Hulusi Akar Cumhurbaşkanı Yardımcısı mı oluyor?

Saray krizi mi devlet krizi mi?..

Hulusi Akar Cumhurbaşkanı Yardımcısı mı oluyor?
Ahmet Takan yazdı...

Saray krizi mi devlet krizi mi?..


İster Büyükelçiler krizi deyin…

İster Osman Kavala krizi deyin…

Ne diyorsanız deyin…

Sizin oralardan nasıl görünüyor tam olarak kestiremiyorum ama…

Buralardan bakılınca… Yani Ankara’dan… Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin başkentinden…

Ağır bir devlet krizi yaşıyoruz!..

Haa.. Bu 2-3  gün önce ortaya yeni çıkmış bir durum da değil. Epeydir böyle!..

Filmi kısaca geriye sararsak…

Sosyal medya üzerinden istifa eden bakanlar, Süleyman Soylu, Berat Albayrak…

Gece yarısı operasyonları ile sürekli değişen Merkez Bankası başkanları… Genel müdürler…

TSK içinde iyice açığa çıkan huzursuzluklar, kavgalar ve ardından gelen istifalar…

Sedat Peker videoları…

FETÖ’nün ardından devlet kurumlarında farklı cemaatlerin köşe kapmacaları, koltuk paylaşımları…

Hakyolcuların yargıda iyice etkin hale gelmesi… Vee ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin avukatlığını da yapmış olan Hamit Kocabey’i HSK üyeliğinden istifa ettirmesi…

★★★

Bizim buralarda manzara farklı!.. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın aşırı asabiyeti ile birlikte sağlık durumu konuşuluyor… Kabine revizyonu tekrar gündeme sokuldu.. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Cumhurbaşkanı yardımcılığına  getirileceği ve oradan da birinci yardımcılığa kaydırılabileceği konuşuluyor… Erdoğan’ın sağlık durumunda herhangi bir ağırlaşma söz konusu olduğunda devlet krizi yaşanmaması için yetkilerin Hulusi Akar’a devredilebileceği konuşuluyor…

Yani… Sizlerin oralardan görme imkanı olmadığı Ankara derin koridorlarında;

Devlet krizi ve buhranın daha da ağırlaşması durumunda alınabilecek önlemler konuşuluyor…

★★★

“2000’li yılların başında Amerika ve İngiltere’nin siyasi İslam’a ılımlı bakış rüzgarını arkasına alan Tayyip Erdoğan, ‘Arap  Baharı’na kadar iktidarda rahat etti. Yine Amerika ve İngiltere’nin siyasi İslam’dan vazgeçtikleri günlerden sonra hadiseler birbirini kovalamaya başladı;

Oslo görüşmelerin sızdırılması, Hakan Fidan’ın savcılığa davet edilmesi, Gezi hadiseleri, 17/25 Aralık, 15 Temmuz birbirini kovaladı. Tayyip Erdoğan, bütün bu hadiseleri bir bütün olarak görüyor ve bu olayların kendisini iktidardan uzaklaştırmak için ABD ve İngiltere’nin içerdeki FETÖ gibi uzantılarını da kullanarak organize ettiği olaylar olarak görüyor. Osman Kavala’yı da Selahattin Demirtaş’ı da hadiselerin organizatörleri arasında yani kendi düşmanıyla işbirliği yapan kişiler olarak değerlendiriyor. Özetle, Erdoğan, bir varoluş mücadelesi içinde olduğunu düşünüyor. Davranışları, konuşmaları bu çerçevede. İçerde hareket ettiği kişiler de aynı düşünce yapısı içindeler. Dolayısıyla, konuyu Erdoğan açısından bir varoluş mücadelesi olarak değerlendirebiliriz.

Aynı durumu bir devlet krizi olarak da değerlendirmek mümkün. Zira, Erdoğan tek başına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde devleti de temsil ediyor. Yani Erdoğan’ın krizi devletin de krizi.”

★★★

Peki, Erdoğan bu düşüncesinde haklı mı, haksız mı?… Emin Şirin fotoğraf çekmeye şöyle devam ediyor;

Bu niyet ve hedeflerin gerçeklerle ne kadar uyuşacağı büyük bir soru işareti. Türkiye’nin dikkat etmesi gereken 2023,2053 ve 2071’de ‘Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olamamak’. Tayyip Erdoğan’ın “Büyük Türkiye” hedefi gerçekleşebilir. Ancak, bunun gerçekleşmesi için her şeyden önce bir hukuk devleti, uluslararası taahhütlerine uyan bir devlet olmamız gerekiyor. Laiklik ve demokrasiden vazgeçmememiz gerekiyor. Yoksa zannedildiği gibi, otoriter bir davranışla yaratılacak Asım’ın nesli ile bu hedeflere varılabileceğini zannetmiyorum.”

AHMET TAKAN / KORKUSUZ