Yorum: Türkiye artık Rusya ile Esad’dan ricacı

Türkiye’nin muhatabı artık ABD değil, Esad ile Rusya.

Yorum: Türkiye artık Rusya ile Esad’dan ricacı

Suriye sınırında koridor oluşturmak isteyen Türkiye, Kobani ve Menbiç ile ilgili taleplerini Rusya’ya iletecek. DW Türkçe'ye yazan Banu Güven'e göre, Türkiye’nin muhatabı artık ABD değil, Esad ile Rusya.

    

Yoldan geçen birini çevirip sorsanız, "Suriye'de ne oldu şimdi? Kim nerede?" diye, doğru düzgün bir cevap alamazsınız. Aslında garipsenecek bir durum değil. 

Sınırın öteki tarafında akrabaları olanlar ve Türk Silahlı Kuvvetleri nereye girmiş diye haritadan bakanların dışında, Suriye'nin kuzeyinde kim kimdir, Tel Abyad nereye düşer, Resulayn nerede, buralarda kimler yaşar, pek bilen yoktur tabii. Sonuçta başka bir ülkeden, Suriye'nin kuzeyinden ve Kürtlerin Rojavası'ndan söz etmekteyiz.

Ekseriyet aslında Türkiye'nin Suriye ilgisinin asıl nedenini de yeni idrak etmiştir. Esad rejiminden ve IŞİD'den kaçan Suriyeli mülteciler için sürekli "Mehmetçik yerine onlar gidip savaşsınlar" diyenlerden söz ediyorum.  

Erdoğan'ın 2012'de sarfettiği "Türkiye, Suriye halkı bu eli kanlı diktatör ve çetesinden kurtuluncaya kadar gereken desteği verecektir… Bugün Suriye'deki yönetim bizim Suriyeli kardeşlerimizi temsil etmiyor" gibi sözlerin geçmişte kaldığını farketmişlerdir onlar da artık. Türkiye artık, dolaylı da olsa,  Esad'dan ricacı. Buraya nasıl mı gelindi? Ayrıntıya girmeden bir özet geçeyim. 

Erdoğan bir zamanlar Esad'ın kısa sürede alaşağı edilebileceğini, yerine Müslüman Kardeşler çizgisinde bir yönetim geçeceğini hayal ediyordu. Sonra da ver elini TOKİ'ler, altyapı inşaatları, yollar… Türkiye Suriye'yi yeniden inşa edecek ve de ihya olacaktı. Bu hayallerle kapılarını açtığı Suriyeli mültecilere de "geçici misafir" dedi. Ama ne Esad devrildi, ne de Suriyeliler evlerine dönebildi. 

"IŞİD'liler, yerlisiyle yabancısıyla sınırdan girip çıkarken..." 

Esad'ı hızla devirme umuduyla, Suudi Arabistan ve ABD gibi müttefiklerin de iştirakıyla başka ülkelerden gönderilip Türkiye üzerinden Suriye'ye sokulan silahlar, Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) ve içindeki cihatçı gruplara ulaştırıldı. Ama ÖSO hayal kırıklığıydı. Bu silahlardan bazıları, o cihatçılar vasıtasıyla, 2014'te Suriye'de etkisini artıran IŞİD'in eline geçti.

Banu Güven

Banu Güven

O sıralarda otobüsler dolusu insan da IŞİD'e katılmak üzere Türkiye'den Suriye'ye geçiyordu. IŞİD'liler, yerlisiyle yabancısıyla sınırdan girip çıkarken, Ankara izlemekle yetindi. Bu durum 2014'te İMC TV ekibi tarafından kayda geçirildi, hem de canlı yayında! Suruç'un hemen karşısındaki Kobani'de YPG'yle savaşan IŞİD üyelerine sınırlar açıktı. Bu skandal, hükümet medyasında konu edilmediğinden yine ekseriyet durumdan haberdar olamadı. O sınırdan girip çıkanlar daha sonra her iki tarafta da katliamlar yaptılar. 

"Kobani düştü, düşüyor müjdesi" 

Sonra IŞİD Kobani'yi ele geçirdi. Yani Türkiye IŞİD'in İslam Devleti'yle komşu oldu. Ne var ki, sınırın hemen dibinde IŞİD bayrağı dalgalanırken, hükümet bugün olduğu kadar tepkili değildi. Hatta tepki bir tarafa, Cumhurbaşkanı Erdoğan, IŞİD'in YPG'yi yenmesi ihtimalini "Şu anda Kobani de düştü, düşüyor" diyerek müjdelemişti. IŞİD Ankara için YPG'ye göre ehven-i şerdi.

Ama ne oldu? YPG, Kobani'yi üç dört ay sonra IŞİD'den temizledi. ABD de 2015 sonunda IŞİD'le mücadeleye destek vermek amacıyla Suriye'nin kuzeyine asker gönderdi. YPG, IŞİD ile mücadeleyi sürdürürken, 2016'da Türkiye sahneye çıktı. YPG'nin sınırda daha fazla alan kaplamasına engel olmak için Fırat Kalkanı adı altında ilk askeri operasyonunu yaptı. Hedef Cerablus ve El Bab'dı. Türkiye, bu alanları YPG'ye bırakmamak için IŞİD'le bizzat savaşmak zorunda kaldı.

Türkiye'nin PKK'den ibaret gördüğü, ama Suriye'nin kuzeyinde temsil kabiliyeti ve meşruiyeti olan YPG, IŞİD'le mücadeleye diğer alanlarda devam etti. İslam Devleti'nin başkenti ilan edilen Rakka 2017'de kurtarıldı. Kürtler bölgeye hakim oldukça, Türkiye kendini daha çok tehdit altında hissetti ve Ocak 2018'de Afrin'i hedef alan ve iki ay kadar sürecek "Zeytin Dalı" harekâtına girişti. 

"Türkiye'yi nasıl olsa kontrol ederim"  

"Barış Pınarı"na gelince… Türkiye'nin bölgeye ilişkin tutumunu gayet iyi bilen Trump Suriye'den askerlerini çekerken "Türkiye'yi nasıl olsa kontrol ederim" diye düşünerek bu harekâta da yeşil ışık yakmıştı. O yüzden, hem içeride şimşekleri üzerinde çekmemek, hem de Türkiye üzerinde baskı kurmak için yaptırımlar konusunda esti, gürledi.

Trump iş işten geçtikten sonra kalkıp en küstah şekilde Türkiye ile Kürtlerin okul bahçesindeki çocuklar gibi kavga etmelerine göz yumduğunu söyledi. "Sonra da ayırdım" dedi. Hadi işin içinde zaten varolmayan insani boyutu bir kenara bırakalım, stratejik açıdan hem Türkiye'ye hem de ABD'ye "Bu nasıl miyopluktur?" diye sorulası bir durum var. 

ABD ile varılan mutabakatla YPG sanki Türkiye'nin öngördüğü 30 kilometre genişliğindeki koridorun dışına çıkacakmış ve bu yüzden bir zafer kazanılmış gibi bir hava yaratıldı, ama durum farklı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın da söyledi; ateşkes Tel Abyad ile Resulayn arasını kapsamakta.

Türkiye ise bütün sınır boyuna yerleşmek istiyor. Ama bunun için muhatabı artık ABD değil, YPG'nin mecburen yardıma çağırdığı Esad ile ABD'den boşalan alana hemen yayılmaya başlayan Rusya. Erdoğan bu hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinde, YPG'nin bunca mücadeleyle IŞİD'den kurtardığı Kobani'den ve Menbiç'ten de çıkmasını talep edecek. Menbiç'te şu an artık Rusya devriye geziyor ama. Yani o iş biraz yaş.

"Trump Efendi olmak üzere savaşın sorumlularına gelince..."

Trump Efendi başta olmak üzere bu savaşın sorumlularına gelince… Stratejik hesaplar uğruna durduk yerde sınırın her iki tarafında da hayatını kaybeden çocukların küçük elleri yakalarında olacak.

Türkiye'nin güdümündeki Suriye Milli Ordusu şapkasıyla ortalıkta dehşet saçan Ahrar al-Şarkiye'nin işkenceyle öldürdüğü iddia edilen 35 yaşındaki kadın siyasetçinin, Gelecek Suriye Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef'in ve beraberindekilerin iki eli yakanızda olacak.

Bu savaşın sorumluları, emin olabilirsiniz. Evlerini terketmek zorunda kalan 160 bin kişinin* de dualarında olacaksınız. 

* BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'nin 15 Ekim tarihli açıklamasında sunulan rakam.

Banu Güven

Deutsche Welle Türkçe