'Binlerce mahpusun hayatı tehlikede'

CEZAEVLERİNDE KORONAVİRÜS RİSKİ

'Binlerce mahpusun hayatı tehlikede'

Korona virüsü her yerde olduğu gibi cezaevlerinde kalan mahpusları da tedirgin ediyor. Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden avukat Rengin Ergül, cezaevleri koşullarından bahsederken, "Binlerce mahpusun hayatı tehlikede" dedi.

DUVAR – Korona virüsü salgınında riskli yerlerden biri de cezaevleri. Türkiye’de 355 hapishanede 282 bin tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Salgının cezaevlerine sıçraması halinde ne yapılacağı meçhul. Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden avukat Rengin Ergül cezaevlerindeki durumu, mahpusları bekleyen riskleri ve alınması gereken acil tedbirleri anlatarak uyarıda bulundu.

Ergül, 1+1 Forum’un sorularını yanıtladı

‘YERDE YATAN MAHPUSLAR VAR’

Genel olarak Türkiye cezaevlerindeki koşullar nasıl?

Rengin Ergül: Adalet Bakanlığı’nın 2020 verilerine göre, Türkiye’de 355 hapishanede 282 bin 703 mahpus bulunuyor. Hapishane kapasitelerinin ne kadar olduğu ve bu kapasitenin ne kadar aşıldığına ilişkin kamuya açık bir bilgi yok. Biz avukatlar olarak düzenli yaptığımız hapishane ziyaretlerinden şu tespitleri yapabiliriz: Tüm hapishanelerde koğuşlar kapasitenin üstünde mahpus barındırıyor. Örneğin, son aylarda yaptığımız ziyaretlerde Kandıra 2 No’lu T Tipi hapishanesinde 8 kişilik koğuşlarda 23 kişinin kaldığını, Düzce T Tipi Hapishanesi’nde 10 kişilik koğuşta 16 kişinin kaldığını, ranzalar eksik olduğu için 6 kişinin yerde yattığını öğrendik. Silivri Kampüs Hapishaneleri’nde sürekli tutuklamalar olduğu için koğuşların kapasiteyi aştığını, Kandıra 1 No’lu F Tipi’nde hasta müvekkilimin elbise dolabının üzerine yatak serdiğini biliyorum. Bunlar sadece aklıma gelen örnekler, şu an birçok cezaevinde yatak kapasitesi yetersiz kaldığı için yerde yatan ya da nöbetleşe yatan mahpuslar var.

Bu durum doğal olarak cezaevlerindeki hijyen koşullarını etkiliyor…

Elbette. Bu da değil sadece. Hijyen koşullarına ayrıca değinecek olursak, 2016 Mart’ında Diyarbakır’daki bir kısım mahpusun firarı gerekçe gösterilerek “Güvenlik Önlemlerinin Araştırılması ve Firar Olaylarına Karşı Alınacak Önlemler” konulu uygulamaya yönelik genel bir yazı yayınlandı. Bu yazının ardından mahpusların çek bas sapları kısaltıldı, temizlik eşyaları (kova, çöp sepeti, leğen, vs.) toplandı. Şu anda mahpuslar hijyen ve bu anlamda sağlık hakkı ile doğrudan ilgili olan bu eşyaları hücre ve koğuşlarda sınırlı sayıda bulundurabiliyor. Hijyene ilişkin malzemeler bile güvenlik gerekçesiyle sınırlandırılıyor.

‘KAĞIT, HAVLU, SABUN YOK…’

Olağan hapishane koşullarında bile hastaneye sevk ve yeterli sağlık hizmetine erişimde problem yaşayan hasta mahpusların salgın hastalık karşısında ciddi bir tehlike ile karşı karşıya kaldıkları açıktır.

Ayrıca, hapishaneleri ziyaret konusunda sivil toplum kurumları ve bağımsız doktor heyetlerinin son yıllarda yaptığı tüm başvurular Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından reddediliyor. Dolayısıyla, hapishaneleri detaylı gözlemleme ve denetleme imkânımız bulunmuyor. Mahpuslardan öğrendiğimiz kadarıyla, sıva/boya gereken kısımlar dahi boyanamıyor, günün her saati sıcak su imkânı bulunmuyor ve mahpusların kaldığı kısımlarda yeterli ısıtma imkânı verilmiyor. Sıcak su ihtiyacı, olağan koşullarda bile sorunlara sebep oluyor ve mahpuslar nöbetleşe duş almak zorunda kalıyor. Hapishane ziyaretleri yaptığımızda, ziyaretçi tuvaletlerinin aylarca temizlenmediğini, hepsinde sabun ve kağıt havlunun olmadığını da gözlemliyoruz.

Peki, “normal” zamanlarda dahi sağlık hakkına erişmekte güçlük çeken tutuklular bugün nasıl bir riskle karşı karşıya?

Hapishaneler her zaman salgın hastalıklar konusunda daha riskli alanlar. “Normal” koşullarda bile sağlık hakkına erişim ile ilgili yaşanan sıkıntıları sıralarsak: Genel olarak kullanılan ring araçlarının dar, sağlıksız, havasız ve kışın soğuk, yazın sıcak olması sık sık eleştirilen bir konu. Ancak, buna ek olarak, son dönemde ring aracının içerisinde de küçük hücreler yapıldı ve hastaneye gitmek isteyen mahpuslar bir kişinin bile sığmayacağı bu küçük bölmelere yerleştirilmek isteniyor. Sırf bu ring içindeki bölmelerin sağlıksız oluşu nedeniyle birçok mahpus hastaneye gitmeyi reddediyor, bu da tedavi hakkına erişimi engelliyor.
Mahpuslar hastaneye sevk esnasında jandarma tarafından hakarete varır sözler ve tahrik edici ifadelere maruz kaldıklarını belirtiyor. Mahpusların taleplerine rağmen çoğu zaman mahpuslar revire çıkarılmıyor, ayrıca hastaneye sevk işlemleri de süresinde yapılmıyor. Bazı hapishanelerde, örneğin Silivri 5 No’lu L Tipi Hapishanesi’nde her hafta ismini yazdıran mahpuslar içinden yalnızca bir-iki kişi revire götürülüyor.

Hatırlarsanız, Edirne F Tipi Hapishanesi’nde, 26 Kasım 2019 tarihinde rahatsızlanıp bilinci kapanan Selahattin Demirtaş yedi gün boyunca hastaneye sevk edilmedi, ancak kamuoyu baskısı sonrası 2 Aralık 2019’da sevk edildi. Mahpuslar hastaneye sevk edilirken güvenlik sınırlarını aşan ve insanlık onuruyla bağdaşmayan kelepçeleme muamelelerine maruz kalabiliyor. Edirne F Tipi Hapishanesi’nde, hastaneye götürülürken iki farklı kelepçe takıldığı için mahpuslar hastaneye gidişi reddedebiliyor. Açlık grevleri sonrası Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde ölüm orucunu sonlandıran mahpusu ambulans yatağına zincirleyip hastaneye götürmeye çalıştıkları için mahpus hastaneye gitmeyi reddetmiş ve tedavisi aksamıştı.

‘MAHPUSUN HAYATI TEHLİKE ALTINDA’

Olası bir koronavirüs şüphesinde testlerin, hastane sevklerinin acilen yapılması gerekiyor. Anlattıklarınıza göre koşullar buna elverişli değil.

Covid -19 riskine karşı ivedi bir şekilde hastaneye erişmek gerekirken, hapishanelerde bu koşulların nasıl sağlanacağına, ivedi bir müdahalenin nasıl yapılacağına ilişkin bir planlama yok. Mayıs 2019’da hapishanelerde açlık grevi eylemini sonlandıran mahpusların hastaneye sevki ve tedavilerinin yapılması aylar sürmüştü. Covid-19 riski karşısında böyle bir hantallık yaşanırsa binlerce mahpusun hayatı tehlike altındadır diyebiliriz maalesef.

“Cezaevleri zaten izole yerler, oraya virüs girmez” şeklinde bir algı da var. Nasıl değerlendirirsiniz?

Aksine, hapishaneler salgın hastalıkların yayılması için en uygun ortamlar. Aşırı kalabalık koğuşlar, düzenli tedavi göremeyen mahpuslar, ısıtılmayan ve havalandırılmayan koğuşlar, gün ışığından yeterince faydalanamama, yeterli hekim ve sağlık personelinin bulunmaması, temiz ve sıcak suya yeterince erişememe ve diyet yemeklerinin bulunmaması gibi bir dizi sorunu barındıran kapatılma birimleridir aslında. Türkiye hapishaneleri koşulları itibariyle insanlık onuruyla bağdaşmayan mekânlardır, “normal” koşullarda dahi hastalık üreten, mahpusun savunma sistemlerini alt üst eden bu mekânlar salgın hastalıklar konusunda en riskli alanlardır.

Covid -19 riskine karşı ivedi bir şekilde hastaneye erişmek gerekirken, hapishanelerde bu koşulların nasıl sağlanacağına, ivedi bir müdahalenin nasıl yapılacağına ilişkin bir planlama yok. Mayıs 2019’da açlık grevi eylemini sonlandıran mahpusların hastaneye sevki ve tedavilerinin yapılması aylar sürmüştü. Covid-19 riski karşısında böyle bir hantallık yaşanırsa binlerce mahpusun hayatı tehlike altındadır maalesef.

Evet, küresel bir kriz ile karşı karşıyayız, hapishane dışında özgür bireylerin dahi sosyal yaşamlarına ilişkin sınırlama getirilmesi gereken bir dönemden geçiyoruz, ancak hapishanelerde zaten devam eden tecrit koşullarının virüs gerekçesiyle ağırlaştırılması da bizi bekleyen başka bir tehlike. Klinik izolasyonun buradaki diğer anlamı bir hak ihlâli olarak “tecrit” oluyor. Dolayısıyla, bunun yerine başka önleyici tedbirlere de başvurulabilir. (Kaynak: 1+1 Forum)

duvar