Berlin Konferansı Ankara ve Moskova'nın sınavı mı?

Arap dünyasında geçen hafta

Berlin Konferansı Ankara ve Moskova'nın sınavı mı?

Arap dünyası geçen hafta General Halife Hafter’in Moskova görüşmelerinde masayı terk etmesi üzerine yaşananlara ve Berlin Konferansı'na odaklandı. El Arabi El Cedid gazetesinden Beşir El Bekir "Berlin Konferansı, Ankara ve Moskova’nın çabaları açısından bir sınav olacak." yorumunu yaptı.

DUVAR – Türkiye ve Rusya’nın girişimleriyle Moskova’da bir araya gelen Libyalı taraflar arasında bir anlaşma sağlanamamasından sonra gözler Berlin Konferansı’na çevrildi. Ancak Arap dünyasında bu konferanstan da bir çözümün çıkmasına dair beklentiler oldukça az.

Hafta başında BM tarafından tanınan Trablus hükümeti Başkanı Fayiz El Serrac ve Libya Ulusal Ordusu lideri General Halife Hafter Moskova’da bir araya gelmiş ancak Halife Hafter anlaşma taslağını imzalamayı reddetmişti. Böylece Libya krizinde iki önemli taraf olan Türkiye ve Rusya’nın tarafları uzlaştırma girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Hükümet kurma çabalarının sürdüğü Lübnan’da ise geçtiğimiz günlerde tansiyon tekrar yükselmeye başladı. İstikrarsızlığın mevcut ekonomik koşulları daha da ağırlaştırdığı ülkede, sivil itaatsizlik çağrıları da son günlerde artmaya başladı.

Arap dünyasında bu haftanın en önemli konularından biri de Sudan’dı. İstihbarat teşkilatına bağlı operasyonlar biriminin isyanı ülkede gerginliğe neden oldu. Geçiş sürecini yöneten Egemenlik Konseyi, bu isyanın bir darbe girişimi olduğunu açıkladı. Ancak birçok kesim, “eski rejim ve derin devlete karşı gerekli yeterli önlemlerin alınmadığı” gerekçesiyle orduyu ve güvenlik birimlerini hedef aldı.

‘LİBYA’DA SİYASİ ÇÖZÜM ŞART’

“Birleşmiş Milletler gözetiminde Libya’da çözüm için bir yol haritası bulmak amacıyla düzenlenecek olan Berlin Konferansı’nın hemen öncesinde, hem bölgesel hem de uluslararası müdahaleler artmış durumda.

Libya, 2011’den bu yana, birçok dış aktörün oyun sahası durumunda. Libya’daki bu müdahil taraflar, Berlin’de pazar günü bir siyasi uzlaşmaya varmak ve özellikle de Türkiye’nin askeri açıda müdahalesinin söz konusu olmasından sonra gerilimin artmasının önüne geçmek için Berlin’de bir araya geliyor.

Ancak Libya’daki mevcut kısır döngünün sona ermesi için nesnel şartlar mevcut değil.

Berlin Konferansı, dış müdahalelerin yoğunluğu ve sahadaki askeri gerilimin daha da artma tehlikesinin bulunduğu bir atmosferde gerçekleşiyor. Nitekim sahada, durumun askeri bir biçimde çözülmesinin imkânsızlığı ve milislerin dağıtılması ile dış müdahalelerin engellenmesini garanti edecek bir siyasi çözümün zarureti net bir şekilde görülüyor.” (Hattar Ebu Diyab/Londra merkezli El Arab gazetesi)

‘BERLİN KONFERANSI ANKARA VE MOSKOVA İÇİN BİR SINAV’

“Hafta başında gerçekleşen Moskova görüşmeleri, General Halife Hafter’i Türkiye ve Rusya’nın mühendisliğini yaptığı kalıcı bir ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etme konusunda başarısız oldu. Hem de sahada bir ateşkesin olması, Libya krizine müdahil taraflar arasında siyasi görüşmelerin başlaması ve bu bölgesel ve uluslararası tarafların Libya’da bir ateşkesi olumlu bulmalarına rağmen.

Moskova’dan gelen haberlerin aksine Libya’da ateşkes uygulanmaya başlanmış ve sadece resmi olarak General Halife Hafter ve Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayiz El Serrac arasında imzalanması kalmıştı. Ancak Hafter’in anlaşma taslağına imza atmadan Moskova’yı terk etmesi, Libya’da çözüme giden yolun hâlâ çok uzun ve zorlu olduğuna işaret etmektedir. Bu bağlamda Berlin Konferansı, Ankara ve Moskova’nın çabaları açısından bir sınav olacak.” (Beşir El Bekir/El Arabi El Cedid gazetesi)

‘TÜRKİYE VE YUNANİSTAN ARASINDA LİBYA’DA VEKÂLET SAVAŞI MI?’

“Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dundas cuma günü hükümetinin, Libya’da uluslararası alanda tanınan Fayiz El Serrac hükümeti ile General Halife Hafter liderliğindeki Libya ulusal ordusu arasında ateşkes konusu için gözlemci olarak asker gönderme niyetinde olduğunu açıkladı. Bu açıklama Dundas’ın cuma günü Atina’da Hafter ile görüşmesinden sonra geldi.

Yunanistan, Fayiz El Serrac hükümeti ile Türkiye arasında imzalan güvenlik anlaşmasına karşı çıkıyor. Yunanistan, Hafter’i destekleyen en önemli taraflardan biri. Dolayısıyla Yunanistan’ın Türkiye’nin bu bağlamdaki adımına bir karşılık olması ve Libya’da kendi konumunu güçlendirmek için asker ve teçhizat göndermeyi planlaması uzak bir ihtimal değil.

Türkiye ve Yunanistan arasında vekâlet savaşının fitilinin ateşlenmesi, Libya’da savaşın genişlemesi ve istikrarsızlığı arttıran bir durum olur. Ayrıca, Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’da en önemli üyelerden olması nedeniyle NATO’da bir bölünmeye ve daha sonrasında büyük devletlerin askeri çatışmaya sürüklenmesine yol açabilir.” (Rai Al Youm gazetesi/başyazı)

‘SUDAN’DA DERİN DEVLET HÂLÂ AKTİF’

“Sudan’da geçiş yönetiminin en büyük sorunu işleyişteki yavaşlıktır. Bu durum, henüz tamamlanmamış ve hedeflerini tam olarak gerçekleştirmemiş devrim için de büyük bir tehlike olarak görülebilir. Rejimin devrilmesi bu uzun yürüyüşte bir ön adımdı. Ancak önümüzdeki yol daha uzun, zorlu ve tehlikelerle doludur.

Hatırlatmak gerekirse, istihbarat teşkilatına bağlı operasyonlar biriminin isyanı tehlike açısından bir uyarı fişeğidir. Ayrıca devrimin boşa çıkarılmasına dair çabaların çok olduğunu ve de derin devletin hâlâ ayakta ve geçiş hükümetini başarısız kılmak için aktif olduğunu göstermektedir. Yine bu derin devletin ilk fırsatta darbe yapmaktan çekinmeyeceğini gözler önüne sermektedir.” (Osman Mirğeni/Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)

‘SUDAN’DA OLAN GÜVENLİK ZAFİYETİ Mİ?’

“Ben de başka yazarlar da, suçlular, kaos, isyancılar ve komploculara karşı hiç de mazur görülmeyecek şekilde var olan emniyet konusundaki bir zaaftan ve gevşeklikten çokça bahsettik. Bu konuda iplerin sıkı tutulmasını, devlet ve vatandaşların güvenliğinin sağlanmasını istedik, ancak sözlerimiz ve çığlıklarımız yankı bulmadı ve bununla ilgili hiçbir adım da atılmadı. Bu durum nelerin olup bittiğine dair şüpheleri arttırdı ve emniyet güçlerinin, devrimi başarısız kılmak için çabalayanları önlemek ve güvenlik kaosuna karşı zayıf tutumları ülkeyi geriye götürdü.

İstihbarat teşkilatına bağlı operasyon güçlerinin zor kullanmaya kalkışmalarının arkasındaki sebep ne olursa olsun şu sorulmalı: Ordu ve özel birimler, daha önce bazı şehirlerde birçok kişinin ölümü ve yaralanması ile sonuçlanan kaosa sebebiyet veren birtakım olaylar olmuş olmasına rağmen, üstelik bu güçlerin de herhangi bir zamanda zor kullanmaya kalkışacaklarına dair güçlü işaretler varken ve söz konusu olan bu yapı lağvedilme fikrine karşı olduğunu açık şekilde göstermesine rağmen bu gücün silahlarını neden toplamadı?” (Züheyr El Serrac/Sudan El Youm internet gazetesi)

‘LÜBNAN’DA HALK SİYASİLERİN UMURUNDA DEĞİL’

“Açıkça belli oldu ki Hassan Diyab’ı hükümeti kurmakla görevlendiren iktidardaki kadrolar, devlette nüfuz alanları elde etme ve bakanlık kapma yarışına iyice batmışlar. Halkın acısını, inlemelerini ve yaşadığı gelecek korkusunu duymuyorlar. Bu kadrolar, sürekli bir inkâr hali yaşıyormuş gibi görünüyor. Ya günden güne kötüleşen ekonomik ve mali durumdan habersizler ya da ülkede gittikçe kötüleşen durum umurlarında değil, sadece iktidardaki paylarına odaklanmış durumdalar.

Lübnan’ın müesseselerinin, parasının, iktisadının ve maliyesinin çöküşüne yol açacak olan kriz tehlikesine gerekli ciddiyeti göstermeyip yüzeysel yaklaşan bu iktidar kadroları duruma seyirci kalıyor. Kötüye giden krizi çözecek tek bir adım bile atmıyor, bu durum, devlete daha önce zarar veren siyasi sicillerini daha da belirginleştiriyor.” (Nur Nağme/Lübnan El Diyar gazetesi)

‘LÜBNAN’DA SİYASİLERİN TEK DERDİ KENDİ ÇIKARLARI’

“Lübnan, kendi koltuklarını koruma uğruna, devletten arta kalanları da yakmaya hazır olduğunu belli eden ve yaşanan mali, iktisadi ve sosyal trajedileri hükümette pay kapmak için koçbaşı olarak gören iktidar sahiplerinin rahatlığından dolayı halkın yeni ve daha geniş katılımlı öfke dalgasına hazırlanıyor.

Lübnan, geçen hafta güç dengelerinin yeniden belirlendiği bölgede yaşanan ateşli tartışmaları izledikten sonra, içine batmış olduğu, yakın tarihin en büyük ekonomik, mali ve sosyal krizine geri döndü.

Kriz halkı yakarken, çözülmesi gereken bir problem yokmuş ve sonuçlarından acilen kurtulmak gerekmiyormuş gibi davranan ve kazanımlarını korumaya odaklanmış yetkililer, kendi koltukları için devletin arta kalan ve işleyen son müesseselerini yakmaya da hazır olduğunu kanıtladı.

İlgili aktörler bu meseleye hiç olmazsa çöküşün önüne geçilebilmesi için, el atmak bir yana yalan da olsa reform sözü bile vermiyorlar. Ve artık daha fazla gizlenmesi ya da inkarı mümkün olmayan çıkmazın ve ürettiği siyasal krizin sebeplerini inkar siyasetini sürdürerek büyük stratejik bir hata yapıyorlar.” (Lübnan El Akhbar gazetesi)