Milat meselesi ve yetkisiz af ilanı!

Karayılan "Ben PKK'den istifa ettim, artık alakam yok" derse, cezai takibattan kurtulacak mı?

Milat meselesi ve yetkisiz af ilanı!

Mehmet Y. Yılmaz :Milat meselesi ve yetkisiz af ilanı!

Karayılan "Ben PKK'den istifa ettim, artık alakam yok" derse, cezai takibattan kurtulacak mı? Onun öyle demesiyle, zamanında FETÖ içinde yönetici pozisyonlarda da bulunmuş birisinin "17 – 25 Aralık'tan sonra yollarımı ayırdım" demesi arasında bir fark yoktur

Fetullahçı çete ile mücadelede "milat" olarak kabul edilen bir tarih var.

Bu tarihe kadar, bu örgütün yöneticisi, üyesi ya da "yardım ve yataklık edeni" olarak ne yapmış ne tür işlere bulaşmış olursanız olun, bu tarihten sonra ilişkinizi kestiğinizi bir şekilde gösterebiliyorsanız, o güne kadar işlenmiş suçlardan da kurtulmuş oluyorsunuz.

Bu tarihi hepimiz biliyoruz: 17 – 25 Aralık 2013!

Bu tarihte iki ortak arasındaki çatışma su yüzüne çıktı, ayakkabı kutularında, evlerde saklanan ve sabahlara kadar dağıtıla dağıtıla "sıfırlanamayan" paralar ortalığa saçıldı.

Anladık ki örgüt, meşru hükümeti devirmek için bilgi toplamış.

O güne kadar örgüte "ne istediyse veren" iktidar da o günden itibaren mücadele etmeye karar vermiş!

Onun için bu tarih "milat" olarak kabul ediliyor.

Bu tarihten sonra örgütle ilişkiniz olmadıysa, her türlü suçtan muaf sayılıyorsunuz.

Buna kim karar verdi: O tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan!

Böyle bir yetkisi var mıydı? Hayır, yoktu.

O yaptı, mahkemeler ve savcılar da bu tarihi ilan edilmemiş bir "af tarihi" olarak kabul edip, ona göre işlem yaptılar.

Ortaya çok ciddi bir yetki aşımı ve hatta yetki gaspı çıkmış bulunuyor.

Anayasa'ya göre böyle bir af ilan etme yetkisi TBMM'ye ait.

Hükümetin ya da mahkemelerin böyle bir af ilan etme hakkı da yok, yetkisi de yok.

Oysa TBMM'deki çoğunlukları, böyle bir af kanunu çıkarmaya yeterliydi.

Bunu yapmadılar, sahip olmadıkları bir yetkiyi kullandılar ve o günden beri de Recep Tayyip Erdoğan'ın tayin ettiği bu tarih, bazı mahkeme kararlarında ve Yargıtay kararlarında da milat olarak kabul edildi.

Şimdi şu sorunun yanıtını verelim:

  • Devlet içinde örgütlenen, iktidarı yasa dışı yollarla ele geçirmeyi hedefleyen bir gizli örgüte üyelik ne zaman sona erer?
  • Bu sona eriş, yasal takibattan kurtulmak için yeterli midir?

Bir gizli örgüt içinde hiç bulunmadım ama gizli örgüt üyeliğine kendiniz karar verseniz bile ayrılmaya kendiniz karar veremezsiniz.

Mafya filmlerinden filan da biliyoruz.

Bir istifa dilekçesi yazarak, böyle gizli örgütlerden ayrılamazsınız.

Diyelim bir yolunu buldunuz ve örgüt ile yollarınızı ayırmayı başardınız, bu bir hukuki sonuç doğurmaz.

Hukuki sonuç doğması için bir savcıya gitmeli, itirafçı olmalı, gizli örgütün faaliyetlerini, çalışma biçimlerini ve bilebildiğiniz üyelerinin kimler olduğunu açıklamalısınız.

Ancak o vakit gizli örgütten ayrılmış olmanızın bir hukuki sonucu olur.

Bu yoksa, siz istediğiniz kadar ben ayrıldım deyin, kanun nezdinde ayrılmış sayılmazsınız. Elbette cezanız fiilen devam edenler kadar olmaz ama üyeymiş gibi cezalandırılırsınız.

Mesela Karayılan "Ben PKK'den istifa ettim, artık alakam yok" derse, cezai takibattan kurtulacak mı?

Onun öyle demesiyle, zamanında FETÖ içinde yönetici pozisyonlarda da bulunmuş birisinin "17 – 25 Aralık'tan sonra yollarımı ayırdım" demesi arasında bir fark yoktur.

17 – 25 Aralık'ı kendileri için milat ilan edip, çeteyle ilişkisini kesenlerin sayısı hiç de az değil.

Peki bunların kaçı örgütün amaçları, örgütlenme biçimi, gizli imamların kimlikleri, emir komuta zincirinin halkaları gibi konularda itirafçı oldu?

Bunlar yasal süreçlerden geçmiş olsalardı, TSK ve polisteki gizli imamları daha önce açığa çıkarmak ve takip etmek, belki de darbe girişimini önlemek mümkün olur muydu?

17 - 25 Aralık sürecinde konuşma tapeleri ve bazı fotoğraflar eşliğinde yolsuzluk iddialarıyla suçlanan ve dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun "yargılanmayı kendilerinin talep etmelerini" önerdiği dört bakan Egemen Bağış, Muammer Güler, Zafer Çağlayan ve Erdoğan Bayraktar'ın Yüce Divan'da yargılanmaları yolundaki önerge, 20 Ocak 2015'te TBMM Genel Kurulu'nda AKP'lilerin oylarıyla reddedildi.

Yanıtı vermek kolay değil ama örgütün gizli şeması ve amaçları 15 Temmuz'daki darbe girişiminden önce çözümlenebilir, MİT, polis ve askeri istihbarat gerekli önlemleri zamanında alabilirdi.

Öte yandan bir garip itirafçılık müessesesi de aynı şekilde "icat edildi"!

Polis operasyon yapıyor, bir grup Fetullahçı çete üyesini yakalıyor. İçlerinden bazıları bunun üzerine "itirafçı" olup, hukuki soruşturmadan kurtuluyor.

Yakalanmasaydı asla itirafçı filan olmayacaktı oysa.

Bir suça tanıklık edip, bir suç örgütünün içinde yer alıp, yakalanıncaya kadar beklemek ne anlama gelir?

Bir tek anlama gelir: Yakalanmazsanız, o çeteye bağlılığınız devam ediyor demektir.

İtirafçı olmak, yakalanmadan önce savcıya gidip bildiklerini anlatmak ve örgütün çözülmesini hızlandırmak ile mümkün olabilir.

Bu örgüt, devleti ele geçirme planlarını 17 – 25 Aralık'tan sonra yapmadı.

Başından beri bu işin planlaması içindeydiler. KPSS sorularını bu amaçla çalıp, kendi üyelerini devlet memuriyetlerine soktular. Kendi adamlarını terfi ettirdiler. Asker içinde kumpas davalarıyla ordunun iç hiyerarşisini kendi lehlerine değiştirdiler.

"Siyasi otoriteye istedikleri kanunları çıkarttırarak" ordudaki tasfiye sürecini hızlandırdılar, kendi adamlarını üst görevlere getirebildiler.

17 – 25 Aralık'ta "ben yolumu ayırdım" diyenlerin bir bölümü, bütün bu süreçlerin içinde yer aldılar.

Bank Asya'ya maaşı yatırıldı diye, sendikaya üye oldu diye bazı insanlar, örgütün hiyerarşik yapısı içinde yer almadıkları halde hayat boyu lekelendiler, haklarından yoksun kaldılar.

Oysa bu yapı içinde yer aldığı ve örgütün her türlü planını bildikleri halde seslerini çıkarmadan oturanlar, sırf 17 – 25 Aralık'ta Erdoğan'ın yanında durdular diye affedilmiş oldular.

Günün birinde Türkiye'de hukuk yeniden egemen olursa, bu defterlerin açılacağını ve zamanında örgütü ele vermeden, susup, oturanlardan hesap sorulabileceğini ümit edelim.