan grubun azınlıklara ‘üstten baktığı’ pozisyonda olduğu ortaya çıkacaktır (Etnik Milliyetçilik).

Buna karşılık, sağdan sola çizilen bir çizgi üzerinde yapılacak konumlandırma eşit düzlemde olacağından çoğunluk-azınlık kriterinin buharlaştığını ve/veya ‘üst-alt’ derecelendirmesinin ortadan kalktığı görülecektir (Eşit Yurttaş Milliyetçiliği).

İYİ Parti’nin teoride ‘Yatay’ (Seküler-Yurttaşlık temelli) milliyetçiliği savunan ve fakat reel-politikada gittikçe artan ‘Dikey’ (etnik milliyetçi) eğilimlere de kayıtsız kalamaması parti içindeki MHP kökenli eski anlayış ve taban ile partinin yenilik ve ilerlemeci kanatları arasındaki sıkışmışlığı da ortaya çıkarmaktadır. Bu sıkışmışlık içinden ‘90’ların orta-sağ anlayışı’ ile bir damar açmaya çalışmak Türkiye’nin aktüel sosyo-politik ve sosyo-kültürel gerçeklerinin 90’lar dinamikleri üzerinden okunamayacağı gerçeğine çarpabilir.

Yaşanan bu ideolojik salınım karşısında İYİ Parti, Türkiye’nin hali hazırda dönüşen dinamiklerini göz önünde bulundurabilmesi sadece parti için değil Türkiye için de belirleyici olabilir. Bu bağlamda, kendine özgü bir ekol yaratabilecek ve Türkiye’deki milliyetçiliğin yeni toplum ve dünya gerçekleri ile uyumlu normlarını belirleyen, yani ‘Terzi işi Milliyetçilik’ (Tailor-made Nationalism) anlayışı İYİ Partinin Türkiye içinde özgün bir konum kazanabilmesinin yolunu açabilir. Ayrıca, bu özgün konum Türkiye içinde artan etnik ayrışmanın da önüne geçebilecek bir ‘dalga kıran’ olabilir. Bu noktada, İYİ Parti ve Türk siyasetinin ülke içindeki çeşitliliklere daha toleranslı bir yaklaşım ortaya koyabilecek bir retorik üretebilmesi ve daha yumuşak, geçirgenliklere açık ve hoşgörülü bir milliyetçiliğe geçiş yapabilmesi için ‘Kültür Milliyetçiliği’ bir model olabilir. Etnik ve lengüistik farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü; kültür, edebiyat, sanat, dil alanlarında verilecek ‘nazik ve centilmen’ mücadelenin hem aynı toplum içindeki farklı etnik grupları hem de ülkeleri ve insanlık medeniyetini ileriye götürebileceği gerçeği Türkiye’nin yeni rotası için bir başlangıç noktası olabilir.

Dolayısı ile, ‘kendileri gibi olmayanlarla birlikte var olabilme’ yetisinin uygar ve medeni toplum anlayışının temelini oluşturduğu gerçeğini saptayabiliriz. Buna karşın, etnik milliyetçi eğilimlerin bu kaideye tamamen tezat oluşturan eğilimler yarattığını da belirtebiliriz. Sonuç olarak ise İYİ Parti’nin ve Türkiye’de oluşturulabilecek yeni bir milliyetçilik anlayışının yerleşik dinamikler (geleneksel anlayış) ile dünyada oluşabilecek yeni trendleri öngörmek suretiyle ilerici-değişimci dinamikler arasında yapılacak tercihe bağlı olabileceğini var sayabiliriz.

KARAR