Tahran-Ankara hattı incelemesi: Suriye’den Dağlık Karabağ’a...

SAHADA DEĞİŞEN DENKLEM

Tahran-Ankara hattı incelemesi: Suriye’den Dağlık Karabağ’a...

Tahran-Ankara hattı incelemesi: Suriye’den Dağlık Karabağ’a...

Rusya-Türkiye-İran liderler düzeyinde, Suriye’de çatışmasızlık bölgeleri uzlaşısının çıktığı Astana sürecini yaşama geçirdi.

Tahran-Ankara hattında gerilimler yeni değil. Ama son yıllarda komşuluk ilişkileri vurgusuyla birlikte bölgesel konularda “kazan kazan” bir tutum izlenme stratejisi hâkim. Bunda, Ankara ile Riyad liderliğindeki Sünni Körfez ülkeleri arasındaki yüksek tansiyon, bu cephenin yine Ankara ile yakın ilişkilerdeki Katar’a yönelik İhvan ve Şii İran’la yakın ilişkiler suçlamalarıyla uyguladığı baskının da etkisi var. Bu bileşenler de Ankara-Tahran’ı, farklı vurgularla da olsa, İsrail’e karşı cephede yer yer bir araya getiriyor.

SAHADA DEĞİŞEN DENKLEM

İran’la Türkiye’nin işbirliği modelinde Rusya’yla birlikte oluşturulan, Suriye konusunda Astana formatı ise önemli bir yer tutuyor. Bu, farklılıklardan ziyade ortak yaklaşım odaklı işbirliği modeli açısından güçlü bir örnek. Ancak bu sürecin başlamasından yaklaşık 3 yıl sonra Suriye’de sahada pek çok denklem de değişmiş durumda. Savaşın seyrinde Şam yönetimine hayat verenin, Rusya ve İran’ın tam kapsamlı desteği olduğu malum. 

Ancak İdlib krizi dışında Rusya’dan artık çatışma söylemleri yerine, Suriye’nin yeniden inşası, istikrarına odaklanılması, sığınmacıların dönmesi için şartların oluşturulması, uluslararası destek çağrıları yükseliyor. Elbette bunda Rusya’nın savaşın ağır maliyetinden yorulduğunu, artık ticaretin, kalkınmanın kendi yararına da dönecek şekilde başlaması arzusu da var. 

Uluslararası destek denince ise İran’a karşı ABD bloğu set çekiyor. Moskova’nın Esad yönetimi üzerindeki etkisi gibi Tahran da yıllar boyu askeri, siyasi büyük yatırım yaptığı, uluslararası güç satrancını neredeyse üzerine inşa ettiği Suriye konusunda kazandığı alanı yitirmeme hedefinde. Şam ile işbirliğini pekiştirerek ben de burdayım diyor. İşte bu kısımda da bir yandan Moskova, diğer yandan Ankara hattıyla farklı kulvarda kalabiliyor. Konu yine ABD, İsrail ve onların Şii İran karşıtlığındaki Sünni Körfez cephesine dönüyor.

MOSKOVA’NIN İSRAİL TUTUMU

Bu cephe Irak’ta etkisini artıran Tahran’ı Suriye’de kısıtlama peşinde. Rusya’nın pragramist, bölgesel dengeler vurgulu dış politika yaklaşımında İsrail ile de yakın ilişkiler var. Bu nedenle İsrail’in İran’ın bölgede etkin güç olmasına karşı uyguladığı askeri, siyasi politikalara çoğu kez yorumsuz kalıyor. 

Kısaca İran’a, Suriye’de belli bölgeler için çizilen sınırda kalması yönündeki yaklaşımı üstü kapalı destekliyor. İran’a yönelik böyle bir tutumun Ankara için de geçerli olduğunu söylemek mümkün. İdlib’de Şam yönetimine destek veren İran destekli gruplara yönelik TSK ve destekli muhalif grupların operasyon düzenlediği iddiaları geçmişte gündeme yansımıştı. Suriye’nin dışında Tahran’ı son dönemde geren bir diğer konu ise Dağlık Karabağ savaşı. 

İran, Trump’lı dönemdeki ABD-İsrail’in görünür baskısı altındayken Bakû-Erivan hattında Rusya arabuluculuğunda varılan ateşkes, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ işgalinin kısmi sona ermesiyle bölgede dengelerin değişmesinin alarmında. Moskova’nın bu kez Erivan’a tam arka çıkmaması ise Tahran’ı biraz şaşırtmış halde. Suriye’de üçlü işbirliği modelinin bu kez Rusya-Türkiye hattında Azerbaycan üzerinden yapılması karşısında temkinli. Bakû’ya destek veren Türkiye’nin NATO üyesi olarak bölgede etkinlik kazanması, Rusya’nın barış gücü hamlesiyle alana konuşlanması kuşkusuz Tahran’da dikkatle izleniyor. Moskova da bunun farkında. 

Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un İran basınına “Dağlık Karabağ’daki ihtilafın çözümünde İran’ın çıkarlarının göz ardı edilmediği” demeci dikkat çekti. Bu sözler Tahran’ı iknaya yeter mi, bilinmez... Nükleer faaliyetleri dışında Tahran’ın muhaliflere baskısı, insan hakları karnesi konusunda uluslararası toplumla yaşadığı gerilim yeni değil. Ama Türkiye’deki operasyonların aleni açığa dökülmesi zamanlama açısından da ilginç. Ankara-Tahran’ın uzun süredir farklılıklardan ziyade ortak tutumlara odaklandıkları denge siyasetinde kırılma noktası olup olmayacağı iki ülke arasındaki diplomasi trafiği, tonunun nasıl ilerleyeceğine bağlı.

ITIR ESEN / CUMHURİYET