CHP ile Gezi mahkumlarını salma pazarlığı mı?

Abdülkadir Selvi, Gezi davasının da masaya getirilmesini bekliyor.

CHP ile Gezi mahkumlarını salma pazarlığı mı?

CHP ile Gezi mahkumlarını salma pazarlığı mı?

AKİF BEKİ YAZDI...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP lideri Özel’in AK Parti Genel Merkezi’ndeki görüşmesini beklerken yazıyorum.

Görüşmenin gündeminde Gezi davasından yatanlar olacak mı, olmayacak mı?

Çünkü olması, tam da bugünler için içeride tutuldukları gibi korkunç bir şayiayı pekiştirecek.

Erdoğan, yeni Anayasa için CHP’den destek isteyecek. Yüzde 50+1 şartını ve belki adaylıkta dönem sınırlamasını değiştirmek için mi? Karşılığında ne verecek, Özel’i nasıl ikna edecek? Partili Cumhurbaşkanlığından ve ittifak sisteminden tavizi konuşmaya açık olabileceği bile söyleniyor.

Bunların, iktidarla ana muhalefet arasında siyasi pazarlığa konu edilmesi, yadırganmaz.

Siyasette vermeden alınmaz. Tarafların müzakere başarısı, ne verip ne aldıklarıyla ölçülecek.

Fakat Hürriyet’ten Abdülkadir Selvi, Gezi davasının da masaya getirilmesini bekliyor.

Selvi’nin kulağı delik, durup dururken bir aydınlanma yaşadığı için hüsnükuruntusunu yazıyor değil herhalde.

Kavala ve diğerlerinin hapiste tutulmasının AK Parti’yle devlete ne yararı var, diye sormaya başlamıştı yazılarında. Selvi, yeni yaklaşımını dün ileri bir aşamaya taşıdı. Şöyle bir mantık kuruyor:

Gezi davasında Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in hapis cezaları, Yargıtay tarafından onandı.

Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğer sanıklara ise 18’er yıl hapis cezası verildi.

Kavala, daha önce siyasi ve askeri casusluk iddiasıyla yargılanıp beraat etmişti.

Hükümeti ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan ise hüküm giydirilmişti.

Oysa Anayasa değişti, suçun mağduru olan bakanlar kurulu yeni sistemde kaldırıldı, Cumhurbaşkanlığı ise davada taraf değildi, e mağdur kalmadıysa suç da kalmamıştır... Ayrıca asıl darbeyi, Kavala’yla ilgili darbe suçlamasını ilk ortaya atan FETÖ’cüler yaptı... Durum değiştiğine göre yorum da değişebilir ve yeniden yargılama yolu açılarak Ergenekon davasındaki gibi tahliyeleri sağlanabilir...

İlgili AİHM kararlarını uygulamadığı için Türkiye, Avrupa Konseyi yaptırımlarına uğramaktan da kurtulur böylece. Yatırımcıları kaçırtan hukuk güvencesi ve öngörülebilirlik sorunu da çözülmüş olur.

Nasıl!

Selvi’nin önerdiği çıkış formülü bu, üstelik hukukçulara danışarak geliştirmiş.

Yalnız ufak bir detay kalıyor geriye. Davanın akıbeti CHP’yle siyasi pazarlığa bağlıysa... İçeridekilerin siyaseten rehin tutulduğuna dair muhalefetin tepkileri doğrulanmış, Gezi kararlarının da hukuki değil siyasiliği kabul ve ilan edilmiş olmaz mı?

Anayasa Mahkemesi-Yargıtay çekişmesi, Sinan Ateş cinayeti iddianamesi, Selahattin Demirtaş davası ve başka örneklerdeki gariplikler, siyasi bilek güreşlerinin yansıması gibi görülüyordu zaten.

Ne yani; hukuku işleterek, yargıyı rahat bırakarak haksızlıkları bir an önce giderip adâleti sağlamak yerine yargıdaki davalar, siyasi pazarlığa mı alet edilecek?

Yarın DEM Parti’yle Anayasa müzakerelerinde de Demirtaş’ın tahliyesi mi masaya konacak?

Siyasi tavrı, görüşü, kimliği ne olursa olsun haksız yere yatan herkesin, bugünden tezi yok salıverilmesini savundum, savunuyorum.

Fakat insanların hakkı, hukuku, özgürlüğü siyasetçilerin al-ver konusu yapılırsa nesini savunayım!

Erdoğan-Özel görüşmesinin sonucunu dört gözle bekliyorum. Umarım sağduyu galip gelir, hem yanlışlardan dönülür hem de dönerken ülkeye daha çok yazık edilmez.


DIŞ GÜÇLER İKLİM SİLAHIYLA SALDIRMIYOR NİYEYSE ARTIK

Ankara’yı sel aldı; altyapı yetersizliklerinden dolayı belediye eleştirilmez mi, eleştirilir. Başkanlıkta ikinci dönemine giren Yavaş da su baskınlarından, göle dönen yollardan sorumlu tutulur.

İstanbul›da 5 yaşındaki Edanur, belediyenin kazdığı çukurda boğularak can verdi. İBB›den ve Başkanı İmamoğlu›ndan da hesabı sorulmaz mı, sorulur.

Zaten ne İmamoğlu; “derenin intikamı, yağmurun fıtratında var, sel Allah’tan, kaderi böyleymiş” diyerek kenara çekiliyor ve idari, hukuki sorumlularını koruyor...

Ne de Yavaş; sel vurduğunda suçu, iklim silahıyla saldıran dış güçlere yıkıyor. Ve şehir susuz kaldığındaysa sorumluluğu üstlenmeyip, yağmur bulutlarını çalan hırsız güçlerin üstüne atacak gibi duruyor.

Ama belediye kendi partilerindeyken her hesaptan kaçarak çukurdan düşeni ve kaderini, yağmurdan da dış güçleri sorumlu gösterenler; Yavaş’la İmamoğlu›na en önde ve ilk taşı atabilir mi? Vallahi atıyorlar, pes!

AKİF BEKİ / KARAR