Sabuncu: AİHM siyasi körlük yaptı

Türkiye'deki süreç

Sabuncu: AİHM siyasi körlük yaptı

Sabuncu: AİHM siyasi körlük yaptı

Cumhuriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu, AİHM'nin kararını DW Türkçe’ye değerlendirdi. Sabuncu, mahkemenin Cumhuriyet gazetecilerine yönelik “siyasi operasyonu” görmezden gelmesini eleştirdi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kısaca “Sabuncu ve Diğerleri” olarak bilinen, Cumhuriyet gazetesi eski yönetici ve yazarlarıyla ilgili davada kararını bugün açıkladı. Kararda davacıların emniyet ve güvenlik hakları ile ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine hükmedildi. Ancak AİHM, davacıların ve davaya müdahil uluslararası basın kuruluşlarının aksine, gözaltı kararlarının ardında "siyasi neden” olmadığı sonucuna vardı.

Davaya adını veren Murat Sabuncu kararı DW Türkçe’ye değerlendirdi. Kararın sürpriz olmadığını ifade eden Sabuncu, gözaltına alınıp tutuklanmalarının “siyasi operasyon” olmadığına dair tespiti eleştirdi.

Karar için “Zaten bekliyorduk. Haklarımız, özgürlüklerimiz kısıtlandı” şeklinde tepki veren Sabuncu şöyle konuştu: “Özgürlüklerimizin ihlal edildiğinin üç buçuk yıl sonra AİHM tarafından görülmüş olması gecikmeli bir karardır. Türkiye kendi derdinden utanan insanların ülkesi haline geldi. Ben bu karara sevinemem. Türkiye’de hâlâ cezaevlerinde, sadece muhalif oldukları için, siyasi görüşleri sebebiyle tutuklu bulunan insanlar varken bu karara sevinemem”.

Sabuncu AİHM’nin 2017 yılında davalarını “öncelikli” dosya olarak işleme koyduğunu hatırlattı. AİHM’nin Cumhuriyet yönetici ve gazetecilerine yönelik gözaltı ve yargılamaları “siyasi operasyon” olarak değerlendirmemesini ise sert dille eleştirdi: “Karar elbette bir şeyleri tespit etmiş olabilir ama benim gözümde AİHM’nin saygınlığı kalmadı. Kararları Türkiye’de uygulanmayan kararlar haline geldiğinden siyasi iktidar tarafından da referans olarak alınmıyor. Bize yapılanın siyasi operasyon olduğunu görmemek için ancak AİHM olmak gerekirdi”.

Gazeteci Murat Sabuncu

Gazeteci Murat Sabuncu

AİHM Başkanı Robert Spano’nun geçtiğimiz haftalarda Türkiye’ye düzenlediği resmi ziyareti ve bu ziyaretteki programı eleştiren Sabuncu, “AİHM Başkanı Türkiye’ye gelerek nasıl bir profil olduğunu ve mahkemenin nasıl bir mahkemeye dönüşebileceğini bize gösterdi. Biz 17 ay yattık, bazılarımız 9 ay. Bu süreçler zaten Türkiye’ye kaybettirmişti. Şimdi bizim adımıza belki bir noktada iyi bir karar vermiş olabilir AİHM ama siyasi körlük de yaptı” şeklinde konuştu.

Türkiye'deki süreç

Cumhuriyet gazetesi eski yönetici ve yazarları Murat Sabuncu, Akın Atalay, Önder Çelik, Turhan Günay, Mustafa Kemal Güngör, Kadri Gürsel, Hakan Karasinir, Musa Kart, Güray Tekin Öz ve Bülent Utku 31 Ekim 2016 tarihinde “PKK/KCK ve FETÖ/PDY’ye üye olmamakla birlikte, bu örgütler adına suç işleme şüphesiyle” gözaltına alınıp, daha sonra İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte, terör örgütüne yardım etmek” suçlamasıyla yargılandı. Çeşitli cezalara mahkum edilen davacılar Temmuz 2017-Nisan 2018 arasında serbest bırakıldı. Turhan Günay ve Kadri Gürsel dışındakilerin yargı süreci halen devam ediyor.

Haklarındaki gözaltı kararlarını 2016 yılında AİHM gündemine taşıyan davacılar, emniyet ve güvenlik hakları ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini savundu. Anyasa Mahkemesi önündeki bireysel başvuru sürecinin uzunluğundan şikayetçi olan davacılar, gözaltı kararlarının “siyasi nedenlerden kaynaklandığı” tezini de işledi. Davaya Cumhuriyet gazetecilerinin yanında Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Avrupa Gazeteciler Federasyonu, Gazetecileri Koruma Komitesi, PEN International, Human Rights Watch, Uluslararası Basın Enstitüsü ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) de müdahil oldu. Müdahil taraflar, davacılar hakkındaki gözaltı ve yargılamaların “siyasi” gerekçelere dayandığı tezini işledi.

Türkei Istanbul Pressefreiheitsaktivisten lesen Oppositionszeitung Cumhuriyet

AİHM kararı

AİHM, davacıların tezlerine kısmen hak verdi. Mahkeme, davacıların gözaltına alınmaları ve yargılama öncesi tutukluluk hallerinin "mantıklı gerekçelere dayanmadığı” sonucuna vardı. Geçici gözaltı kararlarına temel oluşturan haber ve sosyal medya mesajlarında işlenen konuları “toplumsal tartışma” olarak tanımlayan AİHM, “terör örgütü propagandası veya şiddete teşvik içermediklerini” not etti. Mahkeme, Ankara’nın 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL ilanı nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne derogasyon (kısmen geçici süre askıya alma) uygulama kararı temelinde yaptığı savunmayı da kabul etmedi.

AİHM, doğrudan gazetecilik faaliyetine bağlı gözaltı kararlarının aynı zamanda ifade özgürlüğü hakkı ihlali olduğuna hükmetti. 

Mahkeme buna karşılık, davacıların Anayasa Mahkemesi (AYM) önündeki bireysel başvurularının makul bir süre içinde işleme konulup sonuçlandırılmamasına yönelik savları kabul etmedi. AYM’nin davacılarla ilgili kararlarının kısa sürede çıkmadığını not etmekle birlikte, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası iş yükünün önemli derecede artmış olmasının da “hesaba katılması” gerektiği sonucuna vardı.

"Siyasi neden” tezi

AİHM; davacılar, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ve uluslararası basın kuruluşlarının öne sürdüğü "gözaltı kararlarının ardında siyasi nedenler var” tezini de geri çevirdi. Mahkemeye göre davacılar, OHAL koşullarında, “darbe girişimi” ve “ayrılıkçı ve goşist hareketlerin başvurduğu şiddet” hakkındaki soruşturmalar kapsamında gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MİT tırları davasıyla ilgili kimi ifadelerinin hedefinde ise davacılar değil, Can Dündar yönetimindeki Cumhuriyet gazetesi vardı. Gerekçeli karara göre, Cumhurbaşkanının AYM’nin Can Dündar kararına “saygı duymayacağını” söylemiş olması da AİHM açısından davacılar hakkındaki gözaltı ve tutukluluk kararlarının arkasında “siyasi nedenler” olduğunu söylemek için yeterli bir kanıt değil.

Kararın bu bölümü, yani gözaltı kararlarının siyasi nedenlere dayandığı tezi, davaya bakan 7 yargıçlı dairede 1’e karşı 6 oyla alındı. Sadece Litvanyalı yargıç Kuris “siyasi neden” lehinde oy kullandı. Yargıç Kuris karara ek yayımladığı kısmi ayrık görüşte Cumhuriyet gazetecileri davasının “soyut bir vaka olmadığını”, darbe girişimi sonrası “başta medya olmak üzere sivil toplumu susturmak için önlemler alındığını” savundu.

Kayhan Karaca / Strasbourg

 Deutsche Welle Türkçe