AİHM hukukçusu: AİHM kararına uymamanın çok ağır sonuçları olur

DİPLOMATİK VE SİYASİ SONUÇLARI OLUR

AİHM hukukçusu: AİHM kararına uymamanın çok ağır sonuçları olur

AİHM hukukçusu, eski diplomat ve avukat Hakan Kaplankaya: AİHM kararına uymamanın çok ağır sonuçları olur

Hakan Kaplankaya, AİHM’in kararlarının uygulanmamasının hukuk devletinin rafa kaldırılması anlamına geldiğini kaydederken, “Karar bağlayıcıdır ve uygulanacaktır. Uygulanmaması halinde artık yargı bağımsızlığından ve yargı kararlarının bağlayıcılığından söz edemeyeceğimiz bir durum söz konusu olur. AİHM kararına uymamanın da çok ağır sonuçları olur” dedi.

Sümeyye Işıkçı - İstanbul

AİHM hukukçusu, eski diplomat ve avukat Hakan Kaplankaya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Yüksel Yalçınkaya kararını Yeni Asya’ya değerlendirdi.  Hakan Kaplankaya, OHAL kapsamında alınan tedbirlerin, başlatılan soruşturmaların, temel hak ve hürriyetlere aykırı uygulamaların tarafsız herhangi bir kişi veya kurum tarafından kolaylıkla görüleceğini vurgulayarak konuya ilişkin şunları aktardı: 

“Mağdur sayısı çok kalabalık olduğundan AİHM ve Avrupa Konseyi bu mağduriyetlere ilişkin zamanlıca tepki gösterme tercihinde bulunmadı. Ceza davaları kapsamında, dini sohbete gitme, yasal olarak ve denetim altında faaliyet gösteren okullara kayıt, yasal ve sıkı denetim altında faaliyet gösteren bir bankaya para yatırma, keza yasal olarak faaliyet gösteren derneklere üyelik, dini kitap bulundurma, dergi, ulusal yayın yapan bir gazeteye abonelik ve benzeri birçok eylem, Gülen cemaatinin terör örgütü ilan edilmesiyle terör örgütü üyeliği suçu için delil olarak kullanıldı. Tabii bu delillerin en önemlisi Bylock isimli bir telefon uygulamasıydı. Bu uygulamanın indirilmiş veya kullanılmış olması veya bu varsayım en kesin delil olarak kabul edildi. Böylelikle, bir şahısta Bylock uygulaması var ya da var kabul ediliyor ise, çoğu zaman temel hakların kullanımı niteliğinde olan yakın veya uzak geçmiş eylemleri ve ilişkileri de yanına eklenerek bu şahıslar Gülen cemaati üyesi olarak kabul edilip, FETÖ üyeliğinden takibata maruz bırakıldılar ve cezalandırıldılar. 

DELİLLERİN GÜVENİRLİLİĞİ DOĞRULANAMADI

Bylock uygulamasına dair veriler, uygulamanın sunucusunun bulunduğu Litvanya’dan bir şekilde MİT tarafından getirildi. Bu verilerin elde edilmesi yasal olmayan ve bu verilerin güvenilirliği ve bütünlüğünün test edilmesi mümkün olmayan yollar ile oldu. Dolayısıyla delilin güvenilirliğinin yargısal süreçlerde doğrulanması hiçbir zaman mümkün olmadı. Bunun yanı sıra, yasal delil toplama çerçevesi dışında elde edildiği için ayrıca hukuka aykırı bir delil idi. Elde edilen veriler mahkemeler dahil olmak üzere kimseyle paylaşılmadı, delil kutsandı, delile karşı çıkma imkânı tanınmadı. 

İhlallere ses çıkarmadılar

Dolayısıyla, FETÖ davalarındaki temel delil hem ispat gücünden yoksun, hem de hukuka aykırıydı, hem de aleyhine savunma hakkı tanınmıyordu. Morbeyin hadisesi de delilin güvenilir olmadığını ortaya koymuştu. Ancak maalesef meselenin siyasi yönünden ötürü, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi bu ağır hak ihlallerine ses çıkarmadı, hatta bilakis bu ihlallerin faili oldular. Bu arada Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, Bylock kullanımı ve diğer adiyattan fiillerin terör örgütü üyeliği için delil olarak kabul edilmesinin BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne aykırı olduğuna dair sayısız karar vermişti. Yine, İnsan Hakları Komitesi de aynı sonuca ulaştı. Dolayısıyla, cemaat üyeliğine bağlı yargılamaların AİHM tarafından da net bir şekilde insan haklarına aykırı görüleceğini aklı başında ve tarafsız her hukukçu görüyordu. 

AİHM’in Yalçınkaya kararı, bu süreçte yürütülen yargılamaların temelsiz, mantıksız ve gayrı hukuki olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin kanunsuz suç ve ceza olmayacağını düzenleyen 7. maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. Ayrıca, Bylock delilinin yargılama pratiğinde ele alınışını adil yargılanma ilkelerine aykırı buldu. Bunun sistemik bir sorun olduğuna işaret etti. Dolayısıyla, bu tarz davalarda yeniden yargılanma ve beraat kararları verilmesi gereğini ortaya koydu.”

ADALET BAKANI TUNÇ’UN SÖZLERİ

Hakan Kaplankaya, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Emsal karar değil, AİHM yetkisini aştı” açıklaması ve Yalçınkaya kararının emsal karar olup olmayacağı tartışmaları hakkında ise şunları söyledi: “AİHM’in iç hukuktaki delil değerlendirmesine karışmayacağı hususu bir AİHM içtihadıdır. Bu sıradan davalarda yerel mahkemelerin delil değerlendirmelerine karışmak istemem, bununla uğraşamam demektir. Bunun istisnası da yargılamanın açıkça keyfi ve adil yargılanma ilkelerine aykırı yürütülmüş olmasıdır. Bu da AİHM içtihadıdır. AİHM, siyasi ve keyfi davalarda delilleri değerlendirmeyecekse, tabiri caizse dükkanı kapatacak, işlevsiz kalacak demektir. Adalet Bakanlığı Yalçınkaya davasında verdiği savunmalarda Sayın Bakan’ın dile getirdiği hususları argüman olarak zaten ileri sürmüş, doğal olarak kabul görmemiştir. AİHM’in yetki aşımı gibi bir husus söz konusu değildir. AİHM kararları bağlayıcıdır ve emsal teşkil eder. Hiçbir hukukçu bunun aksine görüş beyan etmez. Ancak kararın hangi davalara emsal olacağı tartışma konusu olabilir. 

Suç unsuru oluşmadı tespiti

AİHM Yalçınkaya davasında özellikle Bylock kullanımının otomatik olarak terör örgütü üyeliği sonucuna ulaşıldığı cihetle, suçun kurucu unsurlarının, özellikle manevi unsurlarının oluşmadığı tespitini yapmıştır. Tabii, FETÖ davalarında aynı mantık diğer adiyattan eylemler için de işletildiğinden, AİHM’in tespiti keza o eylemler bağlamında da geçerlidir. Zira AİHM, bu tür eylemlerin yasallık karinesinden istifade edeceğini söylemiştir. Ezcümle, bu karar emsal niteliği itibariyle, FETÖ yargılamalarının hepsinde etki doğuracaktır. Bu davayı daha ilginç kılan husus, AİHM’in Hükümetten gelebilecek bu tarz bir itirazı öngörerek bu karardaki tespitlerin Türkiye’de görülen 100.000 Bylock davası ve AİHM önünde derdest 8000’den fazla dava için de geçerli olduğunu karara işlemesidir. AİHM, kararın içinde bu davanın Bylock delilinin kullanıldığı tüm davalar için emsal olacağını zaten belirtmiştir. Bylock dışındaki diğer delillerin yasallık karinesinden istifade edeceğine dair kararda yer alan tespitin de emsal teşkil edeceğinden kuşku duyulmamalıdır.” 

AİHM KARARLARI BAĞLAYICIDIR

AİHM’in kararlarının uygulanmamasının hukuk devletinin rafa kaldırılması anlamına geldiğini kaydeden Kaplankaya bu konuda görüşlerini şöyle açıkladı: “Karar bağlayıcıdır ve uygulanacaktır. Uygulanmaması halinde artık yargı bağımsızlığından ve yargı kararlarının bağlayıcılığından söz edemeyeceğimiz bir durum söz konusu olur. Hükümet Kavala ve Demirtaş kararlarından rahatsız olmuştur, ama uygulamayacağını söylememiştir. AİHM kararları sonrası, söz konusu ceza dosyalarından tahliye verilmiş, ancak yeni soruşturmalar açılarak kötü niyetli manevralar yapılmıştır. Kavala kararından hareketle Türkiye hakkında ihlal süreci başlatılmıştır ve bu durum Türkiye’nin insan haklarına saygılı bir devlet olmadığının ikrarı haline gelen bir sürece evrilmiştir. 

DİPLOMATİK VE SİYASİ SONUÇLARI OLUR

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, kararın icrasını takip edecektir. Kararın gerekleri yerine getirilmediğinde diplomatik-siyasi sonuçları olan bir sürece girilecektir. Hukuk devleti olmaktan uzaklaşmanın ekonomik yansımaları da olabilir, ancak bu konu alanım dışındadır. AİHM’in, kuruluşundan itibaren suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olarak on binlerce insanın hapsedildiğine hükmettiği vaki değildir. Bu sadece Türkiye için değil, tüm uluslararası toplum için bir ayıp olarak görülmelidir. Bu çerçevede, kararın yerine getirilmemesi halinde ülkenin insan hakları alanında herhangi bir itibarı kalmayacaktır. BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun bu tutukluluklar için insanlığa karşı suç olabileceğine dair tespitine de kulak vermekte fayda vardır. Bu durumun faili de, üzücüdür ki Türk yargısıdır, düzeltmek de onlara düşmektedir.”

Sümeyye Işıkçı - İstanbul