Türkiye’de boşanmış kadın olmak: Maddi ve manevi gittikçe ağırlaşan bir yük

Çocuğun travmasını da kadınlar yükleniyor

Türkiye’de boşanmış kadın olmak: Maddi ve manevi gittikçe ağırlaşan bir yük

Türkiye’de boşanmış kadın olmak: Maddi ve manevi gittikçe ağırlaşan bir yük

  • Merve Kara-Kaşka
  • BBC Türkçe

25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü, kadınları Türkiye'de bu yıl gittikçe artan bir ekonomik belirsizlik ortamında bir araya getiriyor. Uzmanlar ve kadınların anlattıkları, boşanmış kadınların gerek maddi gerek manevi gittikçe ağırlaşan bir yükün altında olduğuna işaret ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) evlenme ve boşanma istatistiklerine göre Türkiye'de boşanma sayıları 1999'dan bu yana artıyor. Öncesi ve sonrasıyla boşanma; kadınlar için yoğun emek, zaman ve mücadele isteyen süreç.

Mor Çatı gönüllüsü Avukat Ceren Akkaya, ''Boşanma, Türkiye'de çok uzun süren ve kadınların aleyhine işleyen bir süreç'' diyor.

Ekonomik açıdan daha kırılgan bir grup olan kadınlar, eğer asgari ücretle çalışıyor ve sigortalılar ise baroların boşanma davalarında sağladığı ücretsiz avukat hakkından yararlanamıyorlar. Güncel ekonomik koşullar da kadınların adalete erişimini gittikçe güçleştiriyor.

Boşanma sürecini BBC Türkçe'ye anlatan ve adının açıklanmasını istenmeyen 40 yaşındaki bir kadın, avukat bulma süreci nedeniyle boşanma sürecinin uzadığını söylüyor. Boşanıncaya kadar İstanbul'da yaşadığını belirten bu kadın, eşinden ayrıldıktan sonra, küçük bebeğiyle kira, fatura ve yaşam masraflarını karşılayamayacağı için grafik tasarım kariyerini bırakarak Eskişehir'e ailesinin yanına taşındığını söylüyor.

Ancak bu süreçte de özgürlüğünün sınırladığını, etraftan ''Daha az dışarı çık, daha usturuplu giyin…Boşanmış bir kadınsın, hareketlerine dikkat et'' uyarıları duyduğunu aktarıyor.

Çocuğun travmasını da kadınlar yükleniyor

TÜİK'in 2020 evlenme ve boşanma istatistiklerine göre boşanma davalarında çocukların velayetinin kadınlara verilme oranı yüzde 75'ten fazla.

Van'da yaşayan feminist aktivist Zozan Özgökçe, kendi deneyiminden ve gözlemlerinden yola çıkarak, sistemin çocukları da yeterince korumadığına dikkat çekiyor:

''Çocuğum babasını görsün istiyordum ama eski eşim çocuğumuzla görüşmek üzere anlaştığımız vakitlere riayet etmiyordu. Aile mahkemesine eşimin sözleşmeye uymadığı için şikayette bulunduğumda: 'Baba, baba değilse ne yapabiliriz?' dediler. Herhangi bir yaptırım olmadı.

"Çocuğumun sağlığı için bir pedagog, psikolog ya da aile danışmanı ile görüşmesini istedim ama olmadı. Çocuğum her gece 'Baba' diye ağlıyordu…Normalde buradaki Kürtler babalarına çocuk göstermiyor, benim göstermek istemem de yadırganıyor ama benim buna hakkım yok. Kız çocuğu olarak hepimiz sorgulamıyor muyuz babamızla ilişkimizi?''

"Bizim burada 'Çocuklar adamlarındır' derler"

Eski eşinden fiziksel şiddet gören kadınlar için ise tablo daha farklı.

Avukat Akkaya, mevcut sistemde şiddetin dinamiklerinin ve şiddete maruz kalmanın etkisinin yeterince anlaşılmadığını söylüyor.

Kadınlar ağır şiddet gördükleri bir kimseyle çocuklarını görüştürmekten çekiniyorlar.

Hakkari'de doğup büyüyen ve 22 yaşındayken severek evlendiği kuzeninden, yedi yıl boyunca gördüğü ağır fiziksel ve psikolojik şiddetin ardından boşanan iki çocuk annesi bir kadın, bu süreci şöyle anlatıyor:

''Evliliğimin ilk haftasından itibaren ağır şiddet görmeye başladım...Her fırsatta dövüyordu beni. Bir gün soba yakmayı bilmiyorum diye evire çevire dövmüştü beni…Bir gece, gece 3'ten sabaha kadar bana tecavüz etti, sonra çocuklarımın yanında dövdü. Burnum şu an hala kırık…(Ailemden) kimseyi arayamadım çünkü beni geri gönderecekler diye. Babam beni defalarca aradıktan sonra ağlayarak açtım, meseleyi anlattım. 'Çocuklarını bırak arabaya atla gel' dedi.

"Çocuklarımı bıraktım gittim bir haftalığına ama küçük çocuğum hala bunun travmasını yaşıyor, benden bir an bile ayrı kalamıyor…Ondan sonra ailem 'Çocuklarını gönder' dedi. 'Çocuklar adamlarındır', bizim burada öyle derler. Ama ben itiraz ettim, 'Yanınızda kalmamı istiyorsanız çocuklarım da olacak' dedim. Çocuklarım zaten babasız büyüyorlardı bir de annesiz kalsınlar istemedim…''

''Çok büyük umutlarla, belki bir çıkış yolu olur diyerek evlendim''

Kendi ayakları üzerinde durmak için fırsat verilmeyen birçok kadın için evlilik bir çıkış yolu olarak beliriyor.

''Bizim zamanımızda üniversite falan yoktu. Benim hayalim İmam Hatip'te okumaktı ama olmadı. Ailemin zoruyla 16 yaşında evlendirildim, hazır olmadığım bir sorumluluk almıştım, 15 yıl sürdü ama bitti'' diye anlatan bir başka kadın ise boşandıktan sonra Kütahya'da doğup büyüdüğü kasabada ailesinin yanına döndüğünü söylüyor.

Yakın zamanda sosyal medya üzerinden tanışıp iki ay içinde verdiği evlilik kararının ardından ikinci kez aldığı boşanma kararıyla ilgili de şunları aktarıyor:

''Çok büyük umutlarla belki bir çıkış yolu olur diyerek evlendim. Yaşadığım kasabada iş bulamamıştım. 12 yaşında oğlum var, onu daha iyi koşullarla geleceğe hazırlamak için evlendim. Yüzde 50 sevgi, yüzde 50 mantık kararıydı.''

Kısa sürede eski eşinin sadakatsizlik ve sözlü şiddetine maruz kalan bu kadın, ikinci kez boşanma kararını yaşadığı sözlü ağır şiddet üzerine verdiğini söylüyor. "Zaten aradığımı bulamamıştım, sürekli borç içindeydik, bir geleceğimiz yoktu, oğlumdan da ayrı olmamın hiç bir anlamı kalmamıştı" diyor.

Eski eşinden hala sözlü şiddet gördüğünü aktaran bu kadın kendisi için çıkış yolunu bu kez kendi ayakları üzerinde durmak olarak tanımlıyor:

''Burada bir seramik fabrikası kuruluyor. Oraya iş başvurusu yaptım. Tek istediğim paramı kazanmak, oğlumun ihtiyaçlarını karşılamak ve kimseye muhtaç olmamak.''

''Boşanmış kadınlar toplumda 'kara koyun' olarak algılanıyor''

Erkin sağladığı konfor alanının dışına çıkıp, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan kadınlarsa toplumsal önyargılarla mücadele etmek zorunda kalıyor.

Bu süreçte onları desteklemesi için kurgulanan nafaka sistemi kadınların ihtiyaçlarına yeterince cevap veremiyor. Nafaka miktarları ailelerin ekonomik durumuna göre değişiyor ancak günümüz ortalamasıyla Türkiye'de yaklaşık 300-400 TL aralığında bir ücret belirleniyor.

Görüştüğümüz kadınların tümü, eski eşlerinden kendileri için nafaka istemediklerini de söylüyorlar. Çocuğu için nafaka alan bir kadının anlattığına göre ise eski eşi, boşanmalarından itibaren geçen 10 yıllık sürenin sadece son birkaç senesinde kızı için ödemesi gereken nafakayı yatırdı.

Kadınlar, nafaka borcunu alamadıkları durumlarda, icra takibi başlatabiliyorlar ancak ''davalarla yeniden uğraşmak istemedikleri'' ya da eski ''eşleriyle yeniden muhatap olmak istememeleri'' gibi sebeplerle bu yolu tercih etmeyebiliyorlar.

Eskişehir'e döndükten sonra çalıştığı iş yerinde de ''dul kadın muamelesi'' gördüğünü aktaran kadın konuşmacı, iş yerinde de tacize uğradığını belirtiyor. ''Bir ihtiyacın olursa'' diyenlere karşı ''çizgiyi çekebildiği'' için maruz kaldığı tacizin bununla sınırlı olduğunu söyleyen bu kadın, ''Boşanmış bir kadın olduğu için toplumda kara koyun gibi'' algılandığını aktarıyor.

Kadınların varlığı aile kavramının içine hapsediliyor ve Avukat Ceren Akkaya bunun boşanmalara negatif bir şekilde yansıdığını söylüyor. ''Bunu davaları uzatma eğiliminden ya da eşleri barıştırma eğiliminden görüyoruz'' diyor Akkaya.

Bu durum kadının eşinden gördüğü şiddeti de içselleştirmesine sebep olabiliyor.

İlk kadın konuşmacı, ''Maruz kaldığım psikolojik ve fiziksel şiddetin yarattığı değersizlik hissiyle intihara sürüklendiğimi boşandıktan çok sonra keşfettim. Tüm bu şiddet evliliğin bir parçasıymış, sanki buna layıkmışım gibi hissediyordum. Çok sonra, farkındalıklarım yükseldikten sonra, evliliğim sırasında tecavüze uğradığımı anladım'' diyor.

"Van'da ilk kez, evinin kapısına kendi adını yazdıran kadın oldum"

İlk evliliğini 22 yaşında yapan ve evinin kadını olmak istediği için işini bıraktığını söyleyen Zozan Özgökçe ise ilk boşanma deneyiminden sonra kendi ayakları üzerinde durma sürecini şöyle anlatıyor:

''Ben ve tanıdığım bir başkası bizim aşirette ilk boşanan kadınlardık. O zamanlar aile içindeki kadınlar ve erkekler tarafından çok yadırgandık. Ben Van'da ilk kez, evinin kapısına kendi adını yazdıran kadın oldum. Evlerde kadınlar da erkekler de yaşıyordu ama kapıda hep erkeğin ismi yazıyordu, kadının adı yoktu.''

Eskişehir'de yaşayan kadın, edindiği farkındalığın kendisini artık çok iyi hissettirdiğini de söylüyor ve şöyle devam ediyor:

''Kendinin farkında olmak, kızıma onu vermeye çalışıyorum duygularının isteklerinin farkında olması. Öğrenilen bir şey bu, benim ailem bana vermemişti, ben kızıma vermeye çalışıyorum. Alemde birbirimizin dertlerini dinlediğimiz, hislerimizi anladığımız bir ortam olmamıştı sanki olan her şey bizim suçumuz gibi hissettiriliyorduk artık bunu aştık. Kızıma da bunu öğretmeye çalışıyorum."

Evlilik ve boşanma travmalarını aşma mücadelesinde kadınların yalnız olmadığını hatırlamasının önemli olduğunu belirten Zozan Özgökçe, ''Kadınlarla yaptığımız grup çalışmaları bana çok iyileştirici geldi. Öfkelendiğim, iyi hissetmediğim dönemlerde boşanmış arkadaşlarımızı ararım, onlara sorarım sorunlarının üstesinden nasıl geldiklerini. Bu bana çok iyi geliyor'' diyor.

BBC TÜRKÇE