Milliyetçi-muhafazakâr cephe genişlerken CHP yalnızlaştırılmaya çalışılıyor

CHP yalnızlaştırılmaya çalışılıyor

Milliyetçi-muhafazakâr cephe genişlerken CHP yalnızlaştırılmaya çalışılıyor

Milliyetçi-muhafazakâr cephe genişlerken CHP yalnızlaştırılmaya çalışılıyor

MURAT SABUNCU YAZDI

Adına ister lig ister cephe diyelim, Türkiye’de (dünyadakine de benzer) hiç eksilmeyen milliyetçi rüzgârın daha sert eseceği, siyasetin şeklini belirleyeceği bir döneme giriliyor

2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesinde ortada şöyle bir tablo vardı. Bir tarafta AKP’nin başını çektiği muhafazakâr tabanı kuvvetli ama her geçen gün milliyetçi dili merkezileşen ana omurga… O omurgayı yer yer şekilleyen, şekillerken bir yandan devlete yer eden ana ortak; MHP. Oyunu artıramasa da BBP. Oy hesabı ile son dakika iş birliği yapılan muhafazakâr Yeniden Refah ve Kürt kesiminde muhafazakâr kesimi temsil eden-etmesi istenen HÜDA-PAR. Toplamı Cumhur İttifakı…

Diğer tarafta sosyal demokrat CHP’nin başını çektiği ana omurga. O omurganın en büyük parçası; CHP ile seçmen-fikir geçişkenliği olan ‘şehirli milliyetçiler’ olarak da tarif edilen İYİ Parti. AKP’den kopan isimlerden oluşan biri muhafazakâr (Gelecek) biri liberal (DEVA) partiler. Milli Görüş’ün temsilcisi Saadet Partisi. Bir de Demokrat Parti. Yani Millet İttifakı…

Ve sol-sosyalist-Kürt Hareketi’nin birleşenleri: TİP, EMEP, Yeşil Sol (eski HDP, yeni DEM), Emek İttifakı.  

Tabii Ata İttifakı’nı, başını Zafer Partisi’nin çektiği, seçimin ilk turundan sonra Ümit Özdağ’ın Millet İttifakı’na, Ata İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın Cumhur İttifakı’na destek verdiği milliyetçiliğin uç noktasını unutmamak gerekiyor.

Yarışan tüm gruplara ama özellikle oy anlamında öne çıkan iki ittifaka, Cumhur ve Millet İttifakı’nın ideolojik yapısına baktığımızda karşımızda tam ortadan ikiye bölünmüş bir Türkiye görmüyorduk. Yani bir yanda milliyetçi-muhafazakârlar öte yandan sol-sosyalistler yoktu. Özellikle muhalefet cephesinde, ana fikri-mücadele zemini ‘farklılar’ın bir arada demokrasi mücadelesi verdiği bir yapı oluşmuştu. Kutuplaşma ekseni ‘demokrasi anlayışı, yönetim şekli, dinden beka söylemine farklı yorumların tartışma alanlarından’ oluşuyordu.

2023 seçimleri sonrası özellikle muhalefet tarafında yaşananlar bugün başka bir tablo çıkarıyor karşımıza. CHP içinde genel başkan değişimiyle sonuçlanan ama şu anki liderlik, yönetim şeklinden seçimler için aday belirlemeye suların durulmadığı bir yapı. İYİ Parti’nin, başta CHP olmak üzere eski ortaklarıyla ipleri atarak, yer yer sert cümlelerle hedefe koyarak seçimlere yalnız gireceğini açıklaması. Dilin merkez yerine milliyetçi söyleme kayması, partide daha merkezde yer alan isimlerin -Bahadır Erdem gibi- istifası. Gelecek Partisi’nde muhafazakâr yapıyı dengeleyen isimlerin -Kerim Rota-Serkan Özcan gibi- partideki görevlerinden ayrılması. Saadet Partisi ile Meclis’te kurulan gruba DEVA’nın katılmaması. Her üç partinin de etkinliği, ilerideki yapıları, varlıklarıyla ilgili soru işaretleri. DEM Parti’de yönetim değişimi. TİP ile 2023 seçimleri öncesi başlayan ayrılığın hala tam olarak onarılamamış olması.  

İktidar tarafında neredeyse tamamen kaynaşmış-iç içe geçmiş bir yapı var. Elbette görüş ayrılıkları var ancak bunlar iki liderin baş başa görüşmesiyle (Erdoğan-Bahçeli) bir şekilde aşılıyor. Bazen öyle konular ‘aşılıyor ki’ bunun ağır etkilerini ilerleyen süreçlerde acı şekilde toplumca yaşıyoruz. MHP’nin kalması için uğraştığı eski İçişleri Bakanı’ndan izne çıkarılan Sinan Ateş dosyası savcısına. Ya da ortaklaşa bir şekilde Anayasa’nın kimi maddelerinin uygulanmamasına dair ‘kurumlara’ verilen açık-üstü kapalı desteğe.

AKP ve MHP birlikteliği ve eski-yeni etrafındaki kümelenmeler sadece seçimlerle sınırlı olacak gibi gözükmüyor. Son dönemde PKK’nın saldırılarını artırmasıyla ülkede oluşan psikolojik hava da iktidarın yanında daha kolay bir şekilde var olabilmenin yolunu açıyor. İYİ Parti’nin sadece seçimlerle sınırlı kalmayacağı anlaşılan iktidara yakın yeni bir yola girdiği düşünülebilir. Millet İttifakı’nda bir arada kamuoyunu etkileme anlamında daha etkin olabilen muhafazakâr partilerin de ulaşabildikleri kitle azalıyor, etki alanı zayıflıyor. Geriye, en organize-şu an itibariyle muhalefetteki en büyük parti olarak CHP kalıyor. Tayyip Erdoğan’ın bu seçimler ve sonrasında CHP’nin yalnızlaştırılması yolunda çaba sarf edeceği ortada. DEM’i kriminalize etme yolunda özellikle ortağı MHP yoluyla hayli yol almış Erdoğan, CHP’yi de eski ortaklarından uzaklaştırarak ya da ortaklarını güçsüzleştirerek-yanına çekerek yalnız bırakma konusunda mesafe kat etmiş gözüküyor. CHP, bir yandan yeni yönetimin sancıları öte yandan iktidarın yalnızlaştırma operasyonları ile uğraşıyor. Tüm bunlara karşı topluma yeni bir umut, yeni bir yol haritası önermeye çalışıyor.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken aklımda AKP’li Tuğrul Türkeş’in 2023 seçimleri sırasında yazdığı bir yazı var. Değişik partilerde olsalar da ortak bir ideali destekleyecek ‘milliyetçiler’den bahsetmiş, seçimin galibini Türk milliyetçileri olarak ilan etmiş, bir ‘lig’ çatısı altında toplanma önermişti.   

Daha geriye gidersek 1970’li yıllara Milliyetçi Cephe hükümetleri de gelebilir aklımıza. AP, CGP, MSP ve MHP’nin oluşturduğu. 18 Aralık 1974’te CGP Lideri Turhan Feyzioğlu’nun okuduğu bildiriyle kamuoyuna açıklanan ‘cephenin’ ilham kaynağı ‘milliyetçilik-muhafazakâr değerler’ olarak tarif edilmişti. (Feroz Ahmad-Demokrasi Sürecinde Türkiye).

Adına ister lig ister cephe diyelim, Türkiye’de (dünyadakine de benzer) hiç eksilmeyen milliyetçi rüzgârın daha sert eseceği, siyasetin şeklini belirleyeceği bir döneme giriliyor. Bu kez Türkiye önümüzdeki seçimlere; bir yanda ‘milliyetçi-muhafazakâr değerleri söyleminin merkezine oturtmuş’ çoğu iktidar etrafında yer tutmuş siyasal partiler ile diğer yanda ‘sol-sosyal demokrat değerleri öne çıkarmaya çalışan ama zaman zaman ülkedeki egemen dilin etkisine kendini kaptıran’ ana muhalefet CHP ile sosyalist partiler ve Kürt Hareketi’nin çok az yerde iş birliği yapacak gözüktüğü bir konjonktürde giriyor. Ülkeyi iki ana ideolojik eksene bölme riski, farklılıkların bir arada ortak bir demokrasi zemini için bile bir araya gelemeyecek olması endişe verici. Önümüzdeki günler Türkiye’nin gideceği yön açısından da çok önemli-zorlu bir sürecin memleketi beklediğini gösteriyor.  

MURAT SABUNCU / T24