MHP lideri Devlet Bahçeli: Güvenli bölgenin kontrolü Türkiye'de olmalı

MHP lideri Devlet Bahçeli: Güvenli bölgenin kontrolü Türkiye'de olmalı

MHP lideri Bahçeli, Fırat'ın doğusunda 35 kilometre derinliğinde güvenli bölge istedi, Barış Akademisyenleri'ne ilişkin hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi'ni eleştirdi.

 

DUVAR – MHP lideri Devlet Bahçeli bir basın toplantısı ile gündeme dair açıklamalar yaptı. ABD ile anlaşılan Fırat’ın doğusundaki güvenli bölgede kontrolün Türkiye’de olmasını isteyen Bahçeli, ilk kademe mahkemeyi Anayasa Mahkemesi’nin Barış Akademisyenleri davasında verdiği hak ihlali kararına uymamasını istedi. Devlet Bahçeli, İYİ Parti’deki eski MHP’lilere 1 Ağustos’ta yaptığı ‘geri dönün’ çağrısına İYİ Parti’nin sosyal medya hesabından Meral Akşener’in kahkaha attığı bir video ile yanıt verilmesine de, “Son gülen iyi güler” yorumunu yaptı.

Bahçeli gazetecilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la evinde yaptığı görüşmede masaya hangi konuların geldiği şeklindeki soruya, “Evde masa yoktu” yanıtını, Ali Babacan’ın kuracağı partiyle ilgili soruya ise, “104. parti olur” yanıtını verdi.

 

Bahçeli’nin açıklamalarından başlıklar şöyle:

BİR AYAK DOĞU’YA BİR AYAK BATI’YA BASMALI: Dışişleri Bakanı’nın açıkladığı yeniden Asya açılımını önemsemekle birlikte bir ayağımızla Doğu’ya bir ayağımızla Batı’ya basmak en iyi cevap olacaktır. Dünya üzerinde düşük ve yüksek yoğunluklu çatışma, anlaşmazlık yaşanan ülkelerin tamamı Türk coğrafyası ile yakınlığı vardır. 52 ülkede kriz ve çatışma devam etmektedir. Bir kısmında dönem dönem silahlı çatışmalar yaşanmaktadır. İsraf diz boyu, kontrolsüz tamahkârlık korkunç boyutlardadır. Yüz milyonlarca insanın boğazından bir lokma zorla geçerken, bir grup sefa sürmektedir. Müslüman nüfusun artışından korkan çürük Haçlı kafası, İslam’ın sorgulanması, tahribini projelendirmektedir. Kapanmamış hesaplar her fırsatta tedavüle sokulmaktadır. İslam toplumlarının adalet, huzur ve istikrar içinde nasıl yaşadığı, aklı, vicdanı ve basireti olan her insanın kabulüdür. Özellikle Roma Kulübü’nün 1972’de yayımlanan raporda Hıristiyan nüfusun Müslümanları geçeceği açıklanmıştır. Orta Doğu’ya müdahalenin nedenlerini uzaklarda aramaya gerek yoktur.

GÜVENLİ BÖLGE SADECE TÜRKİYE’Yİ KORUMAYACAK: İdlib mayın tarlası gibidir. Çevremiz zifiri karanlıktır. Ülkemizi terörizmle susturacağını sanan gafiller çok yakında anlayacaklardır. Terör örgütleri yaptırım baskıları, darbe girişimleri Türk milletini haklı davasından döndüremeyecektir. Türk milleti mazlumların umut ışığıdır. Türkiye bölgesinde parlayan yıldızdır, uyanmış bir devdir. Terör örgütlerine kim yardım ve yataklık yapanlar Türk milleti ile tanışacaktır. Dost ve müttefiklerin şaibesiz desteği çok önemlidir. Sınırlarımızı emniyete alacak şekilde yapılacak güvenli bölge zaruri ve önemlidir. Sadece Türkiye’yi değil bölgeyi de koruyacaktır. ABD, müttefiklik ahlakı ile çelişmemelidir. Ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar için yeni bir hayat hızla sağlanmalıdır. Buranın denetimi Türkiye tarafından sağlanmalıdır. ABD, Türkiye’yi anlamalı; sevmiyorsa da saygı duymalıdır. YPG’ye silah vermekten vazgeçmelidir. Güvenli bölge ABD’nin lütfu değildir. Türkiye güvenli bölge ile kardeşliğin, bütünlüğün yanında olduğunu göstermiştir. Müzakerelerin uzaması, güvenli bölgenin derinlik mesafesiyle ilgili görüş ve yaklaşım farklılıkları terör örgütü PKK/YPG’ye elbette zaman kazandırmıştır. 30 Temmuz 2019 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Kararı’nda vurgulandığı gibi, Suriye sınırı boyunca var olan otorite boşluğunun ülkemizi hedefine alan tehdide dönüştüğü, bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi amacıyla bir barış koridorunun inşası gündeme alınmıştır. Türkiye güvenli bölge talep ve tasavvuruyla huzurun, güvenliğin, istikrarın, barışın, bütünlüğün, kardeşliğin yanında; bölücünün, zalimin, hainin, cani emellerin karşısında olduğunu göstermiştir.

 

ABD’NİN AĞZINA BAKAMAYIZ: Fırat’ın doğusunda terör örgütü PKK/YPG’nin tutunmasına asla müsaade edilmemesi gerektiğine gönülden inanıyoruz. ABD’nin ağzına bakamayız. Acaba ne der diye hesap edemeyiz. Biz millet ne der ona bakmalıyız. Biz milli beka neyi gerektiriyor ona dikkat etmeliyiz. CHP’nin Fırat’ın doğusu için barışçı yaklaşımlar ve diyaloglar önermesi müflis ve teslimiyetçi bir dildir. Söylenmek istenen nedir? Hangi barışçı yaklaşımlar izlenecektir? Nasıl bir diyalog kurulacaktır? PKK/YPG’yle masa mı kurulsun, CHP bunu mu istiyor? Fırat’ın doğusunda ihanet var, rezalet var, düşman var, Türk’e kefen biçen alçaklar var. Bunlarla ilgili ne tür bir diyalog teklif ediliyor? Bu nasıl bir acziyettir, nasıl bir köhneliktir, nasıl bir zafiyettir? HDP’li temelsiz şahıs ise savaş politikalarından vazgeçilsin diye utanmadan çağrı yapıyor. Bu köksüz, Kürtlerle barışmanın yolunu arayın diye fitne yayıyor. Kürt kökenli kardeşlerimizle küslük yoktur ki barış olsun. HDP Türk ve Türkiye düşmanlarının içimizdeki sızıntısıdır. CHP’den bu sızıntıdan beslenen siyasi sızıdır. İP’ten bahsetmeye gerek bile yoktur, çünkü hepsi aynı zillet çuvalının dibinde kaynaşmış, kucaklaşmıştır. CHP-HDP Fırat’ın doğusundaki terör inlerinde fikren ve gıyaben buluşmuşlar, Türkiye’nin terörle mücadelesini engellemek, havayı zehirlemek amacıyla devreye girmişlerdir. Bunlar yalanın, riyanın, bölücülüğün, istismarın çıbanbaşlarıdır. PKK ormanları yakarken çıtını çıkarmayan, hatta sinsi sinsi gülümseyen bölücü HDP’nin, Kaz Dağları’nda su ve vicdan nöbetine girmesi ise tiyatrodur, masaldır, aldatmadır. Farklı ve maksatlı bir hazırlığın varlığına işarettir. Biz ormanlarımızın yok edilmesini asla doğru bulmayız. Ancak PKK/HDP’nin taraf olduğu bir yerde de bit yeniği olduğuna inanırız.

11 Ocak 2016 tarihinde, bin 128 sözde akademisyenin imzasıyla 2015 ve 2016 yıllarında ülkemizin doğu ve güneydoğusunda terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisiyle aşağılanmıştı. Takip eden süre içinde nihai imzacı sayısı 2 bin 200’ü aşmıştı. Yurt içinden ve yurt dışından sözde akademisyen ve entelektüellerin imza attığı PKK bildirisinde sokağa çıkma yasakları eleştirilmiş, devlet katliamcı olarak gösterilmişti. Anayasa Mahkemesi de, İstanbul 32.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 4 Nisan 2018’de verdiği kararda hak ihlali olduğunu 26 Temmuz 2019 tarihinde açıklamıştır. Anayasal düzeni yıkmak için kan döken, eylem yapan bir terör örgütüne destek olan sözde akademisyenlerle ilgili verilen cezaların neresinde hak ihlali vardır? Bunlar haklı değil, haysiyetsizdir. Bu nasıl bir haktır? Bu halde hak nedir, nasıl tarif edilecektir? Hainlerle ilgili hak ihlali kararı verenler maşeri vicdanda vebal altındadır. Geldiğimiz bu aşamada Anayasa Mahkemesi’nin bu hak ihlali kararına ilk derece mahkemesinin riayet etmemesi adaletin ruhuyla çelişmeyecektir.

SON GÜLEN İYİ GÜLER: Milliyetçi Hareket Partisi’nden bir vesile ve sebeple koparak İP’e katılan kardeşlerimi birliğe, beraberliğe, kucaklaşmaya davet etmiştim. Fiziken değilse bile aklen ve fikren aramızda olan, gönlü ve yüreği bizimle beraber olan dava arkadaşlarımızın yuvaya dönüşlerini temenni etmiştim. Hamd olsun bu çağrı ve davetim geniş yankı uyandırdı. Yaptığım çağrıya küstahça ve kahkahayla cevap verenler günü geldiğinde son gülenin iyi güleceğini ağlayarak, rezil rüsva olarak öğreneceklerdir. Siyasetin doğası gereği bazen küslük, bazen kırgınlık, bazen de kızgınlık yaşanabilmektedir. İP’te milliyetçi ve ülkücünün yeri yoktur. Hakikaten de İP’in yönetiminin bunu teyit etmesi, ülkücüleri kenara itmesi hazin bir vakıa olarak karşımızdadır. İP kozmopolit, icazetli, fikirsiz, hedefsiz, sadece MHP’den intikam almak üzere kurulmuş hastalıklı siyasi bünyedir. Ülküsü olanın, Ülkücüyüm diyenin İP’te işi olamaz. Türk ve Türkiye sevdası olanların fitne-fesatla yolu kesişemez. İP’in 4. Olağanüstü Kongresi’nde çarşaf liste dediler, demokrasi dediler, ayarlanmış ve planlanmış anahtar listeyi 239 kişinin içine özenle ve kurnazca yerleştirdiler. Ülkücüler dışlandı, ülkücüyüm diyenler yok sayıldı. İP’in Başkanı Türk milletine yalan söyledi, delegelerini yüzsüzce aldattı. Demokrasi değil demogoji sahneye çıktı.

 

GAZETEDUVAR.COM.TR