Türkiye’de Seçmen Eğilimleri Ne Yönde?

Muhalefet cephesine “aday göster” baskısı nasıl şekillendi?

Türkiye’de Seçmen Eğilimleri Ne Yönde?

Türkiye’de Seçmen Eğilimleri Ne Yönde?

Macaristan’da Başbakan Viktor Orban’ın zafer kazandığı seçimlerdeki siyasi tabloyla, iktidar ve muhalefetin yapılanması itibariyle Türkiye'deki durum arasında benzerlikler kurulurken, kimi çevreler Macaristan örneğinden hareketle muhalefetin Cumhurbaşkanlığı adayını artık ilan etmesi gerektiği görüşünü dile getiriyor.

Macaristan’da 12 yıldır başbakanlık koltuğundaki Viktor Orban’ın liderliğinde Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) ile koalisyon ortağı Hristiyan Demokratik Halk Partisi (KDNP) koalisyonu 4 Nisan’daki seçimleri yüzde 53 oy oranıyla kazanmıştı. Orban’ın karşısında “Macaristan için Birlik” adı altında Demokratik Koalisyonu (DK), Jobbik, Momentum, Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), Macaristan Yeşiller Partisi (LMP) ve Macaristan için Diyalog Partisi’nin (PM) oluşturduğu altılı ittifak ise seçimde yüzde 34 oy alabildi. Macaristan’daki bu tablonun ardından, Türkiye'de AKP ile MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı karşısında muhalefette altılı ittifak (CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi) oluşumu itibariyle arada benzerlik kuruldu. Bu bağlamda iktidara yakın medya kuruluşlarınca Orban’ın zaferi üzerinden Türkiye’de Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da gelecek seçimlerde iktidarını koruyacağı görüşleri dile getirildi.

Macaristan örneği ardından muhalefet cephesince Erdoğan’ın karşısında ortak Cumhurbaşkanı adayı olarak kimin gösterileceği konusunda isimler de yeniden konuşulmaya başladı.

Metropoll Araştırma’nın kurucusu Özer Sencar ile Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (ANAR) kurucusu İbrahim Uslu, Mart ayı itibariyle yapılan kamuoyu araştırmaları çerçevesince ve Macaristan kıyaslamasıyla Türkiye’de seçmen eğilimlerini VOA Türkçe’ye yorumladı.

Özer Sencar, AKP lideri Erdoğan’ın “güçlü lider barışı sağladı” algısıyla birlikte yaz aylarında ekonomide kısmi iyileşme sağlarsa ve yüzde 40 civarında oy bandına çıkarsa “sonbaharda baskın seçim” ihtimalinin olduğunu ifade etti. AKP’den ayrılmış ancak henüz muhalefet partilerine oy verme konusunda kararsız olan seçmenlere dikkat çeken Sencar, bu seçmenlerce “istikrar” gerekçesiyle yeniden Erdoğan’a oy verilebileceğini belirterek, Cumhurbaşkanlığı seçimi için muhalefetin adayını ilan etmesi gerektiği görüşünde.

İbrahim Uslu ise, altı partinin siyasi strateji gereği seçim takvimi kesinleşinceye kadar aday ilan edilmemesi yönündeki kararlılığına işaret ederek, Türkiye’deki seçmen davranışını esasen ekonomi belirleyeceği için AKP’nin oy kaybının devam edeceği düşüncesini dile getirdi.

Hem Sencar hem de Uslu, yüzde 8 enflasyon oranı ve milli gelir bakımından Macaristan’ın ekonomik koşullarının Türkiye’yle kıyaslanmaması gerektiği görüşünde birleşti. Altılı ittifak benzerliğiyle değerlendirmeler yapılsa da iki ülkede seçmen eğilimlerindeki farklılığa dikkat çeken Sencar ve Uslu, Türkiye’de seçmenlerce öncelikle ekonomideki tabloya ve buna ilaveten muhalefet cephesinin birlikteliğindeki son duruma bakılacağını aktardı.

Muhalefet cephesine “aday göster” baskısı nasıl şekillendi?

Ukrayna ile Rusya arasında arabuluculuk rolüyle Erdoğan’ın “liderlik” konumunu vurgulayarak yeniden kararsız seçmenleri çekebileceği ve bu nedenle artık gelecek seçimler için muhalefet partilerinin ortak Cumhurbaşkanı adayını ilan etmesi gerektiği görüşü kimi çevrelerce dile getiriliyor. Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın evsahipliğinde düzenlenecek ve dördüncü kez altılı fotoğraf karesi verilecek olan 24 Nisan’daki iftar yemeği öncesinde “Cumhurbaşkanı adayı” eksenli tartışma büyüdü.

Kamuoyu araştırmalarında CHP içerisinden partinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş ile İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yanısıra parlamenter sisteme geri dönüş vurgusuyla “başbakan olacağı” iddiasındaki İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in isimleri olası adaylar arasında geçerken; muhalefet cephesi, “iktidar tarafından seçim takvimi ilan edildiğinde aday açıklanacak” görüşünü yineledi.

Kurucusu olduğu İyi Parti’nden ayrılarak Zafer Partisi kurucu lideri olan Ümit Özdağ, ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın altılı ittifakça aday gösterilmesi gerektiğini belirterek, eğer böyle olmazsa Zafer Partisi olarak aday göstereceklerini açıkladı. Ancak bu açıklama öncesinde ABB Sözcüsü Volkan Memduh Gültekin ise, Yavaş’ın adaylığıyla ilgili haberleri “spekülatif” olarak nitelendirerek, reddetti.

Yazar Nihat Genç de, sosyal medya mesajıyla geçmişte AKP’ye ve özellikle Abdullah Gül’e yakınlığıyla tanınan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın muhalefetçe aday gösterileceği iddiasını 9 Nisan’da ortaya attı. Kılıç ise, iki gün sonra Habertürk’e yaptığı açıklamada, iddiayla ilgili “nedeni ve temelini bilmiyorum” diyerek, altılı masadaki liderlerle görüşme yapmadığını ve bunun gündemde olmadığını ifade etti.

Haşim Kılıç’ın adaylık iddiasını yalanladığı 11 Nisan’da ABB Başkanı Mansur Yavaş ise, İyi Parti Lideri Akşener’le görüşmesinin ardından “Kendimi kamu görevlisi olarak görüyorum. Bu şekilde de devam edeceğim. Açıklamalar benim rızam dışında, bilgim dışında; ben de görevimin başındayım” açıklamasını yaptı. Bunun ardından Yavaş, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile de görüştü ve her iki lideri de Mayıs ayındaki ABB’nin üç yıllık faaliyet raporunu açıklayacağı toplantıya davet ettiğini söyledi. Buna karşı Ümit Özdağ ise, Yavaş’ın adaylığı iddiasını yineledi.

CHP içerisinden adaylığı gündemde olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da, 12 Nisan’da “Benim ağzımdan hiç kimse şuraya adayım buraya adayım lafını duymadı. CHP’nin has bir evladıyım. Benim adayım elbette ki Sayın Kılıçdaroğlu olmalı. Ama orada altı siyasi parti ve toplumun kanaatleri üzerinden karar verilecek. Doğru adayı altı partinin olduğu masa belirleyecek. Aday bir parçasıdır ama bu süreçtir” dedi. Bunun öncesinde İBB Sözcüsü Murat Ongun da, altı genel başkanca aday belirleneceğini belirterek, “Ancak gönlümde yatan aday Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu” açıklamasında bulundu.

Son günlerdeki “ortak aday” söylemi esnasında liderler tarafındansa “seçim takvimini bekliyoruz” yönündeki açıklamalar yinelendi. Artık gözler, 24 Nisan akşamı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, ortak açıklamayla kamuoyuna hangi mesajları vereceğine çevrildi.

Uslu: “Liderlikler benziyor ama altılı ittifak yapısı benzemiyor”

Macaristan’daki seçim sonucuyla Türkiye arasında ilişki kurulmasına ilişkin VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İbrahim Uslu, iki ülke arasında öncelikle Orban ile Erdoğan’ın “popülist ve otoriter liderlik anlayışına sahip olması, kendilerine güçlü kamuoyu desteği verilmesi” bağlamında benzerlik kurulduğunu ifade etti. Orban’ın da Erdoğan’ın da sistemi değiştirmeyi ve siyasi dizaynı hedeflediğini belirten Uslu, ikinci benzerlik noktasını “milliyetçi-muhafazakar seçmen çoğunluğu”, üçüncü benzerliği “seçimlere iktidar ile muhalefet cephelerinde ittifak ile girilmesi”, dördüncü benzerliğiyse “seçim mevzuatına müdahalede bulunulması” olarak sıraladı. Orban’ın 4 Nisan’daki seçim öncesinde kimler tarafından mektupla oy kullanılabileceğine ilişkin düzenleme gibi adımlarla seçim mevzatıyla oynadığını anlatan Uslu, Türkiye’de yine son olarak AKP-MHP’nin seçim mevzuatında yaptığı değişiklikleri anımsattı.

Macaristan ile benzerlikler bulunsa dahi Türkiye’de benzer şekilde “muhalefet kaybedecek” çıkarımı yapılmasına katılmadığını söyleyen Uslu, Türkiye’de AKP-MHP bloğu karşısında yüzde 60’lar civarında seçmen desteğine sahip yapıların sözkonusu olduğunu işaret etti. Macaristan’da muhalefet cephesindeki altılı ittifak açısından başlangıç noktasında sadece yüzde 30’lar civarında oy tabanına sahip olunması bakımından dezavantaj olduğunu kaydeden Uslu, “Bizim altılı masaya baktığımızda, CHP var ama onun dışında çok sayıda milliyetçi muhafazakar partiler var. En temel ve birinci farklılık Türkiye’deki muhalefet yapısı. Türkiye’de üstüne üstlük sağın tabanı yüzde 60’lar civarında. İkinci farklı nokta ise, Macaristan’da iki ittifak dışındaki bağımsız diyebileceğimiz yapı milliyetçi muhafazakar partiydi. Türkiye’de ise, HDP ve sosyalist partilerden oluşan ikinci bir muhalefet bloğu var. Bu blok, Sayın Erdoğan’a da çok fazla sempati beslemeyen seçmenleri konsolide ediyor. Üçüncü farklılık da Macaristan’da parlamenter sistem sözkonusuyken, bizde başkanlık sistemi var. Orada sadece parlamentoyu seçiyorsunuz ve içerisinden hükümet kuruluyor. Burada başkan ve parlamento ayrı ayrı seçiliyor. Bizim muhalefetimizde iki blok olması Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde her ikisince Sayın Erdoğan’ın karşısında yer alınacak olması söz onusu. Bu iki ittifak bloklarınca yüzde 60’ın kontrol ediliyor olunması zaten Macaristan’dan en büyük farkımız” dedi.

Uslu, “Bir önemli diğer farklılık da o da gözden kaçıyor. Macaristan’da dar bölge seçim sistemi var. Milletvekilinin yarısı dar bölgeyle geliyor. O bölgede birinci olan ittifak ya da parti, milletvekilini kazanıyor. Kazanın her şeyi kaybettiği, kaybedenin her şeyi kaybettiği bir seçim modeli var. Türkiye’de öyle değil. O yüzden Macaristan’a bakıp Türkiye’ye projeksiyon yapmak bence çok yanıltıcı” diye ekledi.

2009 seçimleri örneğiyle “ekonomi esas” yorumu

ANAR’ın kurucusu İbrahim Uslu, Macaristan’ın ekonomisi iyi durumdayken Türkiye’nin ise ekonomik krizden etkilendiğini de vurgulayarak, Erdoğan’ın savaş nedeniyle oy kazandığı görüşü içinse “Sadece 1 ile 1,5 puan arasında bir iyileşme yarattı önceki aya kıyasla. Elbette uluslararası arenadaki iyi performans, başarılar elbette seçmen kanaatlarına olumlu yansıyor fakat başat faktörün hangisi olduğu gözden kaçıyor. Benzer dönem yaşandı. En belirgin olanı 2009 yerel seçimleriydi. Seçimlerden tam iki ay önce Davos’ta ‘one minute’ hadisesi yaşandı. AK Parti seçmenlerince görmekten, şahit olmaktan en mutlu hadiseydi o. İsrail Başbakanı’na çocuk katlini anımsatmasıydı. Ancak o dönemde başlayan bir ekonomik kriz vardı. Neticede AK Parti, 2009 yerel seçimlerinde 9 puan oy kaybetti. Yüzde 47’den yüzde 38’e düştü, büyük bir oy kaybıydı” diye konuştu.

Türkiye’de seçmen eğilimlerinde, “Suriye’deki operasyonlar, Karabağ’da Azerbaycan ile de birliktelik, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler” gibi başlıklarda Erdoğan’ın desteklendiğini belirten Uslu, yine de Erdoğan’ın Karadeniz’de barışı sağlamada rol üstlense de seçmen davranışında ekonominin oynadığı role işaret etti. Uslu, “Seçmenden destek gördü, takdir de edildi Sayın Erdoğan ama oy kaybetmeye devam etti. Seçim bundan bir yıl sonra ya da aylar sonra olacak. Aylar sonra Sayın Erdoğan’ın gösterdiği diplomatik performans unutulur. Velev ki hatırlanıyor ve Ukrayna mevzusu gündemde olsa da ekonomi seçmen davranışları açısından başat faktör. Yaz döneminde ekonomide iyileşme olursa vatandaş bunu unutacak mı? Hayır unutmuyor. Çünkü 2017’den beri Türkiye’de çift haneli enflasyon var, çift haneli işsizlik var. 2015’ten bu tarafa kişi başına düşen milli gelir düzenli olarak düşüyor. Son beş yıldır ülkenin en önemli sorunu ne sorusunu soruyoruz ekonomi diyenler yüzde 85’lere varıyor. Pandemide ilk aylarda salgın birkaç istisnai dönem hariç ekonomi en önemli sorun diyenlerin oranı yüzde 55’in altına düşmedi. Yaz aylarında gıda fiyatları ucuzlar, seçmen AK Parti’ye döner beklentisini çok gerçekçi görmüyorum. Bir de AK Parti uzun zamandır düzenli oy kaybeden bir parti. Oyunu arttırmayı başaramıyor, en önemli handikabı da bu bence” yorumunu yaptı.

Uslu’ya göre; altı siyasi parti baskıya maruz kalsa da stratejik tercihiyle seçim takvimine bağlı olarak Cumhurbaşkanı adayını açıklama taraftarı. “Son üç yıldır muhalefete adayınız kim baskısı yapılıyor” diyen Uslu, muhalefet partilerinde ise “seçimi kazanacak adayı açıklayacağız” iddiası bulunduğunu söyledi. Uslu, “Potansiyel adaylara baktığınızda hepsi Sayın Erdoğan ile başa baş rekabet edecek seviyede bir kamuoyu desteğine, popülaritesine sahip. O yüzden ben bunu bir handikap olarak görmüyorum. Burada temel sorun muhalefetin birlikte iş yapabileceğini seçmene göstermesi lazım. Seçmeni tedirgin eden husus adayı kim olacak sorusu değil, muhalefet gerçekten ülkeyi birlikte yönetebilirler mi sorusu. Yönetsel kaosa mı neden olurlar kaygısı var. AKP’den kopma noktasındaki seçmenler, seçim takvimi çalışmaya başladığı zaman AK Parti’nin karne notunu verecek, geçerse AK Parti’ye oy verecek. Geçmezse muhalefet partilerinden birine yönelecek. Benim gördüğüm süreç böyle çalışıyor” görüşünü açıkladı.

Sencar: "Kararsız seçmenler henüz muhalefete güven duymuyor"

Metropoll Araştırma’nın kurucusu Özer Sencar ise, ekonomi başlığındaki farklılığa rağmen Macaristan’daki liderlik benzerliği nedeniyle Türkiye’deki muhalefetçe altılı masa ve hamleler konusunda düşünülmesi gerektiği görüşünde.

Savaşın kamuoyuna etkisini Nisan araştırmasında görecek olmalarına karşın Erdoğan’ın yüzde 35 bandında oy desteğine sahip olduğunu kaydeden Sencar, Rusya-Ukrayna liderlerine ev sahipliği yapmasıyla ateşkesi ve barışı sağlamada öncü rol üstlenmesi halinde Erdoğan’ın “güçlü lider” profilini öne çıkaracağını aktardı. Türkiye’de yüzde 24 civarında kararsız seçmenler varlığını vurgulayan Sencar, bunun Mart ayında yüzde 9,2’sinin AKP, yüzde 3,5’unun MHP, yüzde 2,9’unun CHP ve yüzde 4,8’inin protesto kaynaklı seçmen olduğunu açıklayarak, henüz özellikle AKP’den kopmuş seçmenlerce muhalefet yönünde tercih yapılmadığının altını çizdi. Sencar, “Ekonomideki duruma rağmen henüz kararsız seçmenler karar vermiş değil. Muhalefet partilerine bu kararsız seçmenlerce henüz güven duyulmuyor. Muhalefet etkili hamle yapmadıkça mesela AKP’den kopmuş seçmenler yeniden ‘güçlü lider’, ‘istikrar’ gibi gerekçelerle AKP’ye yönelebilecektir” dedi.

Erdoğan’ın Rusya-Ukrayna savaşında “başarılı diplomasi” yürüttüğü görüşü ardından, Batı ile ilişkilerinde düzelme sağlayarak Türkiye’nin nakit ihtiyacını gidermesi durumunda baskın seçim atmosferi doğabileceğini anlatan Sencar, Erdoğan’ın yüzde 40’lar düzeyinde destek alabileceğini gördüğü noktada, örneğin sonbaharda baskın seçime gidebileceği düşüncesini paylaştı.

Sencar’a göre; muhalefet cephesinde altılı ittifak, Erdoğan’ın karşısındaki adayını belirlemeyi yeniden düşünmek durumunda. Bu noktada Ekrem İmamoğlu’nu, kamuoyu araştırmalarında adı geçen Kılıçdaroğlu, Yavaş, Akşener gibi isimlere kıyasla avantajlı gördüğünü yorumlayan Sencar, İmamoğlu’nun muhafazakar seçmenlerin yanısıra Kürt seçmenlerce de oy verilebilecek aday olduğu için avantajlı göründüğünü söyledi. Sencar, Yavaş’ın Metropoll’ün Mart araştırmasında birinci sırada yer alışına ilişkin ise “Mansur Yavaş’ın sessizliğiyle şimdilik kamuoyu desteği aldığını ancak çokça mesajlar verilmesi gerekli Cumhurbaşkanlığı’nın liderlik yarışı olacağı” görüşünü ifade etti.

Yıldız Yazıcıoğlu  / voa