Tunus'a darbe

DARBENİN AYAK SESLERİ

Tunus'a darbe

Tunus'a darbe

Taha Özhan “Kays Said, devrimin ‘halk düzeni devirmek istiyor’ sloganını hem seviyor hem de sık sık kullanıyor. Gelinen noktada düzenin bizatihi sahibi olan bu hevesli teknokratın neyi nasıl devireceğini göreceğiz” diyor.

TAHA ÖZHAN / KARAR

Tunus, 14 Ocak 2011’de diktatör Zeynel Abidin Bin Ali’nin yıllarca seküler fetişizme varacak sahnelerle yönettiği ülkesini terk edip Suudi Arabistan’a sığınmasıyla tarihinde “yeni bir bahar” imkânı yakalarken, bölgedeki değişim için de ilk domino taşının devrilmesini sağlamıştı. Ne var ki Bin Ali’nin iki yıl önce hayatını kaybettiği Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin 2013’ten itibaren bölgeye ihraç ettiği Arap Sonbaharı nihayet Tunus’a da tam anlamıyla ulaştı. 25 Temmuz günü Tunus’ta yaşanan darbe, 17 Aralık 2010’da başlayan Arap dünyasında değişim teşebbüsü sürecinin hitama erdiği tarih olarak kayda geçti.

Cumhurbaşkanı Kays Said’in, parlamentoyu askıya alma ve hükümeti devirme kararı, bir yönden “beklenmedik” bir gelişme olsa da göreve geldiği günden itibaren meclisle ve Tunus hükümet sistemiyle barışık olmadı.2 Medyaya sızan ‘çok gizli damgalı’ belgelere göre darbe hazırlıkları çoktan başlamıştı. Said’in etrafındaki bir grup “anayasal diktatörlük” için kolları sıvamış, bütün yetkileri Cumhurbaşkanında toplayacak bir müdahalenin aşama aşama planlarını 13 Mayıs’ta hazırlamıştı3. Dolayısıyla 25 Temmuz’da gerçekleşen darbe bir yandan son dört yıllık darbe hazırlık ve girişimler sürecinin sonuncusu olarak da okunabilir.

Said’in siyasal ve toplumsal dünyası, benzeri teknokrat hukukçular gibi, siyasal bağlamdan bağımsız bir şekilde istikrar, kamu düzeni ve kanunları kusursuz uygulamaktan ibaret. Tunus’un kangren haline gelmiş asırlık yapısal ekonomik, siyasal, toplumsal ve demokratik sorunlarının otokrat ve dürüst bir ‘talimat ve ceza düzeninde’ çözülebileceğine inanıyor. 25 Temmuz günü sorunların çözümünde kendisine ayak bağı olduğunu düşündüğü unsurları saf dışı etmesiyle sorunlarla baş başa kalmış oldu5. Sokaklarda Said’in popülist çıkışlarına ve müdahalesine destek verenlerin, 25 Temmuz öncesine göre şikayetlerine çözüm getirecek kapasite genişlemedi, aksine daraldı.

Türkiye’nin post-Kemalizm sürecine geçemeyip her defasında aynı siyasal kısır döngüye düşmesi gibi, Tunus da benzer bir tıkanma yaşıyor. Bu tarihsel krize odaklanmak yerine Nahda merkezli Tunus okumaları ile yapısal sorunları görülmez kılmak, İslamcılık tartışmalarına odaklanmak pazarlanabilir ama bu sığ bakış sadece kısa raf ömrü olan konjonktürel sonuçlara yol açıyor. Kaldı ki Mısır’da ve Tunus’ta yakalanan demokrasi momentleri ve imkanları İslamcı partilerin başarısızlıklarından çok “seküler, milliyetçi veya liberal” olarak anılan aktörlerin aleni ve proaktif anti-demokratik tutumlarından dolayı heba oldu.6 Son tahlilde 2011’le ilk kez adil olmasa da meşru bir siyasal yarışa giren İslamcı hareketler yönetmeye hazır değillerdi. Ancak seküler-liberal-milliyetçi partiler daha büyük bir krizin içerisindeydiler, asgari düzeyde demokrasiye bile hazır değillerdi. Bu unsurlar İslamcıfobizme savruldukça demokrasi ihtimali ortadan kalktı, İslamcıların da demokrasi ufku daraldı ve eski rejim yeniden dirildi.

Tunus demokrasisinin en büyük krizi olarak Burgiba döneminde başlayıp Bin Ali ile zirvesine çıkan otoriter yönetim gösterilse de askeri/polis-vesayet rejiminin yoksunluğunu dolduran önemli aktörler hep siviller oldu. Bu aktörlerin başında da sendikalar geliyor. Tunus’un en büyük işçi sendikası, başbakanın görevden alınması ve parlamentonun feshine dair yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Said’in müdahalesini kınamaktan kaçındı. Sendikanın tepkisi, müdahaleyi ülkenin gelişmekte olan demokrasisine karşı bir darbe olarak kınayan çoğu siyasi partinin tepkisiyle çelişiyordu. Tunus nüfusunun tahmini yüzde beşini temsil eden bir milyondan fazla üyesiyle güçlü Genel İşçi Sendikası (UGTT), Said’in meclisi feshetmesine karşı çıkmak yerine “bu aşamada atılacak adımlarda anayasal meşruiyete bağlı kalınması gereğini” vurguladı.7

TUNUS’U NAHDA VE ARAP BAHARI ÜZERİNDEN OKUMAK

Diktatörlüğün “son bulduğunun” düşünüldüğü 10 yıl boyunca 4 cumhurbaşkanı, 8 başbakan ve 10 hükümet tecrübe eden Tunus’ta; Nahda’dan sadece iki başbakan, hiçbirisi iki yılı bulmayan bazı bakanlar ve Gannuşi’nin 2019 sonunda seçildiği Meclis başkanlığı bulunuyor. Dolayısıyla Nahda’nın yapılan seçimlerde birinci veya ittifaksız en büyük parti olmasının Tunus’ta iktidara yansıdığını söylemek mümkün değil. En son yapılan 2019 seçimlerde ise ancak 560 bin oy ve yüzde 20 ile birinci parti olan Nahda’nın seçim performansları hem darbeye hem Nahda’ya hem de Tunus’un siyasal kırılganlığına dair bir fikir vermektedir.

DARBENİN ARDINDAN

Kays Said’in misyoner bir heyecanla gerçekleştirdiği darbe ilk gece belki seçilmişleri iktidardan uzaklaştırdı. Ancak darbe sabahında Tunus’un sorunlarının tamamı Said’in sorumluluğu altına girmiş oldu. Körfez açısından bir başka İslamcıfobik zafer olan darbe, Tunus açısından yıllardır devam eden siyasal ve ekonomik kısır döngünün bir başka durağından ibaret. Bir yönüyle Tunus belirsizliğe sürüklenmiş olsa da bir başka açıdan Tunuslular ezbere bildikleri bir sarmalla karşı
karşıyalar. Said, devrimin “halk düzeni devirmek istiyor” sloganını hem seviyor hem de sık sık kullanıyor. Gelinen noktada düzenin bizatihi sahibi olan bu hevesli teknokratın neyi nasıl devireceğini göreceğiz. Tunus’ta ve bölgede yaşanan yüzyıllık yapısal sancıları, Körfez krallıklarının ve emirliklerinin demokrasi karşıtlığını perdelemek için köpürttüğü “İslamcılık tartışması” parantezine sıkıştıran okumaların yaşananları idrak etmesi zor görülüyor. Düşündükleri anlamda İslamcılığın ortadan kalkması için bir sebep de bulunmuyor. Zira tam demokrasi hedefine doğru yürünmediği sürece reaksiyoner ve popülist hareketlerin var olmaması tuhaf bir netice olurdu. 25 Temmuz’da da Tunus’ta İslamcılık değil demokrasi rafa kalktı!

Nahda bu süreçte basiretli, dirençli ve hepsinden önemlisi ciddi bir siyasal aktör olamadı. Ancak bu durum yakından takip edenler açısından ilk günden beri aşikardı. 2011 devrimine en az Bin Ali kadar hazırlıksız yakalanan Nahda, kendi iç insicamını ve politik bünyesini tesis edemeden popülist dalganın taşımasıyla seçimlerden birinci çıktı. Ama hiçbir zaman Tunus’u şekillendirecek bir iktidar olmadı. Tunus, siyasi partilerin hiç hazır ve sahip olmadıkları ekonomi-politik bir reform sürecini başlatamadığı sürece güçlü bir demokrasi talebini ortaya çıkarmakta zorlanacaktır. Şimdilik arafta bekleyen Nahda ve diğer aktörler, Said gibi bir teknokrata ülkeyi teslim etmenin ağır faturasını ilerleyen dönemde görecekler. Eski Cumhurbaşkanı Merzuki’nin (Nahda’yı kastederek) ‘onları timsahı besleme stratejisi gütmemeleri konusunda uyardım. Şimdi o timsah hem onları hem de Tunus’u yemek üzere8’ şeklinde özetlediği bugünkü durum trajik bir çıkmaza işaret ediyor. Diğer yandan Said kendisini besleyenleri ortadan kaldırmasıyla güçlenmeyip zayıflamış oldu. Said yeni ve sürdürülebilir bir veli nimet bulma derdine düşerken, Nahda ve demokrasiden yana olan aktörler krizlerini yönetecek irade ortaya koyabilirlerse Tunus’un orta vadede kaderini şekillendirebilirler. Aksi takdirde Said’in geçici olacağını söylediği “demokrasinin feshinin” kalıcı olmaması için özel bir sebep bulunmuyor.

KARAR