Strasbourg’da AİHM’nin duruşma salonundaki görüntü hangi mesajı taşıyor?

TOP ARTIK KONSEY’İN SİYASİ KANADINDA

Strasbourg’da AİHM’nin duruşma salonundaki görüntü hangi mesajı taşıyor?

Strasbourg’da AİHM’nin duruşma salonundaki görüntü hangi mesajı taşıyor?

Önce bir zil sesi ortalığı kaplıyor. Zilin duyulmasıyla birlikte herkes ayağa kalkıyor. Tam bu sırada bir görevli, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi’nin duruşma salonuna Fransızca “la Cour” (Mahkeme) diye sesleniyor.

Hemen ardından AİHM’nin İzlandalı Başkanı Robert Spano, üzerinde cübbesi olduğu halde, mahkemenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Portekizli Abel Campos ile birlikte salondan içeri giriyor. Salonu dolduran topluluk bir süre ayakta Başkan’ın hâkimlerin oturduğu “U” şeklindeki uzun masanın tam ortasındaki koltuğuna varmasını bekliyor.

Görevli, Başkan’ın koltuğunu geriye çekerek kendisinin oturmasına yardımcı oluyor. Spano, oturmadan önce topluluğa kollarını iki yana açarak İngilizce “Please be seated” (Lütfen yerinize oturun) diye hitap ediyor.

STRASBOURG’DAKİ DİPLOMATLARIN İLGİSİ

Mahkeme salonunda Başkan Spano’nun karşısında, sağ tarafındaki masada Türkiye hakkında AİHM’ye başvuruda bulunan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ni temsilen İzlanda ve İrlanda’nın diplomatları oturuyor.

İrlanda, Konsey’in Bakanlar Komitesi’nde mevcut dönem başkanı. Başkanlığı önümüzdeki kasım ayında İzlanda devralacak İrlanda’dan. İkisinin birlikte bulunması komite adına sürekliliği temsil ediyor. İzlanda Daimi Temsilci, İrlanda ise Temsilci Yardımcısı düzeyinde temsil ediliyor toplantıda.

Başkan’ın karşısında diğer tarafta ise şikâyete muhatap olan, yani davalı konumundaki Türkiye’den Adalet Bakanlığı’nın Strasbourg’daki bir temsilcisi var. Spano, adını da açıklıyor temsilcinin: Güray Güçlü...

İlginç bir tablo, Spano salonda hazır bulunan Avrupa Konseyi ülkelerinin diplomatik temsilcilerini tanıttığı sırada ortaya çıkıyor. Başkan, celseye Daimi Temsilci düzeyinde katılan Belçika, Danimarka, Almanya, Portekiz, Bulgaristan ve İsveç’in büyükelçilerinin isimlerini okuyarak “Hoş geldiniz” diyor (toplam 6 ülke).

Spano’nun yaptığı açıklamadan Avusturya, Fransa, Finlandiya, İsviçre, Lüksemburg, Monako, Norveç ve Hollanda’nın da oturuma diplomatik temsilci göndermiş olduğunu öğreniyoruz (toplam 8 ülke).

Bu ülkeler, AİHM’deki karar açıklama celsesine Avrupa Konseyi nezdinde muhtelif kademelerdeki düzeyde diplomatlarını göndererek Osman Kavala dosyasına verdikleri önemi ortaya koymuş oluyorlar.

Spano, ardından meseleye giriyor. Kararın konusunu özetle “Bu dosya, Türkiye Cumhuriyeti’nin AİHM’nin Osman Kavala’nın ivedilikle serbest bırakılması yolundaki kararını uygulama yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği hususunda Bakanlar Komitesi tarafından mahkememize yöneltilen bir soruyla ilgilidir” diye anlatıyor.

Daha sonra Kavala dosyasının bütün aşamalarını kısaca aktararak, sonuçta Büyük Daire’nin 1’e karşı 16 oyla Türkiye’nin yükümlülüğünü yerine getirmediğine karar verdiğini açıklıyor.

Bütün bu hukuki sürecin gerisinde iki yılı aşkın bir zamandır bir cephede AİHM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, diğer cephede ise Türkiye arasında Osman Kavala’nın 2017 yılı sonbaharından bu yana cezaevinde alıkonması üzerinde sürmekte olan çekişme yatıyor.

AİHM kararlarının uygulanmasını Konsey’e üye ülkelerin temsilcilerinin bulunduğu Bakanlar Komitesi denetliyor. Yani Türkiye burada karşısında önemli bir bölümü AB üyesi de olan Avrupa devletlerini buluyor.

Bakanlar Komitesi, AİHM’nin kesinleşen kararının uygulanarak Kavala’nın serbest bırakılması yolundaki çağrıları karşılıksız kalınca geçen aralık ve ardından şubat aylarında birbirini tamamlayan iki ayrı kararla Avrupa Konseyi içinde nadiren işletilen bir yönteme başvurarak İhlal Prosedürü” başlatmıştı. Bu çerçevede AİHM’den Türkiye’nin yükümlülüğüne uyup uymadığı yolunda bir tespit yapmasını istemişti.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46’ncı maddesinin birinci fıkrası, “Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler” hükmünü taşıyor.

Bu arada Sözleşme’nin beşinci fıkrası da “Mahkeme birinci fıkranın (kesinleşmiş karara uyma taahhüdü) ihlal edildiğini tespit ederse, alınacak önlemleri değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesi’ne gönderir” diyor.

AİHM, şubat ayında gelen bu başvuru üzerine yaptığı inceleme sonucunda Türkiye’nin kararların uygulanması taahhüdüne ilişkin 46’ncı maddeye uymadığına kanaat getirdi.

Geçen pazartesi günü açıklanan bu kararla birlikte top yeniden Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin önüne geldi. Komite, bundan sonraki aşamada kararı uygulamadığı gerekçesiyle ihlali yapan ülke yani Türkiye hakkında önlem almak durumuna giriyor.

KONSEY’İN YAPTIRIM SEÇENEKLERİ NE?

İhlal prosedürünün işletilebilmesi ancak Bakanlar Komitesi’nde üçte iki çoğunlukla mümkün olabiliyor. Konsey’de 47 üye varken bu eşik 32’ydi. Türkiye ile ilgili aralık ayındaki oylamada 35, şubat ayındaki ikinci oylamada ise 36 ülke Türkiye hakkında prosedürünün işletilmesinden yana oy kullanmıştı. Rusya’nın geçen mart ayı sonunda Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmesinden sonra üye sayısı 46’ya düştü. Bu durumda karar için çoğunluk eşiği de 31’e geriledi.

Avrupa Konseyi’nin bundan sonraki aşamada Türkiye hakkında alınacak önlemler, daha doğrusu uygulanacak yaptırımlarla ilgili nasıl bir yönelişe gireceği konusunda bir dizi soru işareti var. Bunun başlıca nedeni, geçmişte Avrupa Konseyi’nde hiçbir ülkeye 46/1 maddesi altında ihlal prosedürü çerçevesinde yaptırım uygulanmamış olması.

İhlal prosedürü, ilk kez rejim muhalifi Ilgar Mammadov tutuklanmasından sonra Azerbaycan’a karşı işletilmiş, AİHM Büyük Daire 2019 yılında Azerbaycan’ın AİHM kararını uygulamayarak yükümlülüğünü yerine getirmediğine kanaat getirmişti. Ancak bu süreç içinde Mammadov serbest bırakıldığından Bakanlar Komitesi’nin Azerbaycan hakkında bir yaptırım kararı alması gündemden çıkmıştı. Mammadov’un mahkumiyet kararı daha sonra Azerbaycan yüksek yargısı tarafından iptal edilmişti.

Türkiye’nin durumunda ise yaptırımın hangi derecede tutulacağı konusunda Konsey üyelerinin öncelikle kendi aralarında bir mutabakata varmaları gerekecek. Bir varsayım şeklinde en ileri yaptırım  yöntemi olarak Türkiye’nin Konsey’deki üyeliğinin askıya alınması seçeneğine sıkça atıf yapılıyor. Buna karşılık, ilişkilerde bu şekilde bir kopmaya gitmeden, daha kontrollü bir önlem olarak, Avrupa Konseyi’nin Türkiye ile kurumsal temaslara bazı sınırlamalar getirmesi gibi bir yaptırım da gündeme gelebilir. Ya da daha önce hiç telaffuz edilmemiş sürpriz bir önlem de gündemde belirebilir.

STRASBOURG’DA YAPILAN ÜÇLÜ AÇIKLAMA

Burada önem taşıyan bir husus, AİHM’nin kararını geçen pazartesi günü açıklamasının hemen ardından Bakanlar Komitesi’nin dönem başkanı İrlanda’nın Dışişleri Bakanı Simon Coveney, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Tiny Kox ve Konsey Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric’in ortak bir açıklama yaparak Türkiye’ye bir kez daha Kavala’yı serbest bırakma çağrısında bulunmalarıdır.

Bu yönüyle AİHM, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Parlamenter Meclisi, Konsey Sekreteryası, Konsey İnsan Hakları Komiserliği Kavala dosyasında bir bütün olarak aynı çizgide durmaktadır. Ortak açıklamada, AİHM’nin son kararının Türkiye’nin yükümlülüğü ile ilgili tartışmaya “kesin bir yanıt” niteliği taşıdığı hususunun altı çizilmiştir. Bu karar tümüyle uygulanıncaya kadar konunun Bakanlar Komitesi’nin gözetimi altında olacağı da ayrıca vurgulanmıştır.

Görüleceği gibi, Türkiye ile Avrupa Konseyi arasındaki ilişkiler bir yüksek basınç alanına girmektedir. Kanaatimizce burada önem taşıyan husus, Türkiye’ye uygulanacak yaptırımın içeriği kadar, siyasi sonuçları itibarıyla Türkiye’nin Avrupa Konseyi tarafından hukuk alanındaki sicili nedeniyle yaptırım uygulanan bir ülke görüntüsü kazanacak olmasıdır.

Not: AİHM’de pazartesi günkü toplantının linki: https://vodmanager.coe.int/cedh/webcast/cedh/2022-07-11-1/lang

Strasbourg’da AİHM’nin duruşma salonundaki görüntü hangi mesajı taşıyor? | Sedat ERGİN | Köşe Yazıları (hurriyet.com.tr)

SEDAT ERGİN / HÜRRİYET