Arıların koruduğu şehit!

Allah her hesabı ahirete bırakmaz

Arıların koruduğu şehit!

Arıların koruduğu şehit!

Güneşin derileri yakıp kızarttığı, sadece insanların değil her türlü hayvanın bir gölgeye kaçtığı bir öğle sıcağında Asım son zamanlarda yaptığı gibi aklını değil kalbini dinleyip Medine sokaklarına daldı...

Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Güneşin derileri yakıp kızarttığı, sadece insanların değil her türlü hayvanın bir gölgeye kaçtığı bir öğle sıcağında Asım son zamanlarda yaptığı gibi aklını değil kalbini dinleyip Medine sokaklarına daldı. Ayakları, onu kapalı dükkanlar, küçük gölgeliklere sığınmış kedilerle dolu sokaklardan üzüm bağlarına doğru götürüyordu. O ise sıcağa aldırmayıp başını kaldırmadan yürüyor sadece kalbini dinliyordu. Üzüm bağlarına vardığında büyük bir ağacın gölgesine oturdu. Duygusallığı bir kenara bırakıp düşünmeye başladığında ise ayaklarının onu boşu boşuna buraya getirmediğini anladı. Gözlerinden boşalan damlalar tane tane, giydiği koyu ridasına düşüyordu. Bu ağaç; ona, yakın zamanda Uhut’ta kaybettiği manevi kardeşi Abdullah Bin Cahş'ı hatırlatıyordu. Savaş günü Müşrikler çekip gittikleri zaman Uhut Dağından koşarak inip Abdullah Bin Cahş'ı kulaklarını ve burnu kesik gördüğü zamanı unutamıyordu. Aslında son zamanlarda kendini Abdullah'a çok yakın hissediyordu ve içinde buruk bir sevinç vardı. Ancak o, ne kadar mutlu olursa olsun Uhut günü her aklına geldiğinde gözyaşlarına hakim olamazdı.

İstişare etmek üzere topladı

Asım, bu karmaşık ruh halinden sıyrılınca tekrar Medine sokaklarında döndü. Öğle sıcağı yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlayınca Hz. Bilal öğle ezanını okumaya başladı. Öğle ezanını duyan Asım, namazını eda etmek için mescide geldi. Namazın ardından mescidin hurma yapraklarıyla kaplı gölgeli bir yerinde otururken Hz. Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve sellem) daha önce görmediği, Medine eşrafından olmadığı belli olan bir heyet ile konuşurken gördü. Konuşmanın ardından Peygamberimiz ashabını, onlarla istişare etmek üzere topladı. Sahabeler toplanınca Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) az önce konuştuğu heyeti tanıtmaya başladı. Adal ve Kare kabilelerinden gelen bu altı kişilik heyet, kavimlerinin Müslüman olduğunu belirtip yeni dinlerini daha iyi öğrenmeleri için sahabelerden bir grup öğretmenin kendileriyle gelmesini istiyorlardı. Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) bu heyetle birlikte yola çıkacak 6 kişiyi sayarken içlerinde Asım Bin Sabit de vardı.

Allah her hesabı ahirete bırakmaz

Asım Bin Sabit, atını hazırlamış, azığını almıştı. Yola çıkmadan önce son bir defa Medine sokaklarında dolaştı ve peygamberle vedalaştı. Zaten en çok bu üzmüştü onu. O Bedr'in aslanı, Uhut’ta peygamberin okçusuydu, savaşlar korkutamazdı onu. Neden korkutsun ki insan hiç hedefe giden yolu engel olarak görür mü? Savaş onun için iki güzelden biriydi, ya savaşı kazanır İslam sancağını yayar ya şehit olur Allah'a kavuşurdu.

İslam’ı insanlara anlatmak için yola çıkan bir grup fedaiydiler ancak bu heyetin başka amaçları vardı. Özellikle Asım Bin Sabit'in kafasına konulan 100 develik ödül için tuzak kurmuşlardı. Lakin Allah her hesabı ahirete bırakmaz, bazı hesapları dünyadayken öder.

Heyette bulunanlardan biri bir bahaneyle ayrılıp Lihyanoğullarına haber verdi. Lihyanoğullarından Asım'ın kafasını almak ve diğer kişileri esir etmek için 100 okçu geldi. İslam fedai birliği, Reci suyunun yanındaki dağa sığındılar. Lihyanoğullarından bir sözcü :

-“Eğer yanımıza inerseniz hiçbirinizi öldürmeyeceğimize kesin söz veriyoruz,” dedi.

"Allah'ım peygamberini durumumuzdan haberdar et"

 Şehadet ayaklarına kadar gelmişken Peygamberimizin dizi dibinde yetişen fedai birliği bu fırsatı geri çeviremezdi. Asım, kendisi ve arkadaşları adına müşriklere haykırdı:

 -Vallahi biz hiçbir zaman müşriklerin ne sözlerini ne de akitlerini kabul ederiz. Ben müşriklerin himayesini hiçbir zaman kabul etmemeye ant içtim.

Asım ok atmaya başlamadan önce "Allah'ım peygamberini durumumuzdan haberdar et" diye dua etti. Gerçekten de Allah, Asım'ın duasını kabul etti ve peygamberini ashabının durumundan haberdar etti.

 Asım ok atarken "Ölüm hak, hayat boş ve geçicidir. Mukadderatın hepsi başa gelicidir. İnsanlar er geç Allah'a rücu edicidir. Ben ne diye çarpışmayayım ki gücüm kuvvetim yerinde, oklarım yanımda, yayımın kirişi kalın, eğer ben sizinle çarpışmazsam anam beni yitirsin." diyordu.

 Asım Bin Sabit'in ok çantasında yedi ok vardı. Resulullah'ın okçusu Allah'ın yardımıyla her ok atışında bir müşriği deviriyordu. Oku bitince mızrağını, mızrağı kırılınca kılıcını kullandı. Allah, en nihayetinde ona iki güzelden birini, şehadeti, nasip etti.

"Allah'ım benim cesedimi koru"

Asım Bin Sabit ölmeden önce "Allah'ım, ben günün başında senin dinini korudum sen de günün sonunda benim cesedimi koru." diye dua etti. Allah, Asım'ın duasını kabul etti. Müşrikler onun başına konulan ödülü almak için yaklaştıklarında Allah, Asım'ı korumak için bir arı sürüsü gönderdi. Müşrikler cesede yaklaşamadılar. Akşam olunca arılar dağılır gider biz de o zaman cesedi alırız dediler. Ancak Allah öyle bir sel gönderdi ki Asım'ın cesedi bir daha bulunamadı.

 Allah, Asım'a ve onunla birlikte Reci vakasında şehit olan Müslüman öğretmenlere/fedailere rahmet etsin.

Talha Gönül

DİRİLİŞ POSTASI