Müslüm Doğan: Davutoğlu 2015'te HDP'ye koalisyon teklif etti

HDP'nin devamı gibi algılanmaktan çekiniyor musunuz? Böyle bir kaygınız var mı?

Müslüm Doğan: Davutoğlu 2015'te HDP'ye koalisyon teklif etti

Müslüm Doğan: Davutoğlu 2015'te HDP'ye koalisyon teklif etti

Haziran 2015'te kurulan seçim hükümetinde bakan olarak görev alan eski HDP'li Müslüm Doğan, dönemin AKP'li Başbakanı Davutoğlu'nun o dönemde HDP'ye koalisyon teklifi getirdiğini söyledi.

AKP'nin tek başına iktidarı kaybettiği Haziran 2015 seçimlerinin ardından kurulan seçim hükümetinde Kalkınma Bakanı olarak görev yapan ve 2018 seçimlerinin ardından HDP'den istifa eden Müslüm Doğan, siyasete yeni bir partiyle dönüyor. Doğan, kendisi gibi HDP'den istifa eden Kars Milletvekili ve eski Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen'in yeni kuracağı partinin kurucularından birisi olacak. Partinin örgütlenme çalışmalarına yönelik çalışmalara devam eden Doğan,Haziran 2015 seçimlerinin ardından yaşanan sürece ilişkin DW Haber'in sorularını yanıtladı.

DW Türkçe: Yeni bir parti kurma hazırlığındasınız. HDP'den neden ayrıldınız, neden yeni bir harekete ihtiyaç duydunuz?

Müslüm Doğan: Türkiye'de siyaseti sıkışmış bir durum yaşıyor. Özellikle ülkedeki siyaset kurumlarının ve muhalefetin yarattığı bu atmosferden kurtulmak için demokratik siyasete de yeni bir zemin kazandırmak için hareketimiz ortaya çıktı. Hareketimiz partileşme kararı almıştı daha önce. İlk siyaset belgemizi de Cumartesi yayınlayacağız. Bu siyaset belgesinde ülke fotoğrafı çekilmiş durumda. Neler yapacağımız konusu ise bir program taslağıyla birlikte yine ikinci bir toplantıda açıklanacak ve ayın sonuna doğru da İçişleri Bakanlığı'na parti kuruluş dilekçesi verilecek. Şu anda bölge toplantılarında elde ettiğimiz veriler toplumun buna hazır olduğunu bir partiye ihtiyaç olduğunu bu ihtiyacın da hemen topluma kazandırılması anlamında çok önemli değerli bilgiler aldık. Bu toplumla buluşmamızda bölgelerde yaptığımız toplantılarla ortaya çıkan bir durum.

HDP'nin devamı gibi algılanmaktan çekiniyor musunuz? Böyle bir kaygınız var mı?

Siyaset, geniş bir alanda mücadeleyi gerektiriyor. Siyaset üretimi sınırlı bir alanda olduğu zaman yeterince üretemiyorsunuz. Onun için HDP'den gelen bir siyasetçi olarak HDP'den farkımız daha geniş bir perspektiften sorunlara bakmak, toplumsal barışı hedeflemek ve demokratik zemine yeni bir zemin katma isteğimizle ilgili bir husus. HDP karşıtı da değiliz ancak HDP'nin de devamı değiliz. Biz çok farklı bir kimlikle ortaya çıkıyoruz. Ülkedeki tüm farklılıkları bir değerler manzumesi olarak değerlendirip tüm sesleri, farklı sesleri bir senfoni eşliğinde çıkan bir sese dönüştürme gibi bir siyaset tarzımız olacak. Tamamen demokratik, şiddeti hiçbir şekilde kabul etmeyen, şiddetin siyasetin önünde bir engel olduğu gerçeği ve hususunu esas alarak yeni bir demokratik zemin yaratma kaygımızı, çabamızı ortaya çıkarmış olduk.

Haziran 2015 seçimlerinin ardından kurulan seçim hükümetinde bakan olarak yer aldınız. O dönem, Başbakan Ahmet Davutoğlu da istikşafi görüşmeleri yürütüyordu. HDP'ye koalisyon teklifinde bulunuldu mu?

Tüm siyasi partilerle görüşmeler yapıldı. HDP'ye de bir teklif geldi. HDP aslında bu süreçte, siyaseti doğru okuyamadı. Siyaseti ve süreci doğru okumaması nedeniyle koalisyona katılmadı. Zorunlu bir seçim hükümeti olduğu için, Anayasal gereklilik üzerinden temsilci verdi. Ama bir hükümet ortaklığı, gerçekleşmedi. Bunun da ağır sonuçları oldu ülke için. Bugün HDP, MHP yerine hükümet ortağı olabilirdi. Cizre yaşanmayabilirdi. Devletin aşırı güvenlikçi politikaları engellenebilirdi. Ama, siyasi partinin yaklaşımı o kadar dar ve sığdı ki, bir kaçak çaya indirgendi. "Kaçak çay içip gidersiniz" diye bir indirgemeci ve siyaseti okuyamama ile sonuçlanan bir durumdu. Tabii bu çok ağır bir sonuca neden oldu.

Ahmet Davutoğlu, HDP'nin reddi üzerine koalisyonda ısrarcı oldu mu?

Israrcılığı şöyle oldu. Tabii o görüşmeler yapılıyordu. Sayın Davutoğlu, bizim Ali Haydar Konca ile birlikte yaptığımız sohbette hükümet kurmada çok samimi olduklarını gördüm. "Keşke o hükümet kurulsa" ifadesini kullandı. Ben Davutoğlu'nu o dönemde samimi buldum. Yani hükümet kurmadaki samimiyeti ortaya koymuştu özellikle görüşmelerimizde. Ama bu heba edildi. Bu da Kürt siyaseti anlamında, Türkiye'nin geleceği anlamında, kaybedilmiş yıllar olarak tarihteki yerini alacaktır hem de ağır bir bilançoyla.

Parti içerisinde teklifle ilgili görüşmeler oldu mu? Siz nasıl yaklaştınız?

Milletvekillerinin çoğu rahmetli Dengir Mir Mehmet Fırat, Celal Doğan siyaset bilgeleri o dönemde biz de o tartışmaya katılmıştık. Ben de hükümet ortağı olmamız gerektiğini söyledim. İki defa böyle bir toplantı yapıldı. İki toplantıda da bizim hükümet ortağı olmamızın doğru olacağını ben kendi görüşlerimi ifade ettim. Hatta bu görüşlerim nedeniyle de makyavelizmle suçlandım. Makyavelist bir siyaset anlayışının olduğu Sırrı Süreyya tarafından bana böyle yarı şaka şekilde ifade edilmişti. Ben, birlikte yaşama paradigmasının böyle bir şeye feda edilmesini kabullenemiyorum.

Cizre olayları sırasında bölgeye gittiğinizde alınmadınız, o dönem İçişleri Bakanı ile görüşmeleriniz oldu mu?

Selami Bey vardı o zaman İçişleri Bakanı Selami Altınok. Biz görüştüğümüzde "Bakanım orada özel durumlar var. Lütfen, güvenliğinizi alamayız. Orada sıkıntı var" dedi. Biz dedik ki, "Böyle bir şey olamaz. Orada insanlar katlediliyor. İnsanlar, gençler orada büyük bir ateş altında." Aşırı güvenlikçi bir bakış var. Toplumsal barışa zarar verir, zarar veriyor. Bizim bunu önlememiz lazım. Biz bakan olarak, Cizre'ye girmezsek ne zaman girecektik. Önemli olan şiddet ortamına son vermekti. Orada insanların ölümünü engellemekti mesele. Ama başarılı olamadık. Birçok genç katledildi, askeridir, polisidir, gençlerdir, militanıdır, bu ülkenin insan kaybı çok yüksek insan kaybı oldu. Bu ülkemizin insanları bunlar, bizim başka bir vatanımız yok. Ülke insanları farklı düşünebilirler. Hatta, şunu da söyleyeyim. Farklı şeylerde de demokratik hakların kullanımında farklı yönelimde de olabilirler. Devlet buna aşırı güvenlikçi politikalarla yaklaştığında iş çığrından çıkıyor. Heba edilen şey toplumsal barıştır. 3.6 trilyon dolar son 40 yılın bilançosu olarak değerlendiriliyor. Yeni bir ülke yaratılabilirdi. Bugün kişi başına düşen 9 bin dolar, bu harcanan, heba edilen insan kaynakları, en önemlisi insan kaynaklarımız gitti. 200 bin civarında insan katledildi, köyler yok edildi.

Son dönemde İmralı tartışmaları yaşanıyor, çözüm süreci ile ilgili gelinen durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sorunlar çözülmek isteniyorsa devlet aklı İmralı'ya yönelik tecriti kaldırarak tekrar masaya oturmalı diye düşünüyorum. Nedir sorun? Niye tecrit uygulansın? Tamam, hukuk sistemi içerisinde gerekli işlemler, biliyorsunuz yapıldı. İş ve işlemler tamamlandı. Nasıl 2015 ve öncesindeki süreçte masaya oturulduysa, bu sorunun çözümü için bence tekrar masaya oturulabilir. Tecrit de kaldırılması gereken bir şeydir. Çünkü karşınızdaki sıradan bir figür değil. Bir iradenin temsilcisi olarak görülüyor. Zaten hükümet karşılıklı oturdu, karşılıklı görüşler oluştur. Engel olunmamalı.

Söyleşi: Eray Görgülü

Deutsche Welle Türkçe