Barış Pınarı Harekâtı’nın siyasi hedefi ne olmalı?

Barış Pınarı’na, ABD, Avrupa ve Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap ülkeleri açıktan, sert sözlerle karşı çıktılar

Barış Pınarı Harekâtı’nın siyasi hedefi ne olmalı?

Türkiye; Suriye’nin kuzeyinde, PKK-PYD-YPG terör örgütüne yönelik Barış Pınarı Harekâtı’nı çarşamba günü başlattı. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’ndan sonra üçüncü büyük harekât olan Barış Pınarı’na, ABD, Avrupa ve Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap ülkeleri açıktan, sert sözlerle karşı çıktılar. Haklı, meşru ve doğru olan harekâtı “işgal” olarak niteleyenler bile oldu. Türkiye’yle birlikte Astana sürecinin aktörleri olan Rusya ve İran da harekâta tepki verdiler. Türkiye’nin güvenlik endişelerini anladıklarını, fakat çözüm olarak askeri harekâtı değil, Ankara ile Şam’ın ilişki kurmasını benimsediklerini açıkladılar.
Soru şu: Askeri harekâtın başarısından, siyasi düzlemde de kazanım elde etmek için, Türkiye ne yapmalı? ABD’nin desteklediği, koruduğu, kolladığı, eğittiği, donattığı, “kara gücüm” dediği, güvenli bölgenin, 30 kilometrelik koridorun dışına, daha güneye taşıdığı PKKPYD- YPG terör örgütüne, ayrıca yine bir ABD yapımı olan IŞİD terör örgütüne karşı mücadele ederken, hangi ülkelerle işbirliğine yönelmeli? Askeri harekâtı yaparken; meşru müdafaa hakkı, uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması’nın 51. maddesi, BM Güvenlik Konseyi’nin terörle mücadeleye ilişkin kararları, Türkiye ile Suriye arasında 1998’de imzalanan Adana Mutabakatı gibi çok meşru ve güçlü dayanaklara sahip olan Türkiye, bu aşamadan sonra hangi adımları atmalı?

Savaş-siyaset ilişkisi
Yukarıdaki soruları yanıtlamak için Türkiye; siyasi hedefini doğru saptamalı. Bunu doğru araçlarla dünyaya anlatmalı. Bu hedefe ulaşmak için doğru ittifaklar kurmalı. Tarih, siyaset bilimi, strateji ve jeopolitikle ilgilenenlerin yakından tanıdığı Carl von Clausewitz’in, “Savaş Üzerine” adlı ünlü eserinde yazdığı üzere, “savaş, siyasetin başka araçlarla devamından başka bir şey olmadığından ve politik bir eylem olduğundan”, Türkiye, siyasi hedefine uygun davranmalı. Yani hem Suriye’de rejimle temas kurmalı hem de asıl kavgayı, sadece terör örgütlerine karşı değil, onları kullanan ve güden ABD başta olmak üzere emperyalist güçlere karşı verdiğini bilmeli. 911 kilometre sınıra sahip olduğu Suriye’yle; Rusya ve İran aracılığıyla, Rusya ve İran üzerinden değil, doğrudan görüşmeli. Dış politika sorunlarına duygusal tepkiler vermemeli. Meseleleri kişiselleştirmemeli.
ABD Başkanı Donald Trump’ın neredeyse yarım saatte bir değişen tutumunun, sosyal medya paylaşımlarının, 2020’de yapılacak başkanlık seçimlerine doğru iç siyasette yaşadığı gerilimin, sadece güvenlik bürokrasisi ve Demokrat siyasetçilerle değil, Cumhuriyetçi Parti’den kimi isimlerle bile arasındaki görüş ayrılıklarının öne çıktığı bir süreçte, Türkiye kendi gündemini oluşturmalı. Ekonomisini, sanayisini, teknolojik altyapısını güçlendirmeli. Toplumsal yapısını kuvvetlendirmeli.
Atatürk döneminde, 1934’te Balkan Antantı (Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında) ve 1937’de Sadabat Paktı (Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında) gibi önemli bölgesel ittifaklara öncülük eden Türkiye; o geçmişiyle övünmeli. O geçmişinden beslenmeli, ilham almalı ve bugün için gerekli dersleri çıkarmalı.

 

BARIŞ DOSTER / CUMHURİYET