Türkiye’nin etrafındaki çember daralıyor: İlk Avrupa, sonra ABD.. İktidar ne yapsın…

“Elinizi çabuk tutun” aklını vereceğim ama ne çare, iktidarın eli serbest değil.  

Türkiye’nin etrafındaki çember daralıyor: İlk Avrupa, sonra ABD.. İktidar ne yapsın…

Türkiye’nin etrafındaki çember daralıyor: İlk Avrupa, sonra ABD.. İktidar ne yapsın…

Devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren zirveler aslında çok daha önce üzerinde mutabakata varılan konuların onay yerleridir. 

Bu gerçeği yalnız uzun yıllarını Ankara’da ve yurtdışında gelişmeleri olabildiğince yakından izlemiş bir gazeteci olarak değil, kısa da olsa bir süre (1985 ile 1986’ın bir bölümü) Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) böyle bir zirveyi planlayan kadro içerisinde geçirmiş biri olarak biliyorum.

[İslam Ülkeleri Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi’ne (İSEDAK) sekretarya görevini DPT’deki İSEB birimi yapar. Ben de o birimde görevliydim. O dönemin devlet başkanlarının katılacağı İSEDAK zirvesinin ön hazırlıkları uzmanlar tarafından aylar öncesinde başlayan çalışmalarla gerçekleştirildi. Zirveden çıkan mutabakat metni, daha önce ülkelerin dışişleri bakanlarının -bazen de konuyla ilgili başka bakanların- katıldığı toplantıda olgunlaştırıldı. Devlet ve hükümet başkanları metni onayladılar.]

Yarın başlayacak Avrupa Birliği zirvesinden çıkacak kararlar da şimdiden bellidir. Zirveye katılacak liderler uzmanların bakanlara sundukları ve onların olgunlaştırdığı çerçeveyi benimseyecekler, bir araya geldikleri iki günü bir sonraki zirvenin ele alacağı konular için beyin fırtınası ve birlik mesajı verme amaçlı kullanacaklardır.

Zirvede ele alınacağı duyurulan konular arasında Türkiye de var.

Reform yapılacak yapılmasına ama izin çıkmıyor

Son günlerde iktidar sözcülerinin AB liderlerinin açıklayacakları kararları etkilemeye dönük konuşmalar yaptıklarını herhalde fark ediyorsunuzdur. Genel hatlarıyla, Türkiye’nin, bulunduğu bölgedeki önemi ve Avrupa ile tarihi bağları hatırlatılıyor o konuşmalarda ve AB çevrelerinden zaman zaman yükselen eleştirilere cevaplar veriliyor.

O konuşmaların önceden belirlenmiş çerçeveyi değiştireceğini sanmıyorum.  

Ancak zirveye katılanlar da, ne kadar kızarlarsa kızsınlar, Türkiye’yi bütünüyle dışlamayla sonuçlanacak kararlar almayacaklardır. 

Hayır, Türkiye’den yükselen uyarılardan etkilendiklerinden değil, Türkiye pek çok bakımdan Avrupa için vazgeçilmez değerde bir ülke olduğu için…

Keşke laf yerine icraat devreye girse ve böyle son dakikaya bırakılarak değil çok daha önceden başlayan bir dizi kararlı adımla eleştiri konusu yapılan unsurları azaltacak değişiklikler gerçekleştirilseydi.

‘Reform’ adı verilen değişiklikler…

Önalıcı yaklaşım sergilenebilseydi, Türkiye’nin haklı olduğu konular daha iyi anlatılabilirdi.

Türkiye’yi yönetenler yalnızca ülkemizin Avrupa için vazgeçilmez özelliklere sahip olduğunu bilmekle kalmıyor, ikili ve çoklu ilişkilerin korunmasının ülkemiz için hayati değer taşıdığının da farkındalar.

Ülkemiz yüz yıllar öncesinden beri Avrupalı bir ülke. Osmanlı’ya son döneminde konulan ‘hasta’ teşhisi bile buna işaret ediyor: ‘Avrupa’nın hasta adamı’ teşhisi…

İhtiyaçlarımızın büyük bölümünü bugün Avrupa’dan alıyor, ürettiklerimizin çoğunu da Avrupa’ya satıyoruz.

Avrupa Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı.

Bunu da AB’ye tam üye olmadığımız halde 1995’ten beri var olan gümrük birliği anlaşması ile sağlıyoruz.

Tam üye olma çabamızın bir sebebi de, o sayede elde etmeyi umduğumuz daha yüksek ticaret hacimlerine ulaşmak…

‘Reform’ diye gündeme gelen değişiklikler aslında AB’nin kendi üyelerinden beklediği konular…

Neredeyse hepsi ‘şeffaflık’ ve ‘hesap verilebilirlik’ başlıkları altına giren ve varlıkları en çok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ilgilendiren konular…

İktidar sözcülerinin “Ekonomide ve yargıda reform yapılacak” ilanının toplumda yarattığı sevinçli beklentinin altında da o gerçek yatıyor: Reformlar hayata geçirilebilir, ülkemiz o sayede bağımsız bir yargıya kavuşur, ekonomiye inatçı kişisel tercihler yerine sağduyulu yaklaşımlar egemen olursa, böyle bir Türkiye’nin başkalarından önce bizler için daha iyi bir ülke olacağı gerçeği… 

Şimdi AB, bir ay sonra ABD

Nedense sevinçlerin kursakta kalmasını getiren bir hava hakim ülkemize. Herhalde çok öncesinde başlayan hazırlıkları sırasında gerçekleşmeleri sağlansaydı, reformlar, AB zirvesini Türkiye için endişe edilecek bir toplantı olmaktan uzaklaştırır, onu tam üyelik yolunda iddiaları güçlendiren bir zemin haline dönüştürürdü.

Olmadı, olamadı.

“Ne reformu kardeşim, bu da nereden çıktı” tadında müdahalelerle niyet daha en başında çıkmaza süreklendi.

Türkiye’de nelerin olup nelerin olmayacağı kararını davulu omuzunda taşıyan AK Parti vermiyor; topuz başka bir -hatta Vatan Partisi’ni de sayarsak iki- partinin elinde.

Bu defa da reformlar başka bahara kaldı.

Adalet bakanı hala çaba gösteriyor, ancak nafile bir çaba bu.

Zirveye katılan Avrupalı politikacıların önlerindeki kalın dosyaya önceki gün bir yeni sayfa daha eklendi: Bir mahkeme gazeteci Ayşegül Doğan’a altı yıl üç ay hapis cezası verdi.

[Mahkemeye ve kararına kızmanın alemi yok; o tür kararların verilmesini getiren yasa maddelerini kaldırmak gerekiyor. ‘Yargıda reform’ ile kast edilen de herhalde bu.]

Yazımın en tepesinde İngilizce bir ilan-duyuru yer alıyor. Amerikan Washington Post gazetesinde önceki gün çıkan bir ilan bu. Gazete, değişik ülkelerde cezaevlerinde tutulan gazeteci-yazar konumundaki kişilerden oluşan 10 isim belirlemiş; bunların durumlarının Aralık ayı boyunca sürekli gündemde tutulmasını istiyor. 

İlk sıradaki ismi ve ülkesinin ismini görüyorsunuz: Ahmet Altan ve Türkiye…

[10 kişilik listede yer alanlarının yarısı -maalesef- Müslümanların yaşadığı ülkelerden: Türkiye, Mısır (2), İran ve Malezya’dan… Diğerlerinin ülkeleri de şunlar: Çin, Zimbabve, Brezilya, Rusya, Hindistan.]

Liderlerin önlerindeki dosyada Ahmet Altan yanında, Osman Kavala gibi işadamları ve Alaeddin Kaya gibi gazeteciler ile kanun hükmünde kararnamelerle görevlerinden uzaklaştırılanlarla ilgili bilgi notları olduğuna da eminim.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz gibi önemli konulardaki tezleri o bilgi notları yüzünden zayıflıyor.

Washington Post gazetesinin ilan-duyurusuyla hedefinin, bir ay sonra görevi üstlenecek olan yeni ABD başkanı Joe Biden’in kadrosunun şu sıralarda hazırlamakta olduğu ‘ilk ele alınacak konular’ dosyasına malzeme sağlamak olduğunu da unutmayalım.

AB zirvesi, ardından ABD’de yeni dönem…

“Elinizi çabuk tutun” aklını vereceğim ama ne çare, iktidarın eli serbest değil.  

https://fehmikoru.com/turkiyenin-etrafindaki-cember-daraliyor-ilk-avrupa-sonra-abd-iktidar-ne-yapsin/

FEHMİ KORU / FEHMIKORU.COM