'Dünyaya demokrasi ihraç etme yetkisini kendi tekellerinde görüyorlardı'

"DEMOKRASİ İHRAÇ ETME YETKİSİNİ KENDİ TEKELLERİNDE GÖRÜYORLARDI"

'Dünyaya demokrasi ihraç etme yetkisini kendi tekellerinde görüyorlardı'

'Dünyaya demokrasi ihraç etme yetkisini kendi tekellerinde görüyorlardı'

ABD'de Kongre Binası'nın basılmasıyla birlikte yaşanan kargaşayı değerlendiren Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, "Trump hiçbir denetim altında olmadığını ve denetlenmeyeceğini varsayarak hareket etti. Bunun sonucunda da kendisinin hayal etmiş olduğu dünyanın birden bire çöktüğünü gördü" dedi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Eski Başkanı ve Pennsylvania Üniversitesi Prof. Dr. Bülent Gültekin ise, "ABD iddialı bir ülkeydi ve Amerikalılar kendilerinin herkesten farklı olduklarına inanıyorlardı. Önceki günkü olaylar bu efsaneyi yıktı" diye konuştu.

ABD Kongresi, İngilizlerin 1814'teki işgalinden bu yana ilk kez Kongre binasını basması sonucuyla, ülke tarihinde görülmemiş olaylar yaşandı. 20 Ocak’ta resmi olarak göreve başlayacak olan Biden’ın başkanlığını onaylamak için oturum düzenlediği sırada Donald Trump destekçileri tarafından Kongre binası basıldı. Beş kişinin yaşamını yitirdiği gösterilerinin ardından ABD demokrasi gücüne ilişkin eleştiriler arttı. Uzmanlar Kongre binası baskının ardından ABD'nin iç ve dış politikasını cumhuriyet.com.tr'ye değerlendirdi.

Donald Trump'ın Cumhuriyetçi Parti ile herhangi bir geçmişi olmadığını belirten Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, "Trump'ın Cumhuriyetçi Parti'nin adayı olmasının tek nedeni; orada kendine daha iyi yer bulacağını hesaplamış olması. Cumhuriyetçi Parti'nin kendi kadrolarını, imkanlarını ve olanaklarını kullanan bir aday da değil. Tam tersine kendi başına az sayıdaki destekçileri ile seçim kampanyası düzenleyerek, diğer adayları saf dışı bırakarak bu noktaya gelebildi. Bunu büyük ölçüde sosyal medyayı kullanarak yaptı. Özellikle Twitter’ı çok etkili bir şekilde kullandı. Her türlü seçkine karşı olduğunu belirtti. Seçkinleri Cumhuriyetçi Parti’den de ABD’nin başkenti olan Washington DC’den de temizleyeceğine yönelik sözler verdi. Tabir kendisine ait olmasa da ‘bataklığı kurutacağım’ diyerek geliyordu. Yolsuzluğa bulaşmış Clintonlar, Obama ve onlar gibi olan siyasi liderlerin hayatlarını bitireceğim ve ABD siyasetini temizleyeceğim diyordu. Bu; özellikle Amerikan sağında çok popüler olan bir duygu. O da bu duyguyu iyi bir şekilde sömürerek iktidara gelebildi" dedi. 

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu

"ONU BİR ŞÖVALYE OLARAK GÖRÜYORLAR"

Trump'ın destekçilerinin popülist bir kitle olduğunu belirten Kalaycıoğlu, şunları kaydetti: 

"Kitlenin temel özelliği; çoğunluğu çok az eğitim almış, istihdam olanakları son derece kısıtlı. 2008 krizinden sonra işsiz kalmış ve yakın gelecekte de iş bulamayacak bir kesim. Özellikle Amerika’nın iç kısımlarında ve kırsal bölgelerinde sayıları çok yüksek. Demir çelik, kömür gibi eski endüstri alanlarının bulunduğu bölgelerde işsiz kalan insanlardan bahsediyoruz. Teknolojik değişimden son derece olumsuz etkilenmiş olan kimseler. Trump, eski endüstrileri geri getireceği vaadinde bulunarak onların desteklerini alıyor. Ama bunun olmayacağı belli. 

Trump’ın kendine özgü bir takım psiko-politik sorunları var. Kendisi bir sosyopat. Psikiyatr yeğeni Mary Trump, yazdığı kitabında bunları anlatmış ve Donald Trump'ın Narsisizm hastalığına sahip bir sosyopat olduğunu iddia etmişti. Dolayısıyla çok kolay yalan söylüyor. Empati duyusu yok, başkalarına kötülük yaptığı zaman pişmanlık duymuyor. Bilimsel olarak; bu psikolojik özellikleri taşıyan kimselerin komplo teorileri uydurdukları ve bunlara çok kolay inandıkları ispatlanmış durumda. Kendisini destekleyenler de aynı bu tür komplo teorilerine inanarak hareket ediyor. Onu bir şövalye olarak görüyorlar."

TRUMP NE DÜŞÜNDÜ?

Trump’ın "Cumhuriyetçiler beni her koşulda desteklemek zorundalar" düşüncesi içerisinde olduğunu kaydeden Kalaycıoğlu, şu ifadeleri kullandı: 

"Hiçbir denetim altında olmadığını ve denetlenmeyeceğini varsayarak hareket etmeye başladı. Siyasette denetim kalmadığı zaman da, çok büyük ölçüde yapılan yolsuzluklar ortaya çıkıyor. Sonuç olarak Trump; kendi üretmiş olduğu ve içine düştüğü bu koşullarda gayet başarılı olarak bu noktaya kadar geldi. Ama bunun sonucunda kendisinin hayal etmiş olduğu dünyanın birden bire çökmekte olduğunu gördü.

Trump kendisinin büyük bir zafer kazandığını ve demokratların büyük bir seçim hilesi ile onun kazandığı oylardan daha fazla oy ortaya çıkardığını iddia etmeye başladı. Bunu 60 tane dava ile mahkemelere götürdü ve hepsini kaybetti. Çünkü bu bir yalan. Buna rağmen aynı şeyi bugün dahi tekrar ediyor. Biden ve Harris'in başkan ve başkan yardımcılığının tescil edileceği aşamada müdahale ederek süreci durdurabileceğini düşündü. Bunun için de belli bir kitleyi kongrenin üzerine yönlendirdi. Bu kitle herhangi ciddi bir müdahale ile karşılaşmadan kongreyi bastı. Baskını yapan kişilerin fotoğraflarına baktığımızda ne yaptıklarını bilmedikleri anlaşılıyor. Turist gibi dolaşıyorlar, heykellerle fotoğraf çekiliyorlar. Plansız bir hareket olduğu belli oluyor."

BIDEN'IN İŞİ KOLAYLAŞTI

Biden yönetimine yönelik de konuşan Kalaycıoğlu, "Biden'ı işi bir ölçüde kolaylaştı çünkü hem Senato hem de Temsilciler Meclisi, Demokrat Parti'nin denetimi altına girdi. Cumhuriyetçiler ile uğraşmalarına artık gerek kalmadı.  Yeni yönetimin zorda olduğu tahmin edildiği için beklentiler de azaldı. Beklentiler azaldığı için de yapılanlar için daha büyük başarı yorumları yapılacaktır" diye konuştu.

 Prof. Dr. Bülent Gültekin, Görsel: Medyascope

"DEMOKRASİ İHRAÇ ETME YETKİSİNİ KENDİ TEKELLERİNDE GÖRÜYORLARDI"

ABD'nin kendisini istisnai bir ülke olarak gördüğünü vurgulayan Bülent Gültekin, "Amerika’nın bir iddiası vardı; demokrasinin beşiğinin kendilerinde olduğu düşünüyorlardı. Dünyaya demokrasi ihraç etme yetkisini kendi tekellerinde görüyorlardı. Bu aslında bu bir fantezi idi. Soğuk Savaş döneminde bu algı çok sık kullanıldı. Dünyanın ikiye bölünmüş olduğu bir dönemde bu iddiayı pazarlamak kolaydı. Soğuk Savaş’ın bitimi ile dünya hızla başka bir yere evirildi" ifadelerini kullandı.

11 EYLÜL SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASI MAKAS DEĞİŞTİRDİ

ABD'nin 11 Eylül sonrası dış politikasını değiştirdiğinin altını çizen Gültekin: 

"Zeynep Atikkan’ın Amerikan Cinneti kitabında yazdığı gibi ABD dış politikası makas değiştirdi. Irak’ın istilası ile artık ABD dış politikada ittifaklardan çok, dış politikalarını tamamen kendi çıkarları doğrultusunda belirliyeceklerini ilan ettiler. Bu gereksiz savaş ardından ABD dış politikada moral otoritesini kaybetmişti. Obama dönemi de dış politikada çok ciddi yanlışların yapıldığı bir dönem oldu. Suriye ve Libya politikaları, Obama döneminin büyük yanlışları.

Öte yandan Regan döneminden başlayan mali ve iktisadi politikaların yüksek gelirli kesimin çıkarlarını gözetecek şekilde değişmesi, küreselleşme, teknolojik gelişmeler, gelir ve servet dağılımını odukça bozdu. Hüneri olmayan işgücünü giderek marjinalize etti. Aynı zamanda ülkenin demografik yapısı beyaz Amerikalıların aleyhine değişti. Bu yapısal sorunları Trump, ülkeyi bir aile şirketi gibi yöneterek ve popülist bir söylemle çözebileceğini sandı. Trump, iç politikada ‘Amerikayı Yeniden Şahlandıralım’ sloganınıyla, bu mutsuz kesimlere yabancı ve Müslüman düşmanlığını kullandı. Dış dünyada dehşetle izlenen Trump aslında iç politikada kendi tabanına oynamaktaydı. Türkiye’de de yakından bildiğimiz bir olgu. ABD unutulmaması gereken; Cumhuriyetçi Partinin Trump’ın bütün zaaflarını bilmesine rağmen, dünkü olaylara kadar tamamen arkasında durmasıydı."

Amerika'nın bir süre sonra dünyaya demokrasi konusunda ders verme meşruiyetinin kalamayacağını belirten Gültekin, "ABD’de parlamentonun aşırı sağcı ve ayırımcı bir grup tarafından işgali, 2. Dünya Savaşından bu yana Batı'ya liderlik yapan ABD’yi zor duruma soktuğunu düşünüyorum. Evrensel değerler ve ilkeler üzerinden gidemeyen ülkelerin liderlik yapması da zor. Fakat Amerika’nın hâlâ çok güçlü bir ekonomisi ve askeri gücü var. Son 25 yıldır ABD-Irak savaşıyla beraber daha çok bu tahrip gücünü kullandı. 2’inci Dünya Savaşı’ndan sonrası kullandığı yapıcı tarafını isegiderek kaybettiğini göreceğiz diye düşünüyorum" dedi. 

"BÜTÜN DÜNYA İÇİN BİR TEHLİKE"

"Donald Trump aslında Amerikalıların şimdiye kadar kabul etmek istemedikleri bir damarı yeniden canlandırdı ve yeşertti" diyen Gültekin, şunları söyledi: 

"Özellikle ırkçı bir tabandan bahsediyoruz. Ekonomik ve demografik değişikliklerden dolayı da giderek kendisini tehdit altında gören beyaz Amerikalı kesim. Pandemi olmasıydı tekrar o kesime oynayarak seçimi kazanabilirdi. Trump, herhalde en başarısız başkan olarak tarihe geçecek. Çünkü yeteneksiz bir adamdı. Yeteneksizin ötesinde bana kalırsa gerçek bir klinik vaka. Buna rağmen 4 sene bu adamın peşinden gittiler ve 72 milyon ona oy verdi. Amerika’daki temel ve yapısal sorunları kısa dönemde çözmek kolay değil. Bir sonraki seçimde Trump’dan daha zeki bir popülist liderin ortaya çıkıp, ABD’ni daha illiberal ve otoriter yörüngeye çekmesi mümkün. Bu sadece Amerika için değil, bütün dünya için bir tehlike."

"ABD'NİN İDDİASI YIKILDI"

Gültekin, son olarak şunları kaydetti: 

"Soğuk Savaş dönemine göre çok odaklı bir dünya var artık. Bu dünyanın diğer aktörleri de güvenilir ve evrensel değerler üzerinden giden ülkeler değil. Bu da ayrıca bir sorun. Biden daha geleneksel bir dış siyaset götürmeye çalışacak. Trump’la büyük darbe alan ABD’nin itibarını yeniden tesis etmek zaman alacak. ABD iddialı bir ülkeydi ve Amerikalılar kendilerinin herkesten farklı olduklarına inanıyorlardı. Önceki günkü olaylar bu efsaneyi yıktı. Amerikalılar bunun şokunu ve matemini yaşıyorlar.

CUMHURİYET