Çanakkale Savaşı Almanlar

“Peki bu Almanlar ne yaptı? Savaşta onlar var mıydı?“

Çanakkale Savaşı Almanlar

Çanakkale Savaşı Almanlar, 1. Dünya Savaşı’na birlikte girdiğimiz Almanya ile Çanakkale Savaşı esnasında Türk Alman Birlikteliği üzerine yazılmış bir makaleyi sizlerle paylaşıyoruz.

Çanakkale Savaşı Almanlar

Çanakkale Savaşı konusunda en merak edilen konulardan biri de kuşkusuz Almanlar ve Almanların savaşa katkılarıdır.

Misafirlerimizden sıklıkla şu soruyla karşılaşıyoruz;

Peki bu Almanlar ne yaptı? Savaşta onlar var mıydı?

Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşına Almanya tarafında girdiği için açılması muhtemel Çanakkale Cephesi için oluşturulan 5. Ordu‘nun başına da Alman Mareşal Liman von Sanders getirildi.

Liman Paşa Çanakkale Savaşı esnasında tek başına görev almadı. Çanakkale‘de savaş hazırlıkları başlar başlamaz Alman subaylar görev almaya başladır. Savunma hazırlığı sürecinde mayınlama, topçu bataryaları, kıyı güvenliği, denetim-gözlem ve daha bir çok konuda göreve gelen Alman subay bulunmaktaydı. Savaş esnasında da bölgelere ayrılan Çanakkale coğrafyasında bölgesel komuta kademelerine de Alman subaylar getirildi. Savaş öncesinden savaş sonrasına kadar Almanlar Çanakkale‘de bir çok görevde bulundular.

Çanakkale Savaşı üzerine sayısız makaleye imza atmış Değerli Hocamız Sayın Ahmet ESENKAYA‘nın yayınlamış olduğu bir makaleyi daha sizlerle paylaşarak savaş detaylarını biraz daha gün yüzüne çıkarmaya gayret ediyoruz. Hocamıza da sonsuz teşekkürlerimizle…

Çanakkale Savaşında Türk Alman Birlikteliği

Makale Özeti

Osmanlı DevletiAlmanya ile -ağırlıklı olarak- ”askeri” ve ”ulaşım” (telgraf, telefon, demiryolu) alanlarında ortaya koyduğu birlikteliği Abdülhamit II döneminde başlattı. İngiltere ve Fransa’ya karşı Almanların tercih edilmesindeki nedenler çok net olarak anlaşılmamakla beraber; Enver Paşa‘nın liderliğini yürüttüğü İttihat-Terakki yönetimi, mevcut birlikteliğe ”savaş ortaklığı”nı da ilave etti.

1912 yılından itibaren Alman askeri uzmanlar Osmanlı Devleti tarafından davet edilerek; ordunun eğitimi ve Çanakkale Boğazı sahil tahkimatının yapılmasında büyük katkıda bulundular.

Peşinden bazı üst düzey Alman komutanlar, ”ordu komutanlığı”, ”müşavirlik” gibi son derece stratejik konumlu askeri birimlerin yönetilmesi için davet edildi. Çanakkale‘de kara harekatı başlamadan bir ay önce orada kurulmak üzere olan 5. Ordu‘nun başına Liman von Sanders getirildi. Bunu bazı kolordu ve tümen komutanlıklarına getirilen Alman subaylar izledi.

Çanakkale Savaşı sürecinde mayın hattı döşeme, sahil savunma hizmetleri, lojistik ve sağlık hizmetleri gibi pek çok kritik noktada Alman görevli ve uzmanlar hizmet verdiler. Bu hizmet be birliktelik savaş sonuna kadar devam etti.

Makale Giriş

Sultan Abdülaziz’in son saltanat yılına kadar uzanan ve II. Abdülhamit ile sıkı ilişkiler kurulan Almanya Devleti ile birliktelik ve yapılan ittifak, 20 nci yüzyılın ikinci yansında pek çok yazar tarafından incelendi. İşin daha ilginç tarafı, hem Birinci Dünya Savaşına ramak kala, hem de savaş esnasında İstanbul’da Almanya’yı, askeri ve milli gücünü öven ve öne çıkaran ilginç yerli ve yabancı kitaplar da yayınladılar.

Buna rağmen Birinci Dünya Savaşında ve -özellikle Çanakkale cephesinde– Alman yardımı, Alman silahları, Alman komutanları, askerleri ile onların savaştaki etkinliği ve katkısı konusunda neredeyse, çoğu zaman, ne bilgi verildi ne de yorumlandı.

İşte bu sebeple sadece yeni nesiller için bir öncü derleme olsun diyerek, bu ağır yükün altına girmeye cüret edildi.
20. yüzyılın en büyük iki savaşından birisi, hiç şüphesiz I. Dünya Savaşı’dır. Yaklaşık dört yıl sürüp dünyayı baştan sona kavuran savaşta, en çok kan akıtılan cephelerden biri olan Çanakkale Cephesi de, -sonucu itibariyle- savaş serüveninde ve savaşın seyrinde kayda değer niteliğe sahiptir. Genel anlamda İstanbul’u devreden çıkarıp Almanya’yı doğudan yapılacak yoğun bir kuşatmayla savaş dışı bırakarak Mayıs 1915’e kadar sonuçlandırmayı hedefleyen bu saldırı, 3 Kasım 1914’te başlamış, 9 Ocak 1916 tarihine kadar devam etmiştir.

Kış aylan sebebiyle diğer cephelerde durağanlaşmış mücadelelerin içinde İtilaf Devletleri deniz güçleriyle Çanakkale Boğazı’nda kolay bir zafer kazanıp, önemli sonuçlar elde edeceğinden son derece emindi. Çanakkale kolayca geçilecek, Rusya’ya gerekli silah yardımı yapılacak ve bu devletin Doğu Avrupa’yla bütünleşmesi kolaylaşacaktı. Diğer yandan Almanya’nın doğuya yayılması önlenecek, Boğazlar ve İstanbul teslim alınıp devreden çıkartılarak Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılacaktı. Sonuçta İngiltere, Mısır’daki varlığını güvenceye alacak, Ortadoğu’daki zengin petrol yataklarına sonuna kadar sahip olacaktı. Böylece emperyalist güçler şöhretlerine şöhret katacaklardı.

İngilizler ve Fransızlar bu ana düşünceyi uygulamaya koymak için en ufak alıntılara kadar büyük hazırlıklar yaptılar. İlk hedef olarak Çanakkale Boğazı ele elde edilecekti. İngiliz ve Fransız hükümetleri donanmalarını var güçleri ile hızlandırdılar. Bu donanma, o zamana kadar eşi benzeri görülmemiş büyüklükte bir donanma idi.
11 Ağustos’tan beri Çanakkale Boğazı girişinde günden güne kalabalıklaşan İtilaf Donanması, İngiltere’den gelen emirle, 19 Şubat 1915’ten itibaren bir aydan daha fazla Boğaz’ın her iki yakasım ağır bombardımana tabi tuttu. Artık Türk mevzilerinin tamamen sustuğunu sanan İtilaf devleti yetkilileri 18 Mart 1915 günü son bir hamle ile rahatça Çanakkale Boğazı’nı ve İstanbul yolunu geçebileceklerini düşündüler. Kahraman Türk komutan ve askerinin inancı, mayın hatlarının direnci ve Alman yapımı güçlü sahil toplarının aman vermez ateşi karşısında zamanının en modem üç büyük savaş gemisini yitirip, pek çoğu da ağır hasara uğrayınca geri çekilmek zorunda kaldılar. Böylece tüm dünya Çanakkale Boğazı’nın sadece donanma gücüyle geçilmesinin imkansız olduğunu bir defa daha anlamış oldu.

Bunun üzerine ilk önce Gelibolu Yanmadası’nı işgal edip orada iyice tutunduktan sonra Boğaza rahatça hakim olmayı hedeflediler. 25 Nisan 1915 ’te on binlerce modern donanımlı askerle İngilizler Seddülbahir sahillerine, Anzaklar Arıburnu sahiline; Fransızlar da Kumkale’ye kısa sürede işgali tamamlamak için ayak basmışlardı.

Osmanlı Ordusu 5 nci Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders komutasında, büyük oranda kendi imkanlarıyla ve Alman teknik yardımıyla Çanakkale’yi savunmaya başladı. 25 Nisan 1915 ve süregelen günlerde olduğu gibi İngilizlerin 6/7 Ağustos’ta başlattıkları büyük bir çevirme harekatı da -başta Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey ve silah arkadaşlarının- zamanında müdahalesi ile önlendi. Çarpışmalar yine lağım ve siper çarpışmaları şekline dönüştü. Hiç seviye kaybetmeden iki güç büyük inat ve akıl almaz gayretle aylarca savaşa devam ettiler.

Büyük bir özveri ile elde edilen Çanakkale zaferinin kazanılmasında –Türk şehit kanı hariç- Türk-Alman birlikteliğinin ne düzeyde olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunların içerisinde ‘Almanların Türkleri kendi emelleri doğrultusunda kullanıp, en az bir yıl, her iki taraftan yaklaşık bir milyon askeri Gelibolu’da tutarak, Doğu’daki hareketini rahatlattığı’ görüşünün yanında, dönemin Başbakanı da ‘Almanlarla beraber olmak zorunluluğu ”nu ortaya koymaktadır.

Dönemin Başbakanı, Osmanlı Devleti’nin savaşa girişi ile ilgili olarak kaleme aldığı ‘hatırat’ının son bölümünde:

“İtilaf Devletleri, bizimle bir ittifaka girmiyorlardı. Çünkü böyle bir anlaşma, onların gizli amaçlarına aykırı düşmekte idi. Bu devletler, harbin sonunda ‘Hasta Adam’ın hayatına son vermek ve onun mirasını paylaşmak istiyorlardı. Bu savaşta İtilaf Devletleri’nin esas gayelerinden biri de bu idi.”

“…tarafsızlık, yalnızlık demekti. Zira Üçlü İtilafın arzusu olan ‘Türkiye’nin tarafsızlığı’, Türkiye’yi tam bir tembellik ve yalnızlık içerisine düşürmekten başka bir şeye yaramazdı. Savaşa girmeye mecburduk. ”

Güney Bölge Kurmay Başkanı Binbaşı Mühlmann,

“…Kuşkusuz Alman desteği olmaksızın Türkiye’nin direncinin bu kuvvette ortaya çıkabileceği düşünülemezdi, ama bu desteğin kapsamı üzerine abartılı varsayımlarda bulunulmamalıdır. Almanya daha fazlasını nasıl verebilirdi ki! Zaten 15.000 Alman subayı ve askeri Türklerin hizmetinde değil miydi? Ayrıca iki Alman savaş gemisi Türk deniz filosuna tahsis edilmemiş miydi? Aşağı yukarı 100.000 vagon, Alman savaş malzemesiyle yüklü olarak savaş yıllarının cereyanı esnasında İstanbul’a gönderilmişti ve mali yardımın seviyesi üç milyar mark gibi muazzam bir yekuna varmıştı. Bu rakamlar zaten her iki devletin yazgısının can ve mal fedakarlıklarıyla nasıl birbirine sımsıkı bağlı olduğunu açığa vurmaktadır. Ama her iki devletin toplu kurbanlarına oranla yine de cüzidir ve bu sebepten bu keyfiyet, yürütülen kahramanca Türk muharebelerinin ana yükünün Osmanlılar tarafından taşınmak zorunda kalındığını kanıtlar. ” görüşündedir.

Amerikalı Yüzbaşı Granville Fortescue,

Türk ve Alman subayları arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar ile ilgili İngiliz gazetelerinde durmadan çeşitli hikayeler yayımlanmaktaydı. Bunlar sadece karalamadan ibaretti. Ben, her iki ulusun subayları arasındaki ilişkileri görme fırsatı buldum. Bu iki ulusun İngiltere’yi mağlup etmek arzusu etrafında oldukça ahenkli bir birlik içinde çalıştıklarını gördüm. Her iki ulusa mensup subaylar arasında kişisel ilişki ve sosyal hayat o kadar sıkı değildi. Fakat, bu ufak sorunu abartarak büyük bir sorun haline getirmenin bir anlamı yoktur. Bunun yapılması İngiliz kamuoyunu yanıltmaktan başka bir işe yaramaz.” görüşünü ortaya koyar.

Bulgaristan’ın da katılımıyla Almanya ulaşımının açılmasıyla beraber savaş malzemesinin cepheye ulaşım yolu açılmıştı. Bu durum karşısında, mevsim şartlarının getirdiği büyük olumsuzlukları da dikkate alan İtilaf Devletleri, büyük umut bağladıkları Çanakkale beklentisinden tamamen vazgeçmek zorunda kaldılar. 20 Aralık 1915’te kuzey, 9 Ocak 1916’da güney cephesinden son birliklerini de gizlice gemilere bindirip, cepheyi boşaltarak çekildiler.

Çanakkale Savaşları yaklaşık 13 aylık bir zamanı kapsar. Deniz yoluyla Boğazı zorlama, taarruz ve bombardımanlar 3 Kasım 1914’ten itibaren 125 gün; donanma, denizaltı, uçak ve balon destekli kara işgalleri de (25 Nisan 1915-9 Ocak 1916) 254 gün sürmüştür.

Muharebelerin geçtiği alan, Yarımada’nın güney ve orta-kuzey bölümüdür. İtilaf kuvvetlerinin Güney (Seddülbahir) bölgesindeki mücadeleleri Alçıtepe’yi, kuzeyde ise Conkbayırı-Kocaçimen Tepe’yi ele geçirme hedefine yöneliktir. Ağustos ayından sonra Anafartalar Ovası ve Suvla bölgesi de devreye girmiştir. Cephelerin gerisindeki lojistik destek alanlan ile donanmanın taarruzu altında kalan sivil alanlar da yoğun şekilde harbin etkisi altında kalmıştır.

Bu savaş sadece kara ve deniz kuvvetlerinin değil, pek çok milletin ve ırkın kıyasıya mücadele verdiği modern teknolojinin de ilk savaşıdır. Bu savaşın gerçek sebeplerinin en büyük dilimini de sanayileşmiş ülkeler arasında iktisadi ve siyasi hakimiyeti kimseye kaptırmama mücadelesi oluşturur.

1914 yılına kadar Avrupa’da egemen güçler arasında içten içe süren çatışma, küçük bir kıvılcımın tutuşturmasıyla açık bir hale gelince, milyonlarca ailenin kana ve acıya bulanacağı bir süreci başlatacaktır. O zamana kadar bu amaçla kullanılmamış olan denizaltı, uçak, zeplin, tank, büyük savaş gemileri, pek çok korkunç modem aletlerden pek çoğunun ilk kez deneneceği, artık geri dönülmesi imkansız bir yola girilecektir.

Avrupa’nın tamamına yakınının, Rusya, Osmanlı Devleti, Japonya, A.B.D.’nin de katıldığı bu savaşta – kayıp, esir ve yaralılar da sayılacak olursa- insan kaybının 37.000.000 kişiyi bulduğu görülür. Dört yılı aşkın devam eden savaşın maddi zararı çok büyük boyutlardadır. Osmanlı Devleti ise bir çok cephede savaşmış, -gaziler bir tarafa- en iyimser tahminlerle 400.000’e yakın evladını şehit vermiştir.

Türk- Alman Fikirsel Yakınlığı

Osmanlı hükümetinin milli hedefleriyle Alman politik askeri hedefleri arasında –Osmanlı Devleti’nin coğrafi durumundan doğan- bir paralellik dikkati çeker. İki asırdır devamlı olarak toprak kaybeden Osmanlı Devleti, bu toprak kaybına nihayet bir son vermek, Boğazları ve Doğu Anadolu’yu elinde bulundurmak, Arap Yanmadası ve Süveyş Kanalı’ndaki kontrolünü kuvvetlendirmek, İslam alemindeki liderliğini sürdürmek; İran, Azerbaycan ve Türkistan’daki Türkleri kendi önderliğinde birleştirmek suretiyle eski saygınlığını kazandırmak isterken; Alman İmparatorluğu da Osmanlılardan yararlanarak halkın çoğu Müslüman olan İngiliz sömürgelerini ayaklandırmak, Süveyş Kanalı’nın kapanmasını sağlayarak İngilizlerin Bakü cephesini sömürge askerleri ile takviye etmesine engel olmak istiyordu.

Ayrıca; OsmanlılarAlmanların Avrupa’da kazanacakları zaferden yararlanarak milli hedeflerini elde edeceklerini, Almanlar ise Osmanlıların Doğu Anadolu ve Mısır’da girişecekleri askeri harekatın başarısından yararlanarak Avrupa’da zaferi daha kolay kazanacaklarını hesap ediyorlardı.

Aslında Türk harekat planı, Osmanlı ordularının müttefiklerinin Alman ve Avusturya ordularının Avrupa cephelerinde karşılaştıktan baskıyı azaltmak ve yükünü hafifletmek maksadıyla Kafkasya’da Rusya’ya, Süveyş Kanalı’nda İngiltere’ye taarruz etmesi esasına dayanıyordu.

Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Boğazındaki Faaliyetleri

İlk iki kalenin Fatih Sultan Mehmet’in emriyle bitirilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin gücünün zayıflamasıyla doğru orantılı olarak Çanakkale Boğazı’nın her iki yakasına dönemin şartlarına göre kıyı savunması içerikli askeri amaçlı eserler (kale ve tahkimatlar) yapılmıştır. Çünkü güneyden gelecek tehlikeye karşı Başkent ve Hilafet merkezi İstanbul’u korumanın en kolay yolu, 70 km’lik Boğaz’ın en dar noktasındaki Çanakkale kentinin bulunduğu kesimin yakın civannın tahkim edilmesi zorunluluğu, ilgili padişahların tamamını yatırım yapmaya sevk etmiştir.

Özellikle de II. Abdülhamit’le beraber çok daha bütüncül olarak Boğaz’ın durumu 1880 sonrası yeniden ele alındı. Oluşturulan askeri komisyonlar bir çok defa Boğaz’a gelerek incelemelerde bulundu; taktik planlar geliştirildi. Bu çalışmalar sonunda Topçu ve İstihkam Komisyonu, Boğaz savunmasını dört hat üzere düzenledi. 1890’a gelindiğinde buralardaki kale ve sahil bataryalarına Tophane’de dökülenlerden başka, Avrupa’dan (özellikle Almanya’dan) alınan Krupp, Armstrong v.s. cinsi toplar yerleştirilmeye devam edildi. Buna ilave olarak modem savaş gemilerinin ateşlerine dayanıklı istihkam ve tabyaların inşası da sürdürüldü. Tophane-i Amire ve Umum Askeri Okullar Nazırı Zeki Paşa’nın, Sultan n. Abdülhamit’e sunduğu, Çanakkale Boğazı’ndaki tahkimatı ve uygun yerlere istihkamlar yapılıp elektrikli fenerler ve toplar konularak asker yerleştirilmesi içerikli 13 Eylül 1896 tarihli aşağıdaki raporu, o tarihteki genel savunma durumunu özetler niteliktedir. 1907’de Petersburg’da basılan bir eserde Boğaz’ın savunması şöyle tasvir edilmekteydi:

“Dünyanın en büyük istihkamı olan Çanakkale ili Gelibolu Osmanlı topçuları, Deniz Kuvvetleri için önemli bir ordugah haline konulmuş, Avrupa yakasında Seddülbahir ile Kilitbahir ve Asya yakasında Kumkale ile Kale-i Sultaniye arasında demir atmış savaş gemileri güçlü bir set oluşturmuş, her iki sahili kuşatan dağlara, bayırlara ve tepelere baştanbaşa inşa edilen istihkamlar Gelibolu limanına kadar uzanmıştı. ”

Anadolu Hamidiye, Dardanos, Mesudiye, Rumeli Mecidiye, Çimenlik, söz konusu bu 35 istihkamdan sadece birkaçıydı.

Alman Kurmaylar, Başkomutanlık Vekaleti ve Genel Karargahta

Güney Bölge Kurmay Başkam Binbaşı Mühlmann,

Türk ordusunun yeniden örgütlendirilmesi için Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın 1913 Mayıs’ında Almanya’ya yönelttiği ricası Berlin’de kabul gördü. Islahat işinin yürütülmesi için 22 nci Prusya Tümeni’nin o zamanki komutanı General Liman von Sanders seçildi. Bu öğretici etkinlik için elverişli diye seçilen bir general Alman subayları ile birlikte Alman ordusundan ayrıldı ve Türk hizmetine geçti. Bu tarzda ilkin 41 subayı kapsayan askeri heyet teşekkül etti. 1913 Aralık ayında ilk 10 subay General Liman’ın sevk ve idaresinde İstanbul’a geldi. Bu heyetin geri kalanları onu izleyen yılın ilk aylarında geldiler. Etki alanının sürekli olarak büyümesi dolayısıyla askeri heyet üyelerinin sayısı Dünya Savaşı patlak verene kadarki dönemde 71’e yükseldi ” bilgisini verir.

Peşinden de,

Enver Paşa’nın etkin teşvikiyle Genelkurmay’da ve Harbiye Nezareti’nde Alman modeline göre kesin bir ıslahat gerçekleştirme başarısı sağlandı” der .

Türk -Alman birlikteliği ile ilgili olarak da:

Tarihte, bir ulusun toparlanma süreci içinde bir sınamaya tabi tutulması ender olaylardan biridir. Ve eğer, 1915 yılında Çanakkale uğruna yapılan muharebeler Türk tarihinin en şanlı ve en şerefli sayfalarını oluşturmuşsa, bunda Türk-Alman ortak çalışmasının başarısı görülmelidir. Ama biz Almanların, o günkü müttefikimizin silahlı eylemlerinden gurur duymaya sadece bu sebepten dolayı hakkımız yoktur. Biz, Çanakkale uğruna verilen bu mücadeleyi kendi büyük savaş geçmişimizin en şerefli halkasına dahil ediyoruz. Çünkü ülkemizin evlatları da orada savaştılar ve kanlarını döktüler. Kuşkusuz Çanakkale’deki sayıları azdı, ama bu Almanların etkisi önemli olmuştur…

Çanakkale Boğazı’nda bir kara saldırısına karşı savunulması için belirlenen Türk ordusu bir Alman Generalin emri altında bulunuyordu. Boğazların savunulmasında birlikte etkinlik gösteren Türk filosunun başında bir Alman filo komutanı vardı. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının korunması bir Alman amiralin emrine verilmişti. Hiçbir Türk kurmay heyeti yok ki, içinde Alman subayları, hiçbir sahil koruması yok ki içinde en azından birkaç Alman ekibi mevcut olmasın. Burada da Alman sevk ve idaresinin değeri, Alman teşkilat, teknik ve eğitimi kendisini kabul ettirmiştir..

Almanlar ve Türkler, sonuna kadar sadık bir arkadaşlık sürdürmüşlerdi. Fedakarlığa hazır olmada ve göreve sadakat göstermede, kahramanlıkta ve özveride birbirleriyle yarışan Türk subay ve askerleri, dünyanın en iyi orduları değerinde olduklarını belli ettiler…. ”

Islahat heyeti için çağırılan ve kısa sürede Birinci Ordu Komutanlığına atanan General Feld Marşal Freiherr von der Goltz, General Bronz(s)ard von Schellendorff Paşa , Boğazlar Bölgesi Harekat Plancısı görevini tamamladıktan sonra Genelkurmay Birinci Başkanlığına (Karargah-ı Umumi Erkan-ı Harbiye Reisi ) getirilmiştir. Çanakkale ve İstanbul Boğazları Genel Komutanı von Usedom Paşa, Başkomutanlık delegesi general Merten Paşa idi. Yarbay Von Kress, Harekat Şube Müdürü; Binbaşı Pötrich , Demiryolu ve Muvasale (Ulaştırma) Müdürlüğü görevindedir. Doktor Mayer de Sağlık Hizmetlerinden sorumlu konumdadır.

Alman Personelin Öğretmenliği

Boğaz savunmasında, ateş gücünün etkinliğinin artınlması büyük bir önem taşıyordu. Müstahkem Mevki Komutanlığı toplarla, cephane ve gereçlerin hızla savaşa hazırlanması ve Türk erlerinin Alman subaylannın yönetiminde topçuluk bakımından yetiştirilmeleri amacıyla, Alman personelinden yararlanma yoluna gitmiştir. 30 Ağustos 1914’te General Weber’in yerine atanan General Merten idaresinde subay, torpidocu, telefoncu ve top çavuşu olarak toplam 160 Alman personeli bir Alman gemisiyle Çanakkale’ye geldi. Değişik tabyalara dağıtılan Alman personel, Türk erlerin eğitimine başladı.

Türk – Alman Birlikteliği

Almanlar, Bakü cephesinde sıkışıp kalmışlardı. Doğu’da Ruslara karşı başarı gösteriyorlarsa da; bu onlara çok büyük kuvvetlerini orada tutmalarını zorunlu hale getiriyordu. Savaşın bir an önce bitirilmesi için İtilaf Devletlerinin güçlerini bölmeli ve cephelerini genişletmeliydi. Bunun için en güzel çare, Osmanlı Devleti’nin yanlarında savaşa girip, savaş alanlarının genişletilmesiydi. Hatta Halife tarafından ilan edilecek “kutsal cihat” sonucu İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki milyonlarca Müslüman’ın bu çağrıya uyup ayaklanacaklarını sanıyorlardı.

Almanya 1 Ağustos’ta Rusya’ya harp ilan etmiş, Türk-Alman gizli anlaşması 2 Ağustos 1914’te imzalanmış olduğu için yapılan anlaşmaya göre Türkiye antlaşmayı imzaladığı gün Almanya’nın yanında harbe girmeyi kabul etmiş oluyordu. Bu anlaşma ile Almanya ile beraber savaşa katılmış sayılan Osmanlı Devleti, er veya geç gireceği savaşın giderlerini karşılayabilmek için paraya ihtiyacı vardı. Bu sebeple Almanya‘dan %6 faizle borç olarak 5.000.000 lira almak zorunda kalmıştı. Şartlı olarak alman bu paranın 250.000’i anlaşmanın imzasından on gün sonra; 750.000’i İngiltere ve Rusya‘ya savaş ilanından on gün sonra, kalanı ise savaşa girildikten bir ay sonrasından başlayarak 400.000’er lira olarak verilecekti.

Buna rağmen Osmanlı İmparatorluğu, 3 Ağustos 1914’te bir yandan seferberlik ilan ederken diğer taraftan da silahlı tarafsızlığını ilan etti. Çanakkale Boğazı’nın en dar noktasına aynı gün (3 Ağustos 1914) mayın döşenmeye başlandı ve 8 Mart 1915 gününe kadar ara ara yeni hatlar oluşturmaya devam edildi.

Osmanlı Devleti silahlı tarafsızlığını ilan etmişse de, Alman Başkomutanlığı Türkiye’nin bir an önce harbe girmesi üzerinde ısrar ediyordu.

Fakat Türkiye, seferberliğini tamamlamadan, ordusunun noksanlarını ikmal etmeden ve politik bakımdan Bulgaristan’ın durumu aydınlığa kavuşmadan savaşa girme yanlısı değildi.

Bu arada Akdeniz’de bulunan iki Alman savaş gemisine (Goeben ve Breslau) İngiliz donanmasının takibinden kaçarak 10 Ağustos 1914’te Çanakkale Boğazı’ndan (kısa bir tereddütten sonra) içeri girmesine izin verildi. Gemiler Alman Deniz Bakam Amiral Tirpitz’ten bu yolda bir emir almıştı. Bu, Türkiye için de bir sürpriz değildi. İngiltere’de yapımı tamamlanmış olan Sultan Osman ve yapılmakta olan Reşadiye dretnotlarının verilmemesi ihtimaline karşı-ki sonradan İngilizler bu parası ödenmiş gemileri vermediler- Karadeniz’de üstünlüğü sağlamak için Avusturya donanmasının gönderilmesini, daha önce Türk Hükümeti teklif etmişti. Avusturya donanması kendi kıyılarını korumak için Adriyatik’ten ayırmak istemediğinden Akdeniz’deki iki Alman gemisinin Türk Donanmasına katılmasıyla Karadeniz’de üstünlüğün sağlanması düşünülmüştü.

Almanya ile savaşan devletler, bu iki geminin tarafsız Osmanlı Devleti’nin karasularından çıkarılmasını ya da enterne edilmesini istediler. Nihayet gemilerin Osmanlı Devleti tarafından 80 milyon marka satın alındığı, personelinin Türk mürettebatıyla değiştirileceği ilan edilerek mesele kapatıldı. Goeben ve Breslau mürettebatının tamamı da Almanlardan oluşmaktadır. Yavuz ve Midilli adları verilerek Türk bayrağı çekilen ve mürettebatına Osmanlı fesi ve üniforması giydirilen bu gemilerin Alman Komutanı Amiral Souchon , aynı zamanda Türk Donanmasının birinci Komutanlığına atandı.

Osmanlı Devleti Eylül 1914 sonlarında seferberliğini tamamlamış bulunuyordu. Ama silah ve cephanesi noksandı; araç ve gereç yokluğundan geri hizmet teşkillerinin büyük bir kısmı henüz kurulamamıştı. Türk-Alman Askeri İttifakı’ndan sonra Türk Genelkurmayınca hazırlanmış olan çeşitli sefer planlarında genellikle Türk Ordusunun büyük kısmının Bakü’de ve Boğazlar bölgesinde toplanması, Boğazların emniyeti sağlandıktan ve Bulgaristan ile Romanya’nın tutumu aydınlığa kavuştuktan sonra Rusya’nın güney kesimine taarruz edilmesi öngörülüyordu. Türk Ordusu bir kış savaşma hazır olmadığından, ayrıca büyük kuvvetlerin Doğu Anadolu’da toplanması çok güç olduğundan asıl kuvvetlerle Kafkasya’ya taarruz fikri çürütülüyordu. Mısır’a taarruz esaslı bir hazırlığı gerektirdiğinden sonraya bırakılıyor ve Süveyş kanalının öneminin bu bölgede savaşı göze almaya değer olup olmadığının düşünülmesi gerektiği ileri sürülüyordu.

Alman Genelkurmay Başkanlığı ise Türk Ordusu’nun Kafkasya ve Mısır’a taarruz ederek Rus ve İngiliz kuvvetlerini buralara bağlamasını ve böylece Avrupa’daki Doğu ve Batı cephelerinin takviyesine engel olmasını istiyordu.

Türk Genelkurmayı 1915 baharına kadar harbe girmemenin zorunluluğu üzerinde önemle dururken Alman Başkomutanlığı, Türkiye’nin bir an önce harbe girmesinde ısrar ediyordu.

28 Temmuz 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Sırbistan’a savaş ilan etmesiyle Avrupa’da başlayan savaş, Rusya’nın seferberlik ilan etmesi ve bunu Avusturya-Sırp anlaşmazlığına müdahale sayan Almanya’nın 1 Ağustos’ta Rusya’ya, 3 Ağustos’ta Fransa’ya harp ilan ederek Belçika topraklan üzerinden taarruza geçmesi, Belçika’nın tarafsızlığının ihlal edildiği gerekçesiyle 4 Ağustos’ta İngiltere’nin Almanya’ya harp ilan etmesiyle kısa sürede bir genel harbe dönüştü.

Batı cephesindeki gelişmeler de kısaca şöyle idi:

3 Ağustos 1914’te sıklet merkezi kuzeyde olmak üzere Belçika topraklarından geçerek Fransa’ya taarruz eden Alman Ordusu, 23 Ağustos’ta Mam Nehrine kadar ilerlemiş bulunuyordu. Almanları burada durduran Fransız ordusu, 6-9 Eylül 1914’te cereyan eden Marn Meydan Savaşıyla onları Aisne ve Vesle nehirleri gerisine atmayı da başardı.

Doğu’da Avusturyalıların taarruzu karşısında önceleri zor duruma düşen Ruslar, Doğu Prusya’daki iki ordularıyla Alman 8 inci Ordusunu sıkıştırdılar ve geri çekilme zorunda bıraktılar. Bunun üzerine Ordu Komutanlığına Mareşal Hindenburg’u atayan ve Belçika’dan çektikleri iki kolorduyu bu cepheye tahsis eden Almanlar, Rus Ordusunu da geri çekilmeye mecbur ettiler. (Tannenberg, 26 Ağustos 1914) Fakat bu kez de Galiçya’daki Rus orduları ilerlemeye başladı. Avusturyalılar Lwow’u boşaltarak Karpat Dağlarına doğru çekildiler (3 Eylül 1914). Sırbistan’da devam eden savaşlarda da Avusturya başarı sağlayamadı.

Böylece daha harbin ilk ayında Batı’da ve Doğu’daki taarruzları duran Almanya ve Avusturya-MacaristanTürkiye’nin bir an önce harbe girmesi için baskı yapmaya başladılar. İtilaf devletleri ise tarafsızlığını sürdürmesi halinde Türkiye’ye garanti vermeye hazır olduklarını bildiriyorlardı.

Bu arada Amiral Souchon da mürettebatın denize alışık olmadığını bahane ederek Türk donanmasının tatbikat için Karadeniz’e çıkmasına izin verilmesini ısrarla istiyordu. Alman Başkomutanlığının baskısına dayanamayan ve aslında Türkiye’nin geleceğini Alman ordularının Avrupa’daki başansında gören Osmanlı Ordusu Başkomutan Vekili Enver Paşa, istenilen izni nihayet 26 Ekim’de verdi. Yavuz (Goeben) ve Midilli (Breslau) ile birlikte on bir parçadan oluşan Türk donanması 27 Ekim sabahı Karadeniz’e açıldı. 29 Ekim sabahı Odessa, Sivastopol, Novorossiisk limanlarını bombardıman etti ve birkaç Rus gemisini batırdı. Böylece Türkiye fiilen harbe girmiş oldu.

Türkiye her ne kadar bu istenmeyen gelişmeye Rus donanmasının neden olduğunu, ilk saldırının Rus gemilerinden geldiğini iddia etmiş ve Rusların bu hatalarını tamir etmelerini istemişse de bunun bir yararı olmamıştır. Ruslar, 1 Kasım günü Türkiye’nin doğu sınırlarından saldırıya geçmekle kalmamış, İngilizler de Akabe’yi bombardıman edip Urla iskelesindeki iki Türk gemisini batırmıştır.

3 Kasım 1914 günü de İngiliz-Fransız karma filosu Çanakkale Boğaz’ı girişindeki tabyaları kısa bir süre bombardıman etmişlerdir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti 11 Kasım 1914’te İtilaf Devletlerine resmen harp ilan ederek İttifak Devletleri’nin yanında savaşa katılmıştır.

Almanya’nın Rusya’ya savaş açmasının ertesi günü, 2 Ağustos 1914’te, İstanbul’da Osmanlı Devleti ile Almanya arasında gizli bir ittifak anlaşması imzalanmıştı. Aynı gün İttihat-Terakki Hükümeti genel seferberlik ilan ettiği gibi tarafsız kalma niyetini de basın aracılığıyla açıkladı. Ağustos’un ilk haftasından itibaren oluşan gelişen sonucu, Almanların çabaları ve büyük planının bir parçası olarak Osmanlı Devleti, bir oldu-bitti sonucunda Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın müttefiki olarak kendini savaşın ortasında buldu. (2 Kasım 1914)

Mayınlar ve Torpidolar

Boğaz’ın mayınlarla savunulmasından sorumlu ve doğrudan Bahriye Nezareti’ne bağlı bir mayın bölüğü mevcut olup; komutanı 1 Eylül 1914’te Kıyı Topçusu ve Mayın Birlikleri Genel Müfettişi olan Alman Amiral Schack idi. Schack’ın önerisine dayanılarak Boğaz’da sabit torpido istasyonlarının kurulması için İstanbul’dan gönderilen iki torpido kovanının, Boğaz’dan geçebilecek yabancı savaş gemilerine karşı torpido atmak üzere Çanakkale-Kilitbahir arasında kullanılması kararlaştırıldı. Bu amaçla 27 Ağustos 1914’te bir torpido kovanı Kilitbahir iskelesinde; öteki ikili kovanın da 28 Ağustos’ta Çanakkale feneri yanma monte edilmesi tamamlandı.

Gelişmeler Boğaz’ın etrafında yoğunlaştıkça, 5 Ekim 1914’te verilen Başkomutanlık emri gereği, Müstahkem Mevki subay ve erlerinin bilgi ve becerilerini artırmak için, Anadolu Hamidiye Tabyası’nda bir örnek batarya oluşturuldu. Türk ve Alman personelinden oluşturulan bu bataryadaki eğitimin, Alman Korgeneral Merten tarafından verilecek yönergeye göre Alman üstsubaylannca yönetilmesi emredildi.

Siyasilerin hesaplan devam ederken Başkomutanlık, 22 Ekim 1914’te Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’na gönderilen bir direktifle, Boğaz’ın savunması hususunda yeni bir plan yapılması istendi. Bu direktifte aynca, Başkomutanlık Delegesi Alman Korgeneral Merten başkanlığında, Alman Yarbay Wossidlo ve Mevki Kurmay Başkanından oluşturulacak bir komisyonca da, savunmanın nasıl yapılacağını içeren bir yönergenin de hazırlanması emredildi.

Bunu “Karadeniz Olayı” diye bilinen ve Amiral Souchon’un komutasında Karadeniz’e çıkan Türk donanmasının, birkaç Rus gemisini batırıp Odessa, Sivastopol, Novorosiski limanlarını 29 Ekim 1914 tarihindeki
bombardımanı izledi.

Esat Paşa, 3 üncü Kolordu Komutanı

Bombardımanla beraber Tekirdağ’daki 3 ncü Kolordu karargahı, 4 Kasım 1914’te Çanakkale’ye intikal ettirilmiştir. Kolordu Komutanı General Esat (Bülkat) Paşa’dır. 3 ncü Kolordu Kurmay Başkanlığına atanan Alman Yarbay Tüvenay (Thowaney), Tekirdağ’a gelip, 10 Ağustos 1914’te göreve başladı. Yarbay Tüvenay, seferberlik ve yığınla ilgili Başkomutanlık emrini de yanında getirmişti.

Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı, emrinde 9 uncu Tümen olduğu halde Başkomutanlık’a bağlanmıştır. Ayrıca Türkiye’de Alman yardım kurulunda görevli Alman Deniz Yarbayı Schneider, Müstahkem Mevki’deki topçunun durumu ve nitelikleri üzerinde engin bilgilere sahiptir.

Bunlardan başka Gelibolu Yarımadası’nda kuzeyden güneye doğru 9 uncu Tümen bölgesinde kıyı kesimleri ve derinlikte tahkimat işlerine ağırlık verilmiştir. Keza topçuluk bakımından Çanakkale dışındaki diğer birliklerden tespit edilerek gelen topların da yerleştirilmesi suretiyle, Boğaz savunması bir ölçüde daha güçlendirilmiş, ayrıca sızabilecek denizaltılara karşı ek önlem olarak Boğaz’da bazı gemiler görevlendirilmiştir. Savaştan önce ve İstanbul’u koruma amaçlı olarak Çanakkale Boğazı’nda 32 ve Bağımsız Ağır Topçu Taburu’nda da 3 batarya vardı. Bu 35 batarya için – o dönemde- yeteri kadar subay ve er olmadığından, savaş gemilerine karşı daha etkin olabilmek için, Ağır Topçu Genel Müfettişi Alman Posseldt ve İstihkam Genel Müfettişi Alman Weber Paşalar batarya sayısını 22’ye indirip, personel sayılarının hiç olmazsa barış düzeyine çıkartılmasını önerdiler. Kabul edilen bu öneri de uygulandı.

Başkomutanlık 4 Şubat 1915 tarihli emriyle Su Üstü Keşif Gözetleme hizmetlerini Başkomutanlık Delegesi Alman General Merten Paşa‘nın emrine verdi. Müstahkem Mevki Komutanlığı’nda topçu subay ve astsubaylarının eğitimi için, kıyı topçuluğu uzmanı Alman Yarbay Wossidlo, baş öğretmen olarak görevlendirilerek Anadolu Hamidiye Tabyası Komutanlığı’na atandı.

Türk Kaynaklarına Göre 18 Mart 1915 Boğaz Savunması

Bu gün hava açık, deniz düzgün, harekata çok elverişlilik gösteriyordu. Birleşik Filo’nun Boğaz’a yönelik bir harekatı bekleniyordu.

Bu ihtimale karşı Hava Danışmanı Alman Yüzbaşı Serno Pilot, Deniz Yüzbaşı Schneider de, gözetleme subayı olarak uçuşa hazır bir uçakla keşif için görevlendirildiler. Keşif uçağı, 18 Mart 1915’te ortalık aydınlanmaya başladığında, düşman savaş gemilerinin Boğaz ’a doğru ilerlediklerini gördü.

Boğaz savunmasından sorumlu ve Cevat Paşa’nın emri altındaki Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığında Başkomutanlık Delegesi olarak Korgeneral Merten Paşa, 2 nci Ağır Topçu Tugay Komutanlığına bağlı Hamidiye Tabyası Komutanlığını ve Başöğretmenliğini Alman Yarbay Wossidlo , Erenköy Ağır Topçu Bölge Komutanlığını da Alman Yarbay Wehrle görevinin başındaydı. Uzman Torpido Binbaşısı A.D.G. Ehf ’in emrine verilen Kilitbahir torpido bataryası, hem düşman denizaltılara karşı görev yapacak hem de deniz mayınlarını koruyacaktır. Bataryalardan ikisinin adı da ‘de Tott’ ve ‘Usedom’ idi.

18 Mart 1915 Boğaz savaşındaki insan zayiatımız şehit ve yaralı olarak toplam, 79’dur. Almanların kayıpları da, ölü ve yaralı olarak 18’dir. Böylece iki bağlaşık devletin toplam insan zayiatı 97 kadardır.

18 Mart 1915 Çanakkale Boğazı savunma zaferinden sonra, Müstahkem Mevki Komutanlığı ’nın 19 Mart 1915 gün ve 129 sayılı emirleriyle üstün hizmette bulunanlara madalyalar verilmiştir. Bunlardan ikisi de alman subayıdır: İkinci Ağır Topçu Bölüğünden Öğretmen Yarbay Wossidlo ‘Gümüş İmtiyaz Muharebe Madalyası’; Anadolu Hamidiye Tabyası’nda Batarya Komutanı Yüzbaşı Herşel ‘Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası ’ ile ödüllendirilmiştir.

Boğaz’daki Diğer Gelişmeler

27 Nisan 1915’te AE-2 adlı İngiliz denizatlısını batıran Sultanhisar Torpidosu Filotilla Komodoru Korvet Kaptanı rütbeli Pfeifer Bey, ‘Altın ve Gümüş İmtiyaz Muharebe Madalyası; Alman personelinden Torpidocu Onbaşı Lampireihard, ‘Gümüş İmtiyaz Muharebe Madalyası ’; Torpidocu Başçavuş Kopfstarıdt, Makine Onbaşı Gude, Makine Onbaşı Karlowins, Makine Onbaşı Schmapring ve Makine Neferi Henren ‘Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası ’ almışlardır.

Muavenet-i Milliye Muhribi ve Sultanhisar Torpidosu’nda görev alan toplam 157 personel madalya ile ödüllendirilmiş olup bunların 4’ü subay ile 23 değişik rütbede asker Alman‘dır :

13 Mayıs günü Goliath zırhlısını batıran Muavenet-i Milliye Muhribi personelinden Nısf Filotilla Komodoru Kıdemli Yüzbaşı Firle Bey, ‘Altın ve Gümüş İmtiyaz Muharebe Madalyası; Topçu Subayı Yüzbaşı Zeppelin ‘Gümüş İmtiyaz Muharebe Madalyası ’ ve Topçu Subayı Teğmen Andre, ‘Gümüş İmtiyaz Muharebe Madalyası Makine Torpido Başçavuşu Benoburg, Makine Torpido Başçavuşu Matig, Makine Torpido Başçavuşu Beif, Makine Personel Stamm, Makine Personel Poskul, Makine Personel Hase, Vardabandıra Onbaşı Schwatman, Torpidocu Onbaşı Zims, Torpidocu Onbaşı Weinberg, Torpidocu Onbaşı Akerman, Torpidocu Onbaşı Krebs, Torpidocu Onbaşı Kreksa, Torpidocu Onbaşı Kiranki, Ateşçi Heiberg, Ateşçi Firnis, Ateşçi Dornfell, Telsiz Telgrafçı Walter birer ‘Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası ’ ile ödüllendirilmiştir.

Kara Savaşlarına Doğru

Alman Mareşal Liman Von Sanders 5 inci Ordu Komutanı

İtilaf Devletlerinin böyle bir başansızlığın üzerine karadan yüklenerek amaçlanna inatla devam edeceğini hesaplayan Osmanlı Genelkurmayı, Mareşal Liman von Sanders’i , 3 ncü, 15 nci Kolordularla, 5 nci Tümen ve Bağımsız Süvari Tugayı’ndan oluşturulan 5inci Ordu Komutanlığına atamış ve Gelibolu’daki Fransız Konsolosluk binasını karargah ve makam olarak tahsis etmiştir. Göreve başlamak üzere 26 Mart 1915’te Gelibolu’ya gelen Mareşal, aynı gün Bolayır’a hareket etmiştir. (23 Eylül 1915 tarihli Başbakanlık Osmanlı Arşivi kaydına göre Liman von Sanders’in yaveri Binbaşı von Perike /Prigge ile Teğmen Tolf olup Sanders Paşa’nın Erkan-ı Harbiye Heyeti tamamıyla Alman subaylardan oluşmaktadır. )

Böylece Liman von Sanders, Bolayır dışında Gelibolu yarımadasında büyük çıkarma hareketleri beklemediğinden, Çanakkale savunmasını, sadece Saros ve Anadolu kıyılarına yapılacak çıkarma hesabına göre düzenlemiştir.

Gerek bu hareketi, gerekse gelişinin ilk haftasından itibaren bölgede aldığı ve almayı düşündüğü düzenlemeler, Onun, İngiliz çıkarmalarının büyük ölçüde, Saros Körfezi’yle Anadolu kıyılanndan beklediğini kanıtlamaktadır.
4 Nisan 1915 tarihli Padişahın yayınlamış olduğu İrade-i Seniyye ile: 14 üncü Kolordu Komutanlığına Trommer, 15 inci Kolordu Komutanlığına Weber Paşa tayin edilmiştir.

15 nci Kolordu, Karargahıyla Anadolu yakasında Kalvert çiftliğinde. Komutanı Alman General Weber Paşa’nın emrinde, 3 ncü Tümeni (32 nci, 46 nci Alay ve topçu taburları) Sarıçalı dolayında, 31 nci Alayı ve diğerleri Halileli – İntepe ve Kumkale bölgesinde. Tümen komutam Alman Albay Nicolai Bey . 39 ncu Alay, Çıplak-Yeni şehir – Yeniköy bölgesinde olup gerektiğinde Troya Harabesi – Menderes çayı doğusunda savunma düzeni alacak şekilde konuşlanmıştır.

Başta 3 ncü Kolordu Komutanı Esat Paşa olmak üzere, Türk komutanları, düşmanın kıyıya çıkmasına daha baştan engel olmak amacıyla savunmayı kıyıda düşünmüş, geride yeterince ihtiyat bırakıp kıyının kuvvetli tutulmasını öngörmüşlerdir. Liman von Sanders ise, kıyının zayıf gözetleme birlikleriyle tutulup, kuvvetli ihtiyatlar ayırarak düşmanı karaya çıktıktan sonra karşı taarruzlarla denize dökmeyi hedeflemiştir.

5 nci Ordu Komutam Mareşal Liman von Sanders, Boğaz bölgesinin savunmasında ağırlığı daha çok kuzeyde Saros Körfezi ile güneyde Anadolu yakasında yoğunlaştırmış ve kuvvet çoğunluğunu bu iki kanatta toplamıştır.

15 nci Kolordu’nun Anadolu Yakasındaki Savunma Düzeni: 15 nci Kolordu Komutanı Alman General Weber Paşa, 15 nci Kolordu Kurmay Başkam Alman Yarbay Thevenay Bey, 3 ncü Tümen Komutanı Alman Albay Nicolai Bey, 3 ncü Topçu Alay Komutanı Alman Yarbay Binhold’tur.

Sanders, çıkarmalara çok elverişli Kumkale-Beşigeler ve güneye uzanan kıyılara büyük ölçüde bir amfibi harekat bekliyordu. Sanders’e göre, Müstahkem Mevki Komutanlığı yönetimindeki topçu gücünün önemli bir kısmının Anadolu yakasında bulunması, Boğaz savunmasının da en duyarlı noktasını oluşturuyordu. Çünkü Anadolu yakasından Çanakkale merkezi üzerinde zorlanacak derinlik harekatının yetersiz kuvvetlerle şansa bırakılması doğru olmazdı. Konu gerçekten önemliydi. Her halde zor ve bağımsız bir operasyonun stratejik kapsamına uygun bir organizasyona da ihtiyaç vardı. İşte Sanders’in, Anadolu yakasında güçlü bir savunma birliği oluşturmasının nedeni, bu ve benzer görüşler varsayımına dayanıyordu ki, o, bu gibi endişe ve yargılarıyla hatalı olmadığı izlenimi veriyordu.

Bu açıdan 5 nci Ordu’nun, birbirinden uzak bölgelere ayrılması ve bu bölgelerdeki harekatı, bağımsız olarak başarabilecek güçte birlikler oluşturmasını doğal kabul etmek gerekebilir.

Kara Muharebesi

Seddülbahir bölgesinde;

1/2 Mayıs- 3/4 Mayıs 1915 Türk gece taarruzlarında Güney Bölge Komutanı Albay von Sodenstem , Güney Bölge Kurmay Başkanı Binbaşı Mühlmann’dır. Albay Kannengiesser de Güney Bölge Danışmanı’dır ki bu üç komutan 7, 9 ve 15 nci Tümenlere emretme yetkisine sahipti.

İkinci Kirte (6-8 Mayıs 1915) ve 9-24 Mayıs 1915 Muharebeleri ile Üçüncü Kirte Muharebesinde (4-6 Haziran 1915) İtilaf saldırıları karşısında Güney Grubu Komutam Tümgeneral Weber Paşa , Güney Grup Kurmay Başkanı Yarbay Thevenay bulunuyordu.

Birinci Kerevizdere (21-22 Haziran) ve Zığındere (28 Haziran-3 Temmuz) Muharebelerinde Güney Grubu Komutanı olarak Tümgeneral Weber Paşa görevliydi.

5 Temmuz 1915 Zığındere Türk taarruzunda Güney Grubu Komutanı olarak Tümgeneral Weber Paşa, Sağ Kanat (1 nci Kolordu) Komutanlığı Kurmay Başkanı Binbaşı Eggert, Sağ Kanat (1 nci Kolordu) Komutanlığı 3 ncü Tümen Komutanı Albay Nicolai , Cephe Topçu Komutanı Yarbay Binholt hizmet veriyordu.

İkinci Kerevizdere (12-13 Temmuz), 6-13 Ağustos Muharebeleri ve 9 Ocak 1916 tarihindeki düşmanın çekilişine kadar geçen sürede Sağ Kanat (14 ncü Kolordu) Komutam Tuğgeneral Trommer Paşa , Sol Kanat (5 nci Kolordu) Komutanı Tuğgeneral Fevzi (Mareşal Çakmaklın Kurmay Başkanı Yarbay Albrecht , 13 nci Tümen Komutanı Albay Hovik görevlerinde kaldılar.

Anburnu-Anafartalar Bölgesi

9 Ağustos Birinci Anafartalar Muharebesinde 9 ncu Tümen Komutanı Albay Kannengiesser yaralanınca yerine Yarbay Pötrih geçti. Anafartalar Bölge Komutanı Yarbay Willmer , 8 nci Tümen 28 nci Alay Komutanı Binbaşı Hunker’di.

21 Ağustos İkinci Anafartalar Muharebesinde ise 5 nci Tümen Komutam Yarbay Willmer , 8 nci Tümen 28 nci Alay Komutanı yine Binbaşı Hunker’dir.

Eylül ayının başından düşmanın çekildiği 20 Aralık 1915 tarihine kadar bölgedeki Alman komutanlar sırasıyla: Anafartalar Grup Komutanlığı’nda 2 nci Kolordu Komutanı Albay Nikolai , 16 nci Kolordu Komutam Albay Kannengiesser, Suvla Körfezi bölgesindeki Türk kuvvetlerinin komutanıdır. 5 nci Tümen Komutanı Yarbay Wilmer, 12 nci Tümen Komutanı Albay Hovik , 8 nci Tümen 28 nci Alay Komutanı Binbaşı Hunker, Ağır topçu Grup Komutanı Binbaşı Lierau.

17 Ağustos 1915’ten itibaren Saros Grubu’nda 1 nci Ordu Komutanı Mareşal Von der Goltz Paşa birliğiyle Bolayır’a kadar gelmiştir.

1 Eylül’de Albay Wehrle Ordu Ağır Topçu Komutanlığı’na, aynı ay içinde Alman Batı Cephesi’nden gelen Albay Gressman da, Ordu Topçu Komutanlığı’na atandı.

Alman Destekli Hava Gücü

Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’nın ‘Sefer Kuruluşu’nda bir uçak bölüğü vardı. İlk kez 17 Ağustos 1914’te bölüğe İstanbul’dan gelen bir deniz uçağı katılmış, Çanakkale’de uçak ilk kez, 5 Eylül’de havalanabildi ve 10 Eylül ve 19 Ekim’de de Boğaz dışında iki keşif uçuşu yaptı. Bunu 21 Ekim 1914’te gönderilen ikinci bir uçak izlemiş, 12 Ocak 1915’te İstanbul’dan Deniz yoluyla gönderilen iki uçak daha gönderilmiştir.

Sağlık

Alman Islahat Heyeti Sağlık Müşaviri Yarbay Prof. Dr. Mayer de Sahra Sıhhiye Genel Müfettiş Vekili Titri ile Ordu karargahında Ordu Sıhhiye Reisi’ne refakat etmektedir.

Öğrencileri cephelere sevk edilen Gülhane ile Tıp Fakültesi, eğitim çalışmalarını kısarak birer yardımcı harp hastanesi olmuşlardır. Gülhane’de Doktor Zelling bulunuyordu. Açılan diğer belli başlı hastaneler şunlardı:
Beyoğlu Zapyon Hastanesi (Dr. Operatör Papadopulos, Op. Nazaretyen, Dr. Madridi, Dr. Sahak, Dr. Kılaiditi); Cağaloğlu (Lise Binası) Hastanesi (Op. Robert, Dr. Settar); Moda Şifa Yurdu Hastanesi (AvusturyalI Doktorlar); Hastanesi Nekahethanesi. Bu hastanelerde hizmette, yardımcı olarak görevlendirilen Tıbbiye öğrencileri ile fahri hastabakıcı hemşirelerin gayretleri çok büyüktür.

Öte yandan Kızılhaç kurumlan tarafından da hastaneler açılmıştır. Avusturya, İtalya Kızılhaçı, Alman ve İtalyan hastaneleri Ordu emrine tahsis edilmiş, Amerikan Kızılhaçı tarafından açılan İngiliz hastanesi ile Dr. Şagol, ve Dr. Haner, Taksim Fransız hastanesinde Dr. De La Comb’ın idaresinde hizmete sokulmuştur. De La Comb, Fransız Elçiliği’nin ‘Sağlık İşleri Delegesi’ idi. Savaş süresince Türkiye’de kalmış, bu çalışmalarına karşılık liyakat madalyası ile taltif edilmişti. (Takvim-i Vakayi 18282)

Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Askeri Heyeti Başhekimi Stabsarzt Kolmer, Dr. Petris, Dr. Layka Gümüşsüyü’nda; Dr. Peter Oberarzt Tucht Bigalı Hastanesi’nde; Dr. Tomer İzmir Menzil Hastanesi’nde; Dr. Braun, 5. Ordu Tıbbi Müfettişliği’nde ve Stabsarzt Karlof 16 Numaralı Menzil Hastanesi’nde görev almışlardı.

Makale Sonuç

Osmanlı Devleti, son döneminden itibaren İngiltere ve Fransa’ya rağmen Almanya ile işbirliğini sağlam temellere oturtup geliştirmek için haklı bir çok sebeplere sahipti. Buna 1875 yılından itibaren Çanakkale Boğazı’nın tahkimatı esnasında Almanya’ya sipariş edilen Krupp marka toplarla başlandı. Peşinden Osmanlı ordusunun ihtiyacı ile doğru orantılı olarak Alman askeri uzmanlar çağırıldı. Bu uzmanların sayısı günden güne arttı.

Almanya ile İttihatçı liderlerin Osmanlı coğrafyası adına ortaya koydukları – büyük oranda ütopik de olsa- ‘Türklüğü eski gücüne kavuşturma’ hülyası, her açıdan Almanlarla ittifakı zorunlu hale getirdi. Özellikle Enver Paşa’nın Almanların askeri disiplinine, tekniğine, askeri gücüne ve yardımına çok güvenmesinin sonucu olarak, -bir oldu bitti ile- Türk milleti kendini ölüm kalım savaşı içinde buldu.

Savaş öncesi ve savaş döneminde Alman teknik yardımının Çanakkale savaşının kazanılmasında azımsanmayacak derecede payı vardır. Ayrıca Çanakkale Cephesi için oluşturulan 5 inci Ordu Komutanı’nın bir Alman Mareşal olduğu gözden uzak tutulmalıdır. Kara muharebelerinde savunma taktiği konusunda Genelkurmay kaynaklarındaki aleyhte bazı eleştirilere rağmen, Ordu komutanının kendine ait plan ve tasarrufunun olması gayet doğaldır. Eğer çekince söz konusu olsaydı -herhalde- Osmanlı Genelkurmayı böyle bir uygulamaya baştan engel olurdu.

Özetle Türk-Alman birlikteliği Çanakkale muharebeleri için güzel bir örnek oluşturmuş olmasına rağmen, bu gündemle ilgili -spekülasyonlardan uzak- Türk ve Alman arşivlerinde ortak araştırmalar yapılarak konunun daha da olgunlaşması sağlanmalıdır.

KAYNAK:

Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı (Bahar-Güz 2008, s. 15-42)

ÇANAKKALE SAVAŞINDA TÜRK – ALMAN BİRLİKTELİĞİ
TURKISH-GERMAN CO-OPERATION IN THE GALLIPOLI CAMPAIGN

Ahmet ESENKAYA
Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Eğitim Fakültesi

 

Kaynak: http://www.canakkalesehitlik.net/canakkale-savasi-almanlar.html