'Mavi Vatan'dan bir 'mumya' geçti

Türkiye’nin askerlerini ve Suriyeli milisleri çekmesi, üs edinme çabasından vazgeçmesi.

'Mavi Vatan'dan bir 'mumya' geçti
Fehim Taştekin

'Mavi Vatan'dan bir 'mumya' geçti

Mısır’ın Kızıldeniz havzası, Kuzey Afrika ve Arap Birliği’ndeki ağırlığı göz ardı edildi. Kahire-Ankara zıtlığının uzun vadede hayra alamet olmadığı artık daha iyi anlaşılıyor. Libya’da yakalanabilecek bir uyum belki kilidi açabilir. Ama Mısırlıların anladığı uyumun ilk maddesi Türkiye’nin askerlerini ve Suriyeli milisleri çekmesi, üs edinme çabasından vazgeçmesi. Kolay kolay gelmez bu uyum!

Bir süredir Doğu Akdeniz’deki enerji ve deniz yetki alanları kavgasının tam orta yerinde Mısır’ın ‘jest’ olarak algılanan bir tercihi üzerinden Türkiye’nin gücüne efsane yazanlar, Yunanistan’ın nasıl paniklediğinden bahsedenler, Kahire’yi yedeklediklerini zannedenler o jestin geri alınmasıyla ezilip büzüldüler. Yazık! Liderlik kadrosuyla, yorumcu takımıyla, emre amade zerzevatıyla bir ülke sabahtan akşama kadar kendi kendini kandırıyor, enerjisini tüketiyor.

Doğu Akdeniz’de el sıkışabilecekleri tek bir ülke bırakmadıkları için ‘değerli’ yalnızlıklarını tekraren hatırlatmanın artık bir albenisi de kalmadı. Bir anlık kendimizi gaflete salıp saraydakilerin “Zararın neresinden dönersek kârdır” noktasına geldiğini ya da yersiz-zamansız sert güç gösterisinin ters teptiğini idrak ettiğini düşünelim. Bunu düşündürten şey sıfır toplamlı bir oyundan sonra Yunanistan’la yeniden masaya dönmeleri, devamında Mısır ve İsrail’le yeni başlangıç için şirinlik yapmaya başlamalarıdır.

“Mısır yönetimi Yunanistan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile değil de Türkiye ile deniz yetki sınırları anlaşmasını imzalasaydı daha fazla alana sahip olacaktı” önermesini duyunca Mısır’ın kaçırdığı fırsatı fark edip nedametle aktörlerin aktörüne el uzatacağını umuyorlar. 7/24 televizyonlarda bu umut çiğneniyor.

***

Mısır 18 Şubat'ta Doğu Akdeniz’de hidrokarbon çalışmaları için ihaleye çıktı. İhale için belirlediği 18’inci parselde Türkiye'nin 18 Mart 2019’da BM’ye bildirdiği münhasır ekonomik bölge haritasını esas aldı. Bu hürmet, Kahire’nin Ankara’yla el sıkışmak istediğine yoruldu. Savunma Bakanı Hulusi Akar hemen "Bu çok önemli bir gelişme, devamını bekliyoruz… Önümüzdeki günlerde farklı gelişmeler olabilir” deyiverdi. Bu arada Akar, Mısır’dan jestin üzerine bir de Türkiye’nin önerilerine teveccüh beklerken ‘Mavi Vatan’ bayrağını askeri bir tatbikatla dosta düşmana göstermenin telaşındaydı. Hani “Doğu Akdeniz’de büyük oyunu bozacağım” derken yekpare bir karşı cephe yaratan, dahası Türkiye’yi bir tuzakla karşı karşıya bırakan muhteşem konsept.

Sonra bu konuda asıl konuşması gereken kişi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu şöyle buyurdu: “Mısır'la müzakere edebiliriz, ileride bir anlaşma imzalayabiliriz." Biraz daha okumuş haliyle sarayın sözcüsü İbrahim Kalın buna sos kattı: “Mısır, halen Arap dünyasının beyni ve kalbi.” Erdoğan bu beyin ve kalple 8 yıldır savaş halinde.

Evvela Mısır’la iki yıldır istihbarat düzeyinde bir temas olsa da Mısırlı kaynakların deniz yetki alanlarına ilişkin herhangi bir müzakerenin olmadığına dair açıklamalarını hatırlatalım. Benim konuştuğum iki kaynağın sözlerinden çıkardığım sonuç; Türk hükümeti kendi kendine gelin güvey oluyor. Müzakere bile yokken nasıl yakında anlaşma beklendiğini kimse anlayabilmiş değil. Erdoğan ve ekibi kamuoyunu etkilemeye çalışıyor. Mısır tarafında işe yaradığı söylenemez. Hatta kimi Mısırlı yorumcular “Türkiye’nin Mısır’a olan ihtiyacı Mısır’ın Türkiye’ye olan ihtiyacından çok fazla. Mısır’ın eli güçlendi” diyor.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, 8 Mart’ta Kahire’ye uçarken ne denli panik içinde olduğunu da Türk medyasından okuyoruz. Ama ‘panikleyen’ adamın Kahire’den aldığı sonuç öylesine bir çaresizliğin ürünü sayılmaz. Dendias, Mısırlı mevkidaşı Samih Şükri ile görüştükten sonra Kathimerini gazetesi yeni bir harita yayımladı. Orada gördük ki 18’inci parselin yarısı uçmuş. Ankara’yı heyecanlandıran şu yarı.

***

Konuyu yakından takip eden uluslararası ilişkiler analisti Aydın Sezer vatandaşa bol köpüklü Mavi Vatan ülküsü satan kanallarda değil ama öteki mecralarda akıldışı siyasetin sonuçlarını anlatıp duruyor. Anlayana!

Bir de ben ne anladığımı buraya dökeyim:

Mısır, 28 derece boylamın batısında Yunanistan’la, 30 derece boylamın doğusunda Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile deniz yetki sınırları anlaşmaları imzaladı. Ortada (28-30 boylamları) dar bir koridor kaldı. Mısır, Yunan ve Rumlarla anlaştığı sınırlarda ihaleye çıktı. Bir tek 18’inci parsel 28’in doğusundan bir parça içeriyordu. Bu parça Mısır-Yunanistan anlaşmasının dışında kalan alanda. Ancak burada çizginin Türkiye’nin ilan ettiği sınıra göre çizilmesi Kahire’nin 28 ve 30 derece boylamlarda Yunanistan’ın tezini benimsemediği anlamına geliyordu. 2003’ten beri Kahire, Meis Adası'nın kıta sahanlığının olamayacağı görüşüyle Türkiye ile aynı tezde buluşuyordu. Bu tutumun sürmesi Ankara’da sevinç, Atina’da burukluk yarattı. Lakin heyecan yaratan o parça haritadan silindi. Bu geri adımla Mısır Yunanistan’ın Meis tezine prim vermiş oldu ya da bu meseleyi Türkiye ile olası pazarlıklara bırakmayı tercih etti.

Belki hükümet sıkışıp kaldığı 28-30 boylamlarında Kahire ile anlaşırsa Yunanistan’ın önünü kesip oyunu bozmuş olacağını hesap ediyor. Ama bu hesap da büyük bir tuzak içeriyor. Sezer’in uyarıları bir kenara Mavi Vatan’ın fikir babası Tümamiral Cihat Yaycı da aynı tehlikeye işaret eder hale gelmiş. O nokta şu: Mısır’la 28’in batısı ile 30’un doğusunu kapsamayan bir anlaşma olursa Türkiye büyük bir kayıp yaşayacak. Hatta Yaycı, Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşmayı kendi elleriyle çökertmiş olacağını söylüyor. Bu mimarın ağzından bir iflas ilanıdır aynı zamanda.

***

Ankara’dan bakınca Kahire’nin tutturduğu yol kendi çıkarlarına aykırı, mantık dışı. Peki, bu mantıksızlığın oluşumunda Ankara’nın izlediği siyasetin payı yok mu? Mısır da İsrail de hem Türkiye’yi gözettikleri ve hem de kendi çıkarlarına uygun düştüğü için Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile deniz yetki alanları anlaşmasını imzalamıyordu. Erdoğan Filistin’e dair slogan siyasetiyle İsrail’i, Müslüman Kardeşler’e hamilik çabasıyla Mısır’ı Rumlarla anlaşmaya itti. Türkiye’nin bölünmüş Libya’nın bir tarafıyla yaptığı ve hukuki geçerliliği sallantıda olan tartışmalı anlaşma da Mısır ile Yunanistan’ın el sıkışmasını sağladı. Aynı şekilde Yunanistan, İtalya ile 50 yıldır çözemediği sorunu aradan çıkardı. Özetle Erdoğan’ın oyun bozuculuğu hasımları için hayırlara vesile oldu. Türkiye’nin fiilen savaş halinde olduğu Suriye de Rumlarla anlaşırsa hepten şah mat durumu oluşacak. Şimdi eğri oturup doğru sormak lazım: Türkiye hangi oyunu bozdu?

Bu ülkeler yaptıkları anlaşmaları neyin karşılığında çöpe atıp Türkiye ile masaya oturacak? Bu mümkün mü? Belki Türkiye’nin Libya başta olmak üzere bölge siyasetinde iddialarından vazgeçmesini değerli bulup farklı bir açılım geliştirebilir. Ama bu ihtimali besleyen bir değişim gözlenmiyor. Mısır ve ortakları geri adım atmazsa geriye ne kalıyor? Uluslararası yargı ya da savaş. Bana öyle geliyor ki bu Mavi Vatan aşkı yanlış politikaların yol açtığı hezimetleri gizlemek için köpürtülüp duruyor.

***

Evet, ilişkileri düzeltme gereği kendini dayatıyor. Ama bunun için beklenen adımlar atılmıyor. Kahire’nin şartları açık: Türkiye Müslüman Kardeşler’in bir üssüne dönüşmesin; aranan kişiler ya teslim edilsin ya da üçüncü bir ülkeye gönderilsin, Devlet Başkanı Abdulfettah el Sisi’nin meşruiyetini sorgulayan siyasete son verilsin. Arap kaynaklara bakılırsa bunlar bir süre önce iki ülke istihbaratçılarının Cezayir buluşmasında da dile getirildi. Fakat Mısırlı kaynaklara göre Türkiye aranan isimlere vatandaşlık vererek iyice korumaya aldı. Bu da Mısır tarafında ciddi bir rahatsızlığa ve güvensizliğe yol açtı.

İktidar cenahı bir taraftan da ‘rabia’ simgeselliğinin siyasete geçirilmesini ilkeli olmakla izah ediyor. Erdoğan’ı Sudan’da darbeci ve savaş suçlusu Ömer el Beşir’e ‘kardeş’, Sisi’ye ‘düşman’ yapan ilkesellik!

Müslüman Kardeşler’le ilgili kriz, uzlaşmazlık uzadıkça büyük resimde daha küçük bir parçaya dönüşüyor. Mısır, Ankara’nın Kuzey Afrika ve Kızıldeniz siyasetinden dolayı kuşatılmışlık hissi yaşıyor. Türkiye-Etiyopya yakınlaşması Kahire’yi huylandırıyor. Sudan’da Beşir’in gitmesiyle Hartum’un ekseni Kahire açısından daha makul hale geldi. Ki Sisi geçen cumartesi Hartum’u ziyaret ederek yeni bir başlangıç da yaptı. Libya’da ise geçiş sürecini yönetecek hükümetin seçilmesinde Türkiye ile zıtlaşmaktan kaçınsa da Mısır kendi oyununu oynuyor. Bütün hedefi Türk nüfuzunu kesmek. Libya’da yeni mutabakat hükümeti daha kurulmadan Trablus’taki Türkiye destekli kanatları yakın plana aldı. Doğu güçlerinden yana olmasına rağmen Libyalılar arası görüşmelere ev sahipliği yapmayı başardı. Trablus’ta büyükelçiliğini açıp doğrudan hava koridorunu yeniden kurdu. Hatta Libya’nın Müslüman Kardeşleri de Mısır’a verdikleri güvencelerle farklı bir pozisyona kaydı. Mısır’ın öncelikli hedefi Türkiye’nin askeri üs edinmesini önlemek. Bu konuyu geçiş dönemini bozacak şekilde öne çıkarmasalar da seçim sonrası yeni parlamento ve hükümet oluşunca bütün kartlarını kullanacaktır. Mısır’ın Libya’ya asılmasında yeni bir faktör daha devreye giriyor: Mısır’ın hedefi Doğu Akdeniz’den çıkacak doğalgazı aşırı maliyetli ve Kıbrıs-Girit aktarmalı EastMed yerine Libya üzerinden Avrupa’ya taşımak. İddia büyüyor.

Mısır bir taraftan Suudi Arabistan öteki taraftan Afrika’da Türk etkisine karşı harekete geçmiş durumda. The New Arab’a göre Mısır İstihbarat Servisi Başkanı Abbas Kamil geçen ay Çad ve Nijer’i ziyaret edip askeri işbirliği önerdi. Bu iki ziyarette temel motivasyon Türkiye’nin önünü kesmek. Girişime Fransa ve Almanya da destek veriyor.

Mısır’ın Kızıldeniz havzası, Kuzey Afrika ve Arap Birliği’ndeki ağırlığı göz ardı edildi. Kahire-Ankara zıtlığının uzun vadede hayra alamet olmadığı artık daha iyi anlaşılıyor. Libya’da yakalanabilecek bir uyum belki kilidi açabilir. Ama Mısırlıların anladığı uyumun ilk maddesi Türkiye’nin askerlerini ve Suriyeli milisleri çekmesi, üs edinme çabasından vazgeçmesi. Kolay kolay gelmez bu uyum!

  
 

Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de dış politika programları yaptı. Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.

DUVAR