İzmir'in kararlı sesi: Kara propagandaya meydan okuyan bir şehrin iradesi

Kara propagandaya meydan okuyan bir şehrin iradesi

İzmir'in kararlı sesi: Kara propagandaya meydan okuyan bir şehrin iradesi

İzmir'in kararlı sesi: Kara propagandaya meydan okuyan bir şehrin iradesi

Mithat Umutoğulları Yazdı

İzmir'in incisi, her daim gündemin sıcak patatesi, büyükşehir belediye başkanlığı koltuğu... Ben bu filmi 2019 yılında da görmüştüm..

Ah, ne kıymetli bir taht, ne çetin bir mücadele alanı!

Ve bu sahnede, Tunç Soyer ve destekçileri, adeta bir “Osmanlı sadrazamının saray entrikalarını” aratmayacak bir oyunun başrolünde.

Bu koltuk için yapılanlar, “Game of Thrones” dizisini bile kıskandırır nitelikte.

Yazımızın kahramanı Tunç Soyer, bir yandan İzmir'in korumak için için çaba sarf ederken, bir yandan da korumak için bir dizi stratejik hamle yapıyor Adeta bir şah-mat oyununda, her hamle titizlikle planlanıyor. İzmir'in büyükşehir tahtı için yapılan bu mücadele, antik Roma arenalarını andırıyor. Fakat burada aslanlar yerine, siyasi argümanlar ve medya manipülasyonları mevcut.

Bazı çevreler, Tunç Soyer'i bu koltukta tutmak için adeta bir “Houdini” numarası yapıyorlar. Ellerinden gelen her hüneri sergiliyorlar; siyasi ilizyonlar, medya büyücülüğü, algı cambazlıkları...

 Fakat ne yazık ki, bu sihirbazlık numaraları her zaman seyirciyi tatmin etmeye yetmiyor.

Ve şimdi, sahne değişiyor, İzmir'in küçük ilçelerinde başlayan tartışmalar büyütülüyor. Bu yeni perdede, oyunun yönü CHP'nin genel başkanı Özgür Özel ve MYK üyelerine dönüyor. Amaç, Tunç Soyer'i tahtını korumak mı?

Bazı karanlık eller, işi "köpürtüp" AK Parti'nin ekmeğine yağ sürüyorlar. Ancak bu süreçte, Tunç Soyer'in adı dikkatlice saklanıyor. Adeta bir “siyasi Ninja” gibi, gölgelerde kalarak rakiplerini şaşırtmayı hedefliyor. Bu strateji, İzmir'in küçük ilçelerinden başlayarak, genel siyasi sahneye doğru büyük bir dalganın oluşmasına sebep oluyor.

Bu yazının sonunda, okuyucu şunu düşünmek zorunda kalıyor: Siyaset sahnesindeki bu ustalıkla yönetilen oyunlar, gerçekten de yöneticilerimizin en iyi yaptığı şey mi?

Yoksa bu koltuk sevdası, asıl önemli olan halkın ihtiyaçlarına hizmet etme görevini gölgede mi bırakıyor?

Ve en önemlisi, bu siyasi dövüş ringinde, gerçekten kazanan var mı?

Yoksa kazanan, sadece bir sonraki seçimde tekrar değişecek olan isimler ve yüzler mi?

 Ah, İzmir'im, güzel İzmir'im, senin bu kıymetli koltuğun etrafında dönen dönenceler, bizlere, siyasi arenanın asla sadece siyah ve beyazdan ibaret olmadığını hatırlatıyor.

İzmir'in siyasi sahnesi, bir dönemlerin şaşaalı Roma arenalarını andırıyor. Herkesin gözü, o kutsal koltukta. Bir zamanlar hatırlıyorum da Aziz Kocaoğlu'nun tahtını sarsmak için kılıçlar çekilmişti, şimdi ise Tunç Soyer'in koltuğu etrafında dönen dövüşler var.

Bu koltuk etrafında dönenler, sanki birer gladyatör; medya kuruluşları ise arenanın etrafında toplanmış seyirciler gibi.

Ama bu seyirciler, sadece izlemekle kalmıyor, oyunun gidişatını da belirliyorlar.

2019 yılında, Aziz Kocaoğlu'nun yeniden aday gösterilmediği vakitlerde başlayan bu macera, Tunç Soyer'in sahneye adım atmasıyla yeni bir boyut kazanmıştı.

O dönem bugünde konuşan Medya kuruluşları, Soyer'e yönelik eleştirilerde sınır tanımaz bir noktaya vardılar. "Soyer'in babasını mezardan çıkarıp üzerinde tepinmekmişlerdi." Bu medya kuruluşları eleştiri sınırlarını aşan bir dil kullanıldı. Ne oldu geçen zaman içinde bu medya kuruluşları geçen zaman içinde Soyer’e yakın olan isimler oldular…

Ve işte bu sahneden, beş yıl sonra, Tunç Soyer'in en büyük destekçileri olduklarına tanık oluyoruz.

Şimdi sahne değişti, yeni aktör Karşıyaka’dan İzmir büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Cemil Tugay adaylığını koyduğunda, dünün eleştirileri bugünün övgülerine dönüşüyor. Soyer'in koltukta kalması için aynı medya kuruluşları, bu kez Cemil Tugay'a yükleniyorlar.

"Acemi mi?" diye soranlar mı dersiniz, "5'li çete ile iş tutuyor" diyenler mi?

Seç, beğen, al.

İzmir'in siyasi sahnesinde yeni bir perde açılıyor, ama senaryo yine aynı.

Bu oyunun aslında ne kadar da "klasik" bir Türk filmine benzediğini görebiliriz. “Aktörler değişiyor, dekor değişiyor ama hikaye aynı.” Ve bu hikayenin merkezinde yatan gerçek, aslında Tunç Soyer'i veya başka birini o koltukta tutma çabası değil.

Mesele, koltuğun getirdiği güç ve bu güçten beslenenlerin, kendilerine düşen payı kaybetme korkusu.

Bu süreçte, gazetecilik etiğinin, kentin çıkarlarının unutulduğu, hatta hiçe sayıldığı bir döneme tanık oluyoruz. İzmir'in geleceği, bu senaryonun bir figüranı haline gelmiş durumda. Medya kuruluşları, menfaatleri uğruna kenti ateşe vermekten çekinmiyorlar. İzmir'in güzelliği, tarihi, kültürü, bir kenara atılıyor; önemli olan tek şey, o koltuktaki gücün kimin elinde kalacağı.

Sonuç olarak, İzmir'in siyasi sahnesi, bir yandan bizlere trajikomik bir tiyatro sunarken, diğer yandan da bir şehrin geleceğinin nasıl oyuncak haline getirilebileceğinin canlı bir örneğini sergiliyor. İzmir, bu senaryoların üstesinden gelebilecek mi, yoksa bu "dejavu" döngüsü sonsuza dek mi devam edecek? Belki de gerçek soru şu: İzmir ve İzmirliler, bu oyunun sonunu değiştirebilecek mi?

Yoksa perde, yine aynı finalle mi kapanacak?

İşte bu, tüm İzmir'in ve onu sevenlerin üzeri başlık yazabilir miyiz…

Ama şunu unutmamak gerekiyor. Bu kent, tarih boyunca kendi kaderini yazan, medeniyetler beşiği, direnişin ve umudun şehri. Ege'nin incisi, kara propagandaya pabuç bırakacak bir yer değil.

İzmirliler, bu oyunu çok iyi biliyor; sahne ışıkları altında kimin gerçek, kimin sahte olduğunu ayırt edebilecek kadar deneyimliler.

Yıllarca CHP'yi iktidara taşıyan bu şehir, yine aynı bilgelikle yoluna devam edecek. İzmir, Türkiye'nin bir aynası, farklılıkların, renklerin kucaklaştığı, özgürlüğün ve bağımsızlığın simgesi. Bu kentin insanları, kara propagandayı, manipülasyonu bir kenara itip, kendi geleceklerini belirleyecek güçte.

İzmir'in bu duruşu, bazı medya kuruluşlarının kara propagandasına en güzel cevap.

Medya oyunlarına gelmeyecek kadar bilinçli, kendi kararlarını verecek kadar özgür bir şehir İzmir.

 Ve zamanı geldiğinde, sandıkta vereceği kararla, tüm bu senaryoların üstünden bir çizgi çekecek, kendi hikayesini yazmaya devam edecek.

İşte bu yüzden, İzmir ve İzmirliler, yine kendi sesini duyuracak, kendi hikayesini kendi yazacak.

Ve unutmayın, İzmir'in gücü, sadece denizinin maviliğinde değil, insanlarının yüreğinde yatan umut ve inançta saklı. Bu oyunu İzmir kazanacak, çünkü İzmir, her zaman kendi hikayesi kendisi yazmıştır…

www.egepostasi.com