Türk Ceza Muhakemesinde Basit Yargılama Usulü

Kovuşturma Evresinin Temel İlke ve Esaslarına Dair

Türk Ceza Muhakemesinde Basit Yargılama Usulü

Giriş

Yargı Reformu sonucunda 24.10.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7188 s. Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 24 ve 25. maddeleri ile Türk ceza muhakemesine basit yargılama usulü getirilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’na eklenen geçici 5. madde gereğince basit yargılama usulü 1.1.2020 tarihinden itibaren uygulanmaya başlayacak, bu tarih itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda ise basit yargılama usulü uygulanmayacaktır.

Kovuşturma evresinin temel ilke ve esaslarından delillerin doğrudanlığı ilkesine bir istisna getirerek dosya üzerinden inceleme yöntemi öngören bu yargılama usulünü işbu yazımızda açıklamaya çalışacağız.

Kovuşturma Evresinin Temel İlke ve Esaslarına Dair

Ceza muhakemesi yüzyılların birikimi sonucunda şekillenerek günümüzdeki halini almıştır. Bu sistemin temelinde de diyalektik bulunur. Ortaçağın katı tahkik sisteminin aksine modern ceza hukuku uygulamasında suç ile itham edilen kişi muhakemenin yalnızca objesi olmayıp aynı zamanda bir süjesidir. Bireysel savunma makamını temsil eden şüpheli/sanık, kamusal savunma makamını temsil eden müdafi ile birlikte iddianın anti-tezi olan savunmayı oluştururlar. Karar mercii olan yargıcın vicdani kanaati ise Anayasa’nın 138. maddesi gereği Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun bir biçimde ve iddia ile savunmanın çarpışması sonucu oluşur. Diyalektiğin amacı gerçeğin daha iyi kavranabilmesi, maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Gerçeğin tam olarak ortaya çıkabilmesi için hakimin delilleri vasıtasız olarak incelemesi, sanık ve mağdurun beyanlarını doğrudan alması, tanıkları doğrudan dinlemesi, keşif ve sair uygulamalarda bulunarak vicdani kanaatini en doğru biçimde şekillendirmesi gerekir. Bu yüzdendir ki kovuşturma aşamasında duruşma açılır ve duruşmada da doğrudanlık ve sözlülük ilkesi geçerlidir.

Bu ilkeler ceza usul kanunumuzun birçok maddesinde de benimsenmiştir. Bunlardan en önemlisi 217. maddedir. Buna göre hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.

Ancak bu ilkelerin önemli bazı istisnaları vardır. Örneğin istinabe usulü, CMK md. 211 gereği bazı durumlarda tanığın yazılı beyanın okunmasıyla yetinilmesi ve halihazırda dosya üzerinden inceleme yapılan durumlar bu ilkelerin istisnasıdır. Basit yargılama usulü de kısmen sözlülük ve doğrudanlık ilkesinin istisnasını teşkil etmektedir.

Şüphesiz ki teoride olması gereken ile pratikte ortaya çıkan ihtiyaçlara dair üretilen çözümler her zaman tam olarak eşleşmeyebilir. Devletin ceza siyasetiyle ilgili olan ceza yargılamasındaki değişiklikler de kanun koyucunun takdirinde olduğundan, kanun koyucunun iradesine saygı gösterilmelidir.

Basit Yargılama Usulü

CMK’nın 251 ve 252. maddelerinde düzenlenen basit yargılama usulünün genel düzenini şu şekilde özetlemek mümkündür;

-Bu usulde iki aşamalı bir ilk derece yargılama sistemi mevcuttur.

 

-İlk olarak mahkeme dosya üzerinden bir yargılama yapmaktadır. Dosya üzerinden yapılacak inceleme sonucu verilen karara itiraz edilmez ise hüküm kesinleşecek ve kanun yoluna götürülemeyecektir.

-Bu karara itiraz edilir ise olağan usullere göre değil, özel usulüne göre yapılacak olan itiraz yargılamasında; kararı veren mahkeme bu sefer genel hükümlere göre duruşma açarak tekrardan bir yargılama yapacak ve hüküm kuracaktır.

-İlk derece yargılaması bu şekilde iki aşamalı olan bu usulde, itiraz üzerine duruşma açılarak verilen kararlar, olağan usuldeki gibi istinaf kanun yoluna götürülebilecektir.

1) Basit Yargılama Usulünün Uygulanması Kararı

Öncelikle belirtmek gerekir ki basit yargılama usulü yalnızca asliye ceza mahkemelerince adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda uygulanabilecek bir usuldür. Suç bu kapsamda kalıyorsa mahkeme, bu doğrultuda bir karar vererek yargılamayı basit yargılama usulüne göre yapabilecektir. Bu husus bir zorunluluk olarak öngörülmemiş olup, mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Mahkemenin dosya içeriği ve özellikle mevcut delil durumuna göre durumu değerlendirmesi gerekecektir.

Bu usulün yalnızca asliye ceza mahkemelerince uygulanabilmesinin doğurduğu sonuç şudur; özel kanunlar gereğince ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda ve 5235 s. Kanun md. 12 gereği doğrudan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda suçun üst sınırı ne olursa olsun basit yargılama usulü uygulanamayacaktır.

Kanımızca bağlantılı davaların durumu da basit yargılama usulünde önem arz etmektedir. Bağlantılı davaların içeriğinin birbirini etkilemesi olası olduğundan, olağan usulde gerçekleşen bir yargılama ile basit usulde yargılamaya tabi bir davanın birleştirilme ihtimali araştırılmalı ve daha sonra basit yargılama usulüne dair karar verilmelidir. Aksi takdirde bağlantılı davada sonradan ortaya çıkan bir gelişmenin, basit yargılama usulüne göre hızla sonuçlanarak kesinleşmiş bir kararı etkilemesi mümkündür.

Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiğinde; mahkeme iddianameyi sanık, mağdur ve şikayetçiye tebliğ ederek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmelerini isteyecektir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilecektir.

Mahkemenin basit yargılama usulüne dair kararını verdikten sonra ayrıca, toplanması gereken belgeleri ilgili kurum ve kuruluşlardan talep ederek eksik delilleri toplayacağı düzenlenmiştir.

Esasında duruşma hazırlığı evresinin bir benzeri gibi görünen bu düzenleme duruşma hazırlığı evresinden oldukça farklıdır. Duruşma hazırlığı evresinde CMK md. 177’de belirtildiği üzere savunmanın toplanmasını istediği delilleri bildirmesi ve mahkemenin gerekli işlemleri yapması düzenlenmiştir. Fakat basit yargılama usulünün düzenlenilişine bakıldığında, mahkemenin delil toplama işlemini sanık ve mağdurun beyanlarını beklemeden yapacağı anlaşılmaktadır. Ancak bu durum hak arama hürriyetini engelleyen bir durum olarak görülmemelidir. Çünkü aşağıda açıklandığı üzere mahkeme hüküm verinceye kadar basit yargılama usulünü terk ederek, duruşma açabilir ve yargılamayı olağan usule göre devam ettirebilir. Kaldı ki bu yol tercih edilmese bile itiraz üzerine yapılacak yargılama zaten olağan usule göre duruşmalı yapılacaktır.

2) Basit Yargılama Usulünün Yapısı

Düzenlemeye göre basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik halleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmayacaktır.

Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması halinde de uygulanmayacaktır. Benzer bir düzenleme uzlaştırma hükümleri içinde de bulunmaktadır. Örneğin kavgada hakaret ettikten sonra karşıdakinin bir de kemiği kırılır ise hakaret suçu da nitelikli yaralama suçu ile birlikte işlendiğinden basit yargılama usulünün kapsamı dışında kalacaktır.

 

Yalnızca asliye ceza mahkemelerince adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda uygulanabilecek bir usul olan basit yargılama usulünde yargılama dosya üzerinden yapılacak, duruşma açılmayacaktır. Fakat basit yargılama usulüne karar verme konusundaki takdir yetkisi mahkemede olduğu gibi bu usulü devam ettirip ettirmeme konusundaki karar da mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Mahkeme, gerekli gördüğü takdirde hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açarak genel hükümler uyarınca yargılamayı devam ettirebilir.

Mahkeme iddianameden sonra basit yargılama usulünün gerekli olup olmadığına dair bir karar vermekte ve basit yargılama kararı ile taraflara tebligat çıkartarak delillerin toplanması için de ilgili yerlerden gerekli bilgi ve belgeleri istemektedir.

Mahkemenin basit yargılama usulünden vazgeçerek duruşma açmaya karar vermesi, gelen cevabi yazılar ve tarafların beyanlarından sonra olabilir. Esasen tarafların toplanmasını istedikleri delilleri varsa ve özellikle tanık dinletmek istiyorlarsa hak arama hürriyeti ve savunma hakkı gereğince mahkeme yargılamayı duruşma açarak  devam ettirmelidir. Aksi bir durumda zaten itiraz üzerine duruşma açılacak ve ileri sürülen deliller toplanacak yahut tanıklar dinlenilecektir. Fakat bu işin itiraz sonrasına bırakılması yargılamanın uzamasına ve basit yargılama usulünün amacına ulaşamamasına sebep olabilir.

Beyan ve savunma için verilen ve tebliğden itibaren işleyecek olan on beş günlük süre dolduktan sonra mahkeme basit yargılama usulüne devam ediyor ise dosya üzerinden yapacağı bir inceleme ile ve iddia makamının görüşü alınmaksızın bir karara varacaktır.

Mahkeme basit yargılama usulünde de olağan usulde olduğu gibi bir hüküm kuracak, şartları oluşmuş ise cezayı seçenek yaptırımlara çevirebilecek veya sanığın yazılı olarak karşı çıkmaması durumunda HAGB kararı verebilecektir. Lakin basit yargılama usulünün özel içeriği gereğince mahkumiyet kararı verilmesi halinde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilecektir. Kanun koyucu bu hususu hakimin takdirine bırakmamış, zorunlu tutmuştur.

Yeni düzenleme ile oluşan CMK md. 251/3 gereği sonuç ceza dörtte bir oranında indirileceğinden, öncelikle TCK md. 61/5 gereği indirimler uygulanarak sonuç ceza belirlenecek ve en son sonuç ceza dörtte bir oranında indirilecektir.

Belirtmek gerekir ki bu usulde sanık duruşmaya çıkmayacağından, iyi hal indirimine gerekçe olabilecek ‘’failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları‘’ meselesi kısmen rafa kalkmaktadır.

Düzenlemede sanığın HAGB’ye yazılı olarak karşı çıkmaması kaydıyla HAGB kararı verilebilir denilmiştir. Sanığın karşı çıkabilmesi için önceden HAGB konusunda bilgilendirilmesi gerekir ki soruşturma aşamasında bu yönde bir bilgilendirme yapılmamışsa sanığa çıkartılacak tebligat içeriğinde HAGB hususunun da yazılı olması gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde kanunu bilmeyen bir sanığın 15 gün içinde vereceği savunmasında yazılı olarak HAGB’ye karşı çıkabilmesi pek de mümkün değildir.

Mahkemenin basit yargılama usulüne göre vereceği hükümde itiraz usulü ve itirazın sonuçları da belirtilecektir.

3) Basit Yargılama Usulüne İtiraz

Düzenlemeye göre basit yargılama usulü sonucu verilen hükümlere karşı itiraz edilebilecek, süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler kesinleşecektir.

Basit yargılama usulünce verilen kararlara itirazı düzenleyen CMK md. 252’nin ilk fıkrasında ‘’ 251 inci madde uyarınca verilen hükümlere karşı itiraz edilebilir … ‘’ denilmekte ve daha sonraki fıkralarında da özel itiraz usulü açıklanmaktadır. HAGB kararı bir hüküm değildir. HAGB’nin şartlarına uyulduğu takdirde verilecek düşme yahut uyulmadığı takdirde açıklanacak olan mahkumiyet kararları birer hükümdürler. Öyleyse CMK md. 231/12 gereği HAGB kararlarına yapılacak itirazların olağan usule göre yapılması ve incelenmesi gerekir.

Düzenlemede ayrıca geçmese de karara savcılığın da itiraz edebilmesi gerekir. İtiraz usulünün CMK’nın 267 ila 271. maddelerinde belirtilen olağan itiraz usulünden farklı olduğu anlaşılmaktadır. Olağan usul ile basit yargılama usulüne itiraz arasındaki en önemli farklar itirazın hüküm niteliğindeki bir karara karşı yapılması, incelemenin duruşmalı olarak yapılması ve itiraz üzerine verilen hükmün kanun yoluna götürülebilmesindedir. Öyleyse olağan itiraz usulü, basit yargılama usulüne itirazı düzenleyen 252. maddede öngörülmeyen hususlarda ancak kıyas yoluyla uygulama alanı bulabilir. Buna göre normal itiraz usulünden kıyas ile; kararın tefhimi mümkün olmadığından, kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde tarafların itiraz yoluna başvurabilecekleri sonucu çıkmaktadır.

İtiraz mercii kararı veren mahkemedir. İtiraz üzerine kararı veren asliye ceza mahkemesinin duruşma açarak genel hükümlere göre yargılamaya devam etmesi zorunlu tutulmuş, mahkemeye takdir hakkı tanınmamıştır. İtiraz üzerine mahkeme, taraflara duruşma gününü ve yokluklarında dahi duruşmanın yapılacağı ve hüküm verileceğini belirten davetiye çıkartacaktır. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır.

İtiraz sonucu açılan duruşmada tarafların yeni bir delil ileri sürmeleri durumunda, yeni delil ile zaten dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde oluşmuş bir vicdani kanaat yıkılmaya çalışılacaktır. Bizce ortada yeni deliller bulunsa bile, bir şahsın ya da kurulun kendi verdiği kararın doğruluğunu test etmesi, olası çözüm yolları arasından en sağlıklı olan çözüm yolu değildir.

İtirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosyanın 268 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderileceği düzenlenmiştir. Düzenlemeden anlaşıldığı üzere basit yargılama usulünde CMK md. 268 hükmü olduğu gibi uygulanmayacak, itirazı incelemeye yetkili mahkeme itirazın esasını değil yalnızca süre ve kanun yoluna başvuranın bu hakkının bulunup bulunmadığı hususlarını inceleyecektir. Mercii bu sebepler yönünden incelemesini yaptıktan sonra kararını gereği için ilgili asliye ceza mahkemesine gönderecektir.

Basit yargılama usulünde verilen karara itiraz edildiğinde önceki hükmün bir önemi kalmamakta, mahkeme itiraz öncesi kararı ile bağlı olmamaktadır. Lakin bu durumun istisnası şudur; itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı hallerde 251. maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan indirim korunacaktır. Teklifte yer alan madde gerekçesinde ise sanık dışındakilerin itirazı haricinde, itirazdan sonra sanık hakkında verilen mahkumiyet kararında bu indirimin uygulanmayacağı yazılıdır. Bu durum aleyhe bozma yasağının tam tersini öngörmektedir.

Bu norm ‘’yalnız sanık dışındakilerin itiraz ettikleri hallerde indirimin korunacağı‘’ biçiminde yorumlanmalıdır. Çünkü sanık itirazını yaparken esasen mağdurun itiraz edip etmediğini değerlendirmemeli, kendisine verilen cezayı doğru bulmadığı, beraat edeceği veya daha az ceza alacağı inancı içinde olduğu için karara itiraz etmelidir. Anlaşılan odur ki bu düzenleme sanıkların daha az ceza alacakları inancı taşımasalar bile otomatik olarak yargılamayı uzatmak amacıyla mahkumiyete itiraz etmelerinin önüne geçilmesi için yapılmıştır.

Belirtildiği üzere dosya üzerinden verilen karara sanık dışındakilerin itiraz ettiği bir durumda, itiraz sonrası duruşmalı yargılamada da dörtte birlik ceza indirimi korunacaktır. Fakat mahkeme hiç basit yargılama usulüne girmeden doğrudan duruşma açarak karar verdiği zaman basit yargılama usulündeki dörtte birlik indirim uygulanmayacaktır. Bu durumda da aynı suça konu iki farklı davadan, dörtte birlik indirim sebebiyle eşitlik ilkesine aykırı cezalar çıkabilecektir.

İtiraz üzerine verilen hükmün sanık lehine olması halinde, bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan yararlanırlar.

İtiraz üzerine verilen kararlara karşı genel hükümlere göre istinaf kanun yoluna başvurulabilecektir.

Sonuç ve Değerlendirme

İlk bakışta dosya üzerinden yapılacak bir inceleme sonucu hürriyeti bağlayıcı bir ceza verilmesi fikri savunma hakkını kısıtlar gibi görünse de düzenlemenin içeriğinden savunma hakkına ve hak arama hürriyetine bir kısıtlama getirmediği anlaşılmaktadır. Çünkü basit yargılama usulü bir zorunluluk olarak düzenlenmediği için gerektiğinde hakim duruşma açacak ve karara itiraz edildiğinde zaten her halükarda olağan usullere göre muhakeme duruşmalı yürütülecektir. Nihayetinde karara karşı kanun yoluna başvurma olanağı da olağan usulde olduğu gibi mevcuttur.

Teklifin genel gerekçesinde basit yargılama usulü ile hafifleyen iş yükü dolayısıyla, önemli veya daha ağır suçların kovuşturulması için yargılama makamlarına yeterli zaman ve imkanın sağlanmasının amaçlandığı belirtilmiştir. Sanıyoruz ki uyuşmazlık başı itiraz oranı yüksek olursa, yargılamaların daha da uzama riski bulunmaktadır. Lakin bu uzama; tebliğ süresi, on beş günlük beyan süresi, karar süresi ve kararın tebliği süresi düşünülürse çok da uzun değildir. Öyleyse, itiraz edilmeden kesinleşecek kararların da olacağı ve hatta bu oranın daha yüksek olabileceği göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, düzenlemenin yargılamaları hızlandıracağı ve yargıda amaçlanan etkiyi yapacağını düşünüyoruz.

Uygulama ve içtihatlar ile de yeni getirilen bu usulün olası eksiklikleri zamanla giderilerek daha da iyiye doğru şekilleneceğine ve yargıda umulan faydayı yaratacağına inanıyoruz.

Av. Alp Öztekin

 

Kaynak: https://www.hukukihaber.net/turk-ceza-muhakemesinde-basit-yargilama-usulu-makale,7128.html