Çelebi’nin Kerbelası

Muaviye tedbir aldı ama, takdire mani olamadı.

Çelebi’nin Kerbelası
Yusuf Ziya Cömert
Çelebi’nin Kerbelası
Evliya Çelebi’yi pek severim. Türkçe nesir yazarları arasında en leziz lisan ondadır. Muhayyilesi en zengin yazarımız odur. Çelebi’yi tatmamış olan Türkçe’yi tatmış olsa bile eksik tatmıştır.

Cervantes’in Don Kişot’unu okuyanlarınız vardır. Hani okurken, yazar, sevimli şövalyeyi bir kenarda bırakır, romandaki kişilerden birinin ağzından başka bir hikaye anlatır.

Herhalde Don Kişot’ta böyle on on beş hikaye vardır.

Seyahatnamede bu şekilde istitrad kabilinden -saymadım ama- yüzlerce hikaye bulursunuz.

Ara sıra, bilhassa elimin altında okumaktan hazzedeceğim bir kitap kalmamışsa, kütüphanemden Yapı Kredi’nin bastığı büyük ebatlı seyahatnamenin bir cildini alır, her hangi bir yerinden okumaya başlarım.

İndeksten Kerbela’yı aradım. Birkaç değişik ciltte buldum, okudum.

Her zaman olduğu gibi, sürprizlerle karşılaştım.

Hz. Hüseyin’e hürmette kusur etmiyor Çelebi.

“Ciğer-kuşe-i Aliyy-i Vefadır ve nur-i çeşm-i Fatımatü’z Zehra’dır ve ser-çeşme-i düvazdeh İmam’dır” dedikten sonra on iki imamı sitayişle tadat ediyor.

O’nun kabrini ziyaretin ruh ve beden sağlığına faydalarından, Ehl-i Beyt’in faziletlerinden, uzun uzun bahsediyor.

Her neyi anlatsa, türlü misaller ile zenginleştiren Evliya Çelebi, -en azından benim okuduğum fasıllarda- Kerbela’daki savaş hakkında cimri davranıyor.

İki orduyu aşağı yukarı denk kuvvetler olarak tasvir ediyor. Yezid’in ordusunu yüz bin söylüyor. Hz. Hüseyin’in yanında da “Elli yedi bin Sahabe-i Kiram ve gayrı Tabiin” olmak üzere büyükçe bir ordu var.

Rakamlar, iki taraf için de abartılı. Bilhassa Hz. Hüseyin’in ordusu için.

Hz. Hüseyin’in etrafındakilere ordu demek bile çok zor.

Mesela, Diyanet’in İslam Ansiklopedisinde Hz. Hüseyin’in askerlerinin “yirmi üç süvariyle kırk piyadeden’ ibaret olduğu yazılı.

Yezid’in Hz. Hüseyin ve ailesini kuşatan ordusu ise Sünni kaynaklara göre beş bin civarında.

Çelebi, iki ordunun konuşlanması hakkında da bir ayrıntı veriyor.

“Ol asırda Kerbela’nın bir ab-ı hayat sulu yerinde cenge amade olub kavm-i Yezidiler susuz yerde kaldılar. Amma ceng germ-a-germ olunca (kızışınca) İmam Hüseyin askeri yan vire vire sulu yerler kavm-i Yezid’de kaldı.”

Çelebi savaş tasvirini kısa kesiyor:

“Netice-i kelam bu hadise-i Kufe nice hadikalarda ve Siyer-i tevarihlerde mesturdur. Tafsili lazım değildir.”

Burada ister istemez, Çelebi’nin Kerbela’daki eşitsizliği, zulmü, İmam Hüseyin’in kucağındaki bebeği, Ali Asgar’ı bile öldürecek kadar azan vahşeti tasvir ederek okurlarının hislerini ateşlemekten kaçındığını düşünüyorum.

Çelebi’nin daha çok üzerinde durduğu husus, Yezid’in lanetlenip lanetlenmemesi.

“Nice kimesneler bu şühedaları ziyaret edüp bunlara yazığından ve kesret-i muhabbetten Yazid’e lanet ü şetm ederlar amma şetm etmemek gerek. (Şetm: Sövmek.)

Bu tavrını Muaviye’nin de Yezid’in de Peygamberimize akraba olduğunu söyleyerek gerekçelendirmeye çalışıyor. Bu arada ilginç bir hikaye anlatıyor. Bu hikayeye şimdiye kadar hiçbir yerde rastlamadım.

Cibril-i Emin, Hasan’ın zehirleneceğini İmam Hüseyin’in ise Yezid tarafından şehit edileceğini Peygamberimize önceden haber vermiş.

Vahiy katibi olduğu için, Muaviye de bu bilgilere muttali olmuş.

Peygamberimize, “Ya Resulallah, öyleyse ben hiç evlenmeyeyim” demiş. Peygamberimiz de “Kul tedbir alır, Allah takdir eder” buyurmuşlar.

Şimdi hikayemize gelelim.

“Ahirul emr bir gün Hazret-i Muaviye’nin zekerin akreb sokub niçe bin hükema ve etıbba (hekimler ve tabipler) ilacında aciz kaldılar. Ahir-i kar “Ya Emire’l Mü’minin cima eyle!” dediler. “Haşa ben evlenmem” deyu yemin etdi ve günden güne mesanesinin illeti müştedd (şiddetlenip) olup halet-i nezi (ölüm hali) mertebesine vardı.”

“Ahir-i kar yüz yigirmi yaşında evladdan kalmış bir fertute-i zal-i zemaneyi (yaşlı kadın) Muaviye nikah ile alub bir kerre yakin olunca bi-emri Hayy-ı Kadir Muaviye zehirli akreb kuyruğun ol fertutenin ferç-i kabihine dökünce Muaviye akreb zehrinden halas olup ten-dürüst oldu amma ol akreb zehrinden mezkur avret evladdan kalmışken hamile kalub ol semm-i helahilden (tesirli zehirden) Yezid vücuda gelüb Deşt-i Kerbela’da elli bin Sahabe-i Kiram’ı zehr-i mar ile (yılan zehri) sokub şehid eyledi.”

Bu acayip hikayeden muhtemelen şunu anlamamız gerekiyor.

Muaviye tedbir aldı ama, takdire mani olamadı.

Bir okuru olarak, Evliya Çelebi’den, Yezid hakkında Sünni ortalamanın dahi bu kadar gerisinde kalmasını beklemezdim.

Bu da benim için sürpriz oldu.

Yusuf Ziya Cömert / KARAR