15 Temmuz ve sonrası

DARBEYE KARŞI

15 Temmuz ve sonrası

15 Temmuz ve sonrası

Taha Akyol yazdı...

15 Temmuz darbe teşebbüsü önceki darbelerden farklıdır. Evvela, Türkiye’nin demokraside daha bir yol aldığı 21. Yüzyılda yapıldı. Daha önemlisi ilk defa 15 Temmuz darbesinde Meclis bombalandı, halka ateş açıldı…

Ve en önemlisi, tarihimizde ilk defa darbe, halkın direnişiyle karşılaştı…

Hem bu faktörleri çok iyi tahlil etmek gerekir, hem 15 Temmuz’a karşı halkta uyanan haklı tepkinin, ülkede demokratik kurumları güçlendirmek için değil, CB Hükümet sistemini kurmak için kullanılmasını da gözden kaçırmamak gerekir.

KÜLTÜREL HASTALIKLARIMIZ

Orduda FETÖ örgütlenmesi olmasaydı bu darbe teşebbüsü olamazdı. Fethullah Gülen hareketinin iyi eğitimliler arasında bu kadar taraftar toplaması mistik motiflerle nasıl kolay yoğrulabilir insanlarımız olduğunu gösterir. Bağımsız birey kültürü zayıf olunca, ister seküler, ister dinî, çeşitli otoriter örgütlenmeler toplumda kolayca insan malzemesi bulabiliyor.

Diğer önemli bir sorunumuz “devleti ele geçirme” hastalığımızdır. Bu hastalıklı kültürde devlet, eşit vatandaşları / paydaşları olan en yüksek hukuk kurumu değil, ‘fethedilmesi’, ele geçirilmesi gereken “en büyük güç”tür!

Gülen hareketini zehirleyen de bu hastalık oldu. Dindar ve aynı zamanda modern davranışlı, iyi eğitimli bir sosyal hareket olarak kalsaydı, yani göründüğü gibi olsaydı, takdire layık olurdu. Fakat “kâinat imamı” kavramında somutlaşan akıl almaz narsisizm devleti ele geçirme amacıyla resmi kurumlarda örgütlenmişti. Felaketlere sebep oldu.

Doğu toplumlarında Marksizmin bir felsefe hareketi değil, bir “devrim” mistisizmiyle örgütlenmesi aynı hastalıklı kültürün diğer bir versiyonudur.

Hukukun “dava” ve “devrim” karşısında ne değeri olabilir? ki!

DARBEYE KARŞI

İnsanların hayatlarını tehlikeye atarak tankların önünde durması elbette şanlı bir davranıştır; 251 şehit, 3 bine yakın yaralı!..

Darbenin kitlevi direnişle karşılaşmış olması, böyle şanlı bir örnekle hafızalara yazıldı.
Fakat olay bundan ibaret değil; darbenin bastırılmasını siyasi otoriterleşmenin izlemiş olması da bir gerçektir.

OHAL 20 Temmuz 2016’da, Anayasaya göre 3 ay için ilan edildi, gerekli idi. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş “OHAL’i 40-45 gün içinde kaldırmayı planladıklarını” açıkladı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili maddelerinin askıya alındığını söyledi. Kurtulmuş, bunun için Fransa’daki OHAL’i örnek veriyordu. (21 Temmuz)

Fakat OHAL 2 yıl devam ettirildi! OHAL tasarrufları için anayasal ve idari yargı yollarının kapalı olması iktidara istediği gibi tasarruf yapma imkanı verdi. Başbakan Erdoğan şöyle diyecektir:
“Şu andaki süreç içerisinde normal zamanlarda yapamayacağımız birçok şeyi hamdolsun yapabilme imkanına, gücüne sahip olduk…” (22 Eylül 2016)

OHAL TASARRUFLARI

OHAL döneminde 36 adet KHK yayınlandı. Bu KHK’larla, OHAL gerekçeleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan Seçim Kanunu’nda ve YÖK Kanununda bile değişiklikler yapılarak iktidarın TV’ler üzerindeki baskısı güçlendirildi, üniversitelerde rektör aday seçimleri kaldırıldı…

İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun akademik nitelikli araştırmasına göre, 125 binden fazla kişi kamu görevinden atıldı. Kapatılan kurum ve kuruluşlar, okulları kapatılan ve mezuniyetleri geçersiz sayılan askeri ve polis okulları öğrencileri, diğer kamu ve özel kurumlarda işlerine son verilenler ve ruhsatları iptal edilenler dikkate alındığında idari yaptırımlara doğrudan maruz kalanların sayısının 250.000’i geçtiği anlaşılmaktadır. 2016 ile 2019 yılları arasında toplamda en az 1 milyon 367 bin 733 kişi terör soruşturmasından geçirildi!...

Eleştiriler-tepkiler sürecinde Türkiye’nin Batı ile siyasi ve iktisadi ilişkileri de bozuldu.

Referandum ve seçimler OHAL altında yapıldı. CB sisteminde 3 Sayılı Kararnameyle “üst kademe kamu yöneticileri ile ilgili atama usûl ve esasları” değiştirildi, kanunda yazılı görev süreleri ne olursa olsun Cumhurbaşkanı’na istediği an yönetici değiştirme yetkisi verildi.

Sonuçlar ortada…

Keşke 85 milyonu birleştirebilecek olan “Yenikapı Ruhu” devam ettirilse, muhalefetin de katılımıyla hukuki kuralları ve kurumları güçlendirilmiş bir demokratik hukuk devleti inşa edilseydi… Bugün krizde değil çok iyi bir iktisadi seviyede olurduk.

Milletçe önümüzdeki görev bu.

TAHA AKYOL / KARAR