Taha Akyol Guguk devleti?

MASUMİYET KARİNESİ

Taha Akyol Guguk devleti?
Taha Akyol

Taha Akyol

Guguk devleti?

Türkiye hukuk devleti midir, guguk devleti mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “siz hukuk devletisiniz de biz guguk devleti miyiz?”, “bizim yargımız da bağımsız” gibi birçok hitabı vardır.

Bu sözler, liberal demokrasilerde emsali bulunmayan çok geniş yetkileri elinde toplamış olan Erdoğan gibi muktedir liderlerin dahi ülkesini hukuk devleti olarak kabul ettirmeye ihtiyaç duyduklarını gösterir. Kendi etkisiyle verilmiş mahkeme kararlarını bile “bağımsız yargı karar verdi” diye savunması da aynı ihtiyacın ifadesidir.

Zira çağımızda meşruiyetin bir kaynağı hür ve adil seçimler, öbür kaynağı hukuka uygunluktur…

Türkiye hakkında objektif bir değerlendirme yapıldığında, “hukuk devleti” olduğunu gösteren kurumlar, kurallar, uygulamalar vardır. Yargı organları, anayasa ve kanunlar, evrensel hukuka uygun kararlar…

Ama “guguk devleti” olduğunu gösteren kurumlar da gösterebilirsiniz; mesela HSK… Kurallar gösterebilirsiniz, mesela Cumhurbaşkanı’nın yargıya ilişkin atama yetkileri ve bunun denetimsiz olması…

MASUMİYET KARİNESİ

Hukuk devleti vasfındaki önemli eksiklerimizden biri, “kişi mahkemece mahkûm oluncaya kadar suçsuzdur” diye özetlenen “masumiyet karinesi”nin bizde zayıf olmasıdır: Toplumsal kültürümüzde zayıf olduğu gibi, her devirde muktedirler masumiyet karinesini pervasızca ihlal edebilmektedir.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın iki yıl üst üste konuşmalarında “masumiyet karinesi”nin vurgulaması bu bakımdan son derece önemlidir, rutin ifadeler değildir.

Prof. Arslan, “kuvvetler ayrılığı” temel ilkesini hatırlatıyor; siyaset yargıya karışmamalı, yargı siyasetten uzak durmalı:

Hâkim ve savcılarımızın, anayasal ve yasal yetkilerini aşabilecek ve yargıyı siyasi polemik içine çekebilecek söz, tutum ve davranışlardan kaçınması gerekir. Hepimize düşen, hüküm verirken giydiğimiz cübbelerin mehabetine uygun davranmaktır.

Ve politikanın masumiyet karinesine saygı göstermek mecburiyetinde olması:

Aynı şekilde yasama ve yürütme mensuplarının da yargıyı etkilemeye veya itibarsızlaştırmaya dönük söz, tutum ve davranışlardan uzak durması gerekir. Evet, cübbeyle siyaset olmaz, ancak cübbesiz yargılama da olmaz. Yargı bağımsızlığının ve masumiyet karinesinin korunması, devam eden yargılamalar konusunda hassasiyet gösterilmesini gerektirmektedir.”

Cübbeyle siyaset yapılmaz, elbette… Peki “cübbesiz yargılama da olmaz” ne demek?

Arslan cevap veriyor:

Modern hukuk düzenlerinde kendisine herhangi bir suç isnat edilen kişinin yargılanacağı, aklanacağı veya mahkûm edileceği yegâne yer mahkemelerdir.”

Siyaset değildir, sosyal medya da değildir.

ÇAĞIMIZDA HUKUK

Çağımızda, AİHM bir adi suç şüphelisinin yakalandığını kamuyu duyuran resmi açıklamada o kişinin “şüpheli” diye değil, “suçlu” şeklinde tanıtılmasını “masumiyet karinesi”nin ihilali saymıştır. (Allent de Ribemont vs. France, App. no. 15175/89)

Bizde ise yüz yıldır siyasi güç, muhaliflerini hain diye suçlamakta, yargı şu veya bu ölçüde boyun eğmektedir.

Hadi geçmişe ‘tarih’ diyelim, 21. Yüzyılda Cumhurbaşkanı, üstelik beraat kararı verilmiş konularda bile insanlara ağır suç isnadında bulunabiliyor. Bu yüzdendir ki “falanca kişiyi bırakın” diye siyasi çağrılar ve baskılar Cumhurbaşkanı’na yöneliyor…

Mustafa Yeneroğlu açıkladı, 1.5 milyon kişi hakkında terörist soruşturması yapılmış! Bu, hukuktaki “suç şüphesi” kavramını çok aşan, siyasi bir tablodur.

Dahası, takipsizlik kararı verilmiş, beraat etmiş hatta haklarında soruşturma bile açılmamış KHK mağdurları… Haklarında siyasetin yaptığı tasarruf, özel sektörde bile iş bulmalarına, çalışma hürriyetini kullanmalarına engel oluyor…

Olgun bir hukuk devletinde böyle şeyler olabilir mi?

Türkiye üzerine düşmüş ‘guguk devleti’ gölgesini kaldırmadan ne dünyada itibar kazanmak ne ülkede yatırım güvenliği sağlamak mümkün değil. Düzeltmeye masumiyet karinesine saygı ile başlayalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN OLAYI

Lütfü Türkkan’ın öfkeye kapılarak da olsa küfretmesi çok çirkindir, hiçbir şekilde hoşgörülemez. Özür diledi, partideki görevinden alındı. Elbette yoğun eleştirilere maruz kalacaktır. Fakat millete küfredenler, Meral Akşener’e hakaret tivitleri atanlar, hatta onun namusuna dil uzatanlar karşısında sessiz kalanların bu olay üzerinden siyaset yapmasını tasvip etmek de mümkün değildir.

Öfkelerin körüklenmesi bizi nerelere sürüklüyor diye düşünelim hepimiz.

TAHA AKYOL / KARAR