Hazar Ergüçlü: Kıbrıslı olmak bağımsızlık demek benim için

Sevilen oyuncu Hazar Ergüçlü ile Cumhuriyet Pazar için söyleştik.

Hazar Ergüçlü: Kıbrıslı olmak bağımsızlık demek benim için

Hazar Ergüçlü: Kıbrıslı olmak bağımsızlık demek benim için

Sevilen oyuncu Hazar Ergüçlü ile Cumhuriyet Pazar için söyleştik.

Fotoğraflar: Vedat Arık

Bu sezonun çok konuşulan işlerinden “Alev Alev” adlı dizide oynadığı rolle dikkat çeken Hazar Ergüçlü son yılların öne çıkan isimlerinden biri. Hem Netflix dizisi “Hakan: Muhafız” ile uluslararası platformda tanınırlığı arttı hem de “Ahlat Ağacı” gibi filmlerdeki performansıyla has sinemaseverlerin gözünde ayrı bir yerde konumlandı. İşte Hazar Ergüçlü ile keyifli sohbetimiz...

Hazar Ergüçlü sadece Türkiye’nin en güzel kadınlarından biri değil, aynı zamanda kuşağının en yetenekli oyuncularından. Rolü üzerine giyişinde, karakteri sahiplenişinde öyle bir hal var ki her an beklenmedik bir şey yapabilirmiş hissi bırakıyor izleyende. Onun bu özelliğini ilk kez “Ahlat Ağacı”nda fark etmiştim. Filmdeki kısacık bölümünde bile tekinsiz, esrarengiz bir hava katmayı bilmişti hem karaktere hem de sahnenin bütününe. Hazar Ergüçlü, şu sıralar Show TV’de yayımlanan “Alev Alev” adlı dizideki rolüyle gündemde. Fransız yapımı “Le Bazar de la Charité” adlı diziden uyarlanan “Alev Alev”de, korkunç bir yangında yüzü yanan Çiçek karakterini canlandıran Hazar Ergüçlü ile hem diziyi hem doğduğu vatanı Kıbrıs’ı hem de Türkiye’de kadının yerini konuştuk. 

Tabii ki pandemi gereği yazılı bir söyleşi oldu bizimki ama fotoğraf çekimi için mahallesi saydığı Cihangir’de buluştuk ve güneşli bir cumartesi günü, meraklı bakışların eksik olmadığı bir saat boyunca, bol bol yürüdük, hayattan, yeni işlerden ve gitgide büyüyen trafik çilesinden bahsettik.“Her an taşınabilirim buradan, o kadar yıldım” diyor. Çektiğimiz fotoğraflar ise cabası...

Bu sezonun en beğenilen işlerinden biri oldu “Alev Alev”... Burada senin oynadığın karakterden biraz söz edelim mi? Uzun bir süre yüzün yanık oynadın, izleyiciler sen olduğunu anlamakta zorlanıyordu hatta. Bu rolde seni çeken ne oldu?

Bu rolde beni çeken en önemli şey, yaşadığı korkunç travma ve beraberinde gelecek olan değişimiydi. Ve tabii ki öyle zorlayıcı bir makyajla oynamak çok heyecan vericiydi. Altından kalkabilecek miyim, nasıl bir deneyim olacak diye çok merak etmiştim. Nitekim çok zor fakat heyecan vericiydi. Yepyeni şeyler öğrendim.

HAYATINIZA SAHİP ÇIKIN

Çekimlerden önce 5 saat boyunca makyaj yapıldığı haberleri çıkmıştı bir ara. Bu kadar uzun makyaja oturmak zor gelmedi mi?

Çok zordu. Gerçekten bu kadar zorlanacağımı tahmin etmiyordum. Bir kere zaten 6 saat makyaj inanılmaz yıpratıcıydı. Makyajdan çıktığımda resmen hareket edememekten şişmiş oluyordum, bu patlamak üzere olan enerjiyi kontrol altında tutup pozitife çevirip işimi yapmak çok zordu. Fakat oyuncu olarak bir sürü engelimin olması (Üzerimdeki yanık makyajı, yanmış olmanın bedende hareket ederken yarattığı kısıtlamalar: Kolumu dümdüz yapmamam gerekiyordu aynı anda bir ayağımı da tam basmamam gerekiyordu) çok öğreticiydi. Bir oyuncu olarak bedenime hâkim olmakla ilgili yepyeni şeyler öğrendim. Özetle “Alev Alev” benim için bir sürü “ilk”in yaşandığı bir set oldu.

Peki, oyunculuğunu kısıtladı mı sence bu ağır makyaj? Nasıl yaklaştın bu anlamda role? 

Evet, kısıtladı ama o sıkıştığım alanda bambaşka imkânlar buldum. Çok denetim gerektiren bir roldü, yorucuydu ama çok severek oynadım ve her adımda yeni bir şey öğrendim. Fakat sıkışmışlık duygusu çok zor. Bedenimle hiç bu kadar uğraşmamıştım. 

Dizinin orijinalini izlemiş miydin? İki diziyi kıyasladığında ne düşünüyorsun? 

Birkaç bölümünü izlemiştim. Oynayacağım karakteri izlemek kötü anlamda etkilenmeme neden olur diye düşünmüştüm ama daha ziyade ilham verici oldu ve daha kolay anlamamı sağladı.

Dizide kadın karakterler daha ön planda. Hikâyenin kadın izleyiciye ulaştırdığı mesaj hakkında neler söylersin?

Kadınlara, kendilerine ve hayatlarına sahip çıkmaları gerektiğini söylüyor. Bir de asla yalnız olmadıklarını, farklı boyutlarda ve şekillerde hepimizin şiddet mağduru olduğumuzu ve asla yalnız yürümeyeceklerini söylüyor.

BLANCHETT’LE AYNI HALIDA

“Hakan: Muhafız” dizisinde de oynadın... Sence dijital platformlar oyuncularımızın dünyaya açılmasında bir etken mi gerçekten? Senin bununla ilgili bir deneyimin oldu mu örneğin?

Belli ölçüde evet. Örneğin ABD’de de “Hakan: Muhafız”ın epey bir izleyici kitlesi olduğu söyleniyor. Bir de şu var: Bu gibi yapımlarda oynamak IMDB sayfamız için çok etkili oluyor. Yurtdışındaki kast direktörlerinin ilk baktığı yer IMDB sayfanız oluyor. “Hakan: Muhafız” gibi işlerin, tanınırlığı ne kadar artırdığını oradan takip edebilirsiniz. Gerçekten işe yarıyor.

Gerçi başta Cannes’ta gösterilen ve çok beğenilen “Ahlat Ağacı” olmak üzere birçok başka işinden dolayı zaten uluslararası alanda tanınan bir oyuncusun. Cannes, dünya sinemasının en önemli platformu belki de. Oradaki izlenim ve deneyimlerinden biraz bahseder misin?

Ben oradayken ne olup bittiğini anlayamadım. 24 yaşında orada olmanın hayreti içindeydim bence. O sırada çok çalışıyordum ve güç bela izin alıp filmin Cannes’taki gösterimine gidebilmiştim. Dolayısıyla sadece 2 gün orada kalabildim. Çok fazla kural, uyulması gereken çok fazla prosedür var. Fakat Nuri Bilge Ceylan’la orada olmak gerçek bir ayrıcalıktı. Nuri Bilge Ceylan’ın filminde oynamış olmak oradaki insanların gözünde de bizi son derece saygıdeğer kılıyordu. Bu gerçekten harika bir duygu. Başka güzel şeyler de vardı. Mesela Cate Blanchett’le aynı anda aynı halıda bulunmuş olmak! (gülüyor)

Kariyerini planlarken nasıl bir yol izliyorsun? 

Önceliğim her zaman senaryodur! Heyecan duymadığım şeyleri yapmamaya çalşıyorum, işkenceden farksız oluyor. Senaryo iyi değilse yaptığınız şey de ister film ister dizi olsun, iyi olmayacaktır. Bir de genel olarak dizilere karşı indirgeyen bir yaklaşım içinde çoğu insan. Nedense dizinin çok daha basit, kolay halledilebilir bir şey olduğu varsayılır. Tam tersi! Dizide oynamak da çekmek de herhangi bir sinema filminden çok daha zor. Her biriminden insanın hayatı için tabii ki uzun süre boyunca dizi yapmak yıpratıcı olabiliyor ama ben yine de bir yanımla şunu söyleyebilirim: Dizilere çok şey borçluyum, diziler olmasaydı bu kadar çok karakter oynayabilme imkânını başka türlü bulamazdık.

‘ÖFKELİYİM, ÜZGÜNÜM'

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı için ne düşünüyorsun? Haberi duyunca neler hissettin?

Çok üzüldüm, çok öfkelendim. Zaten güvende hissetmiyordum, şimdi kendi kendimi daha fazla korumak zorunda kalacağımı hissediyorum. Can güvenliğimin bilinçli şekilde ve birtakım çıkarlar uğruna önemsizleştirildiğini görüyorum. Çok öfkelenmeme neden oluyor. Beni hırçınlaştırıyor ve varoluşuma tehdit kabul ettiğim her şeye bu öfkeyi yansıtmakta bir beis görmemeye başlıyorum bu yüzden. Bu durumu tabii ki davranışlarıma yansıtmıyorum ama böyle hissediyor olmam bile çok yanlış. Daha barışçıl, daha pozitif duygular içinde yaşamayı isterdim. Çok sağlıksız bir yere doğru gidiyor her şey. Bu güzel ülke için çok üzgünüm. Bütün bunları düşündükçe buradan gitsem diyorum, ama ben burada yaşamak istiyorum. Türkiye’yi her şeyiyle çok seviyorum.

Oyuncu olmasaydın ne yapmak isterdin hayatta? Hiç bunu düşündüğün oluyor mu?

Bu aralar çok sık oluyor. Ben kendimi nasıl burada buldum diye soruyorum kendime. Mimar olabilirdim ya da sadece yabancı dillerle ilgilenen birisi olabilirdim. Severek yapabildiğim bir iş bulduğum için çok şanslıyım ama çok zor tarafları var. Bazen katlanamıyorum.

MÜCADELECİ BİR TOPLUM

Kıbrıs’ı anlatır mısın biraz... Ben de çocukluğumda uzun yazlarımı Girne, Lefkoşa gibi kentlerde geçirmiştim ama o zamandan bu yana çok değişti tabii. Nasıl bir şey Kıbrıs’ta doğmak, Kıbrıslı olmak? 

Vallahi bu soruya ağlamadan cevap verebilirim umarım. Bence Kıbrıs’ta doğmak neşeli bir şey. Kıbrıslı olmak da özgürlük, bağımsızlık demek benim için. Doğduğum andan beri bunlar için mücadele eden bir toplumda büyüdüm. Bunun bana kattığı bir şey var: Bağımsızlık arzusu benim bütün yaşam görüşüme sirayet etti. Kıbrıs’taki yaşantıda insanlar arasındaki sosyal farklar buradaki gibi değil. Açıkçası, yaşam standartları arasında korkunç uçurumlar yok. Ben böyle bir şeyin olabileceğini ilk kez Türkiye’ye geldiğimde görmüştüm. Evsiz bir insanı ilk kez Türkiye’de görmüştüm. Orada yağmur yağması romantik bir şeydir. Yağmur yağdığı zaman oturup izlemek insana sevinç verir. Buradaysa her yağmur başladığında aklıma ilk evsizler geliyor. Oraya gitseniz hemen fark edeceğiniz ilk şey güvende olduğunuzdur. İnsanlar size koşulsuzca inanır. Genel anlamda ilişkiler karmaşık ve sert değildir. Sevgi doludur. Müthiş sakinleştiren huzurlu bir havası var. Her şey sıcaktır. İnsanlar da, iletişimleri de, hava da. Kokusu hep burnumda. Her gece rüyalarımda Kıbrıs’ta nenemin evindeyim. Oraya gidemiyor olmak beni perişan ediyor. :(

Pandemi sürecini nasıl geçirdin? Bu salgın senin ruh halini nasıl etkiledi? Başa çıkmak için neler yaptın? Ya da en çok neleri özlüyorsun mesela bu kısıtlanmış hayatımızda?

Sakin geçirdim, herkesle aynı şeyleri yaptım. Ama eskiye dair her şeyi çok özlüyorum. Ağustos ayından beri Kıbrıs’a gidemedim, bu hiç alışık olduğum bir şey değil. Ailemden uzakta çok zorlanıyorum. 

CUMHURİYET