Yorum: Ayasofya seçim kazandırır mı?

Ayasofya'da ilk cuma namazının 24 Temmuz'da kılınması öngörülüyor

Yorum: Ayasofya seçim kazandırır mı?

DW Türkçe için yazan Banu Güven'e göre, ana muhalefetin Ayasofya kararını açıktan ya da sessiz kalarak onaylaması, Türkiye’de dinin siyaseten ne kadar elverişli bir araç olduğunu hatırlattı.

Ayasofya'da ilk cuma namazının 24 Temmuz'da kılınması öngörülüyor

"Ayasofya'nın tapusu bize aittir, orası bizim mülkümüzdür. Türkiye Cumhuriyeti'nindir. Yunanistan, Rusya, ABD Dışişleri Bakanlığı buna karar veremez. Biz ister cami, ister kilise yaparız bunun sorumluluğu bize aittir. Biz karar veririz. Ülkemizi yِönetenler ve mahkemelerimiz buna karar vermişse biz uyarız.”

Bu sözler, Aya Sofya’yı cami yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a değil, seçimlerde onun karşısına CHP’den aday olarak çıkan Muharrem İnce’ye ait. Aya Sofya cami olduktan sonra Halk TV’de katıldığı bir programda söyledikleri böyle aktarılmış. Zaten benzer içerikte bir Tweet de attı. Yargının bu denli siyasileştiği, yasamanın devre dışı bırakıldığı, kararların tek kişinin iki dudağının arasından çıktığı bir dönemde bu açıklamayı yapmasının, meseleyi bir bağımsızlık meselesi gibi sunmasının kendince nedenleri var muhakkak, ama yine iyi bir hesap yapamadığını aldığı tepkiye bakarak söyleyebiliriz.

Gazeteci Banu Güven

Gazeteci Banu Güven

Diğer bir Cumhurbaşkanı adayı olan Meral Akşener kısaca “Hayırlı olsun” demiş. HDP'den Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş TBMM Genel Kurulu’nda kısaca konuştu, “Ayasofya tarihsel, kültürel bir insanlık mirasıdır. Siyasi tartışmaları şimdilik erteliyorum. Bu toplumu kutuplaştırma, ayrıştırma meselesi değildir, bütün inançlara inananlara saygılı bir yerden sِz kurulmalıdır” dedi. Selahattin Demirtaş’ın Kettle’ı bu satırları yazarken henüz çalışmamıştı. Kararın çıktığı gece CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu herhangi bir paylaşımda bulunmamıştı. Bir kesim dizini döverken, ana muhalefet konunun en ateşli şekilde tartışıldığı, belli çevrelerce kampanyasının yapıldığı dönemlerdeki kadar sessiz kaldı. “Hassasiyetler” söz konusuydu çünkü. Ana muhalefetin bu kararı açıktan ya da sessiz kalarak onaylaması, Türkiye'de dinin siyaseten ne kadar elverişli bir araç olduğunu hatırlattı.

Mülk değil, ortak miras

Oysa Aya Sofya’nın hikayesi sadece 900 yıldan fazla Hıristiyan Ortodokslar’ın, 500 yıl kadar da Müslümanlar’ın ibadet yeri olmakla sınırlı değil. En başta Artemis Tapınağı vardı. Sonra onun üzerine yüzyıllara yayılan bir süreçte farklı kiliseler inşa edildi. Bugün camiye çevrilen yapıyı ise Bizans İmparatoru 1. Jüstinyen yaptırdı. Adını Aya Sofya koydu. Taht kavgaları, kilise kavgaları, Doğu ve Batı Kiliseleri’nin ayrılması, tasvirlerin yasaklandığı İkonoklazma dönemi, Haçlı orduları, Kuzey’den gelen ziyaretçiler, Vikingler, İstanbul’un alınışı, Cumhuriyet dönemi… Koca yapı bütün bu dönemlerin izlerini taşıyor. Aya Sofya’nın açılması için kampanya yapanlar hep Fatih Sultan Mehmet’in yapıyı satın aldığına dikkat çekiyor, “Bizim mülkümüz” diyor. Rum Ortodoks Kilisesi'nin Ekümenik Patriği Bartholomeos da 10 gün önce bir çağrı yapmış ve “Bir müze olarak Ayasofya, halkların ve kültürlerin buluşma, diyalog ve barış içinde bir arada yaşamaları, Hristiyanlıkla İslam arasındaki karşılıklı anlayışın ve dayanışmanın yeri ve sembolü olarak işlev gِrebilir” demişti. Mülk kimin olursa olsun, mirasın ortak olduğuna dikkat çekmişti. Aya Sofya’ya bu kadar çok ziyaretçi gitmesinin nedeni de zaten buydu. Aya Sofya Diyanet camii olsa da, yine gezilebilecek elbette, ama nasıl?

Caminin Yunanca olan ismini Fatih Sultan Mehmet değiştirmemişti, Diyanet de böyle kullanmaya devam edecek herhalde. Peki ilk namazda o ikonalara ne olacak? En basitinden, restorasyonu 16 yıl süren ikonalar, kucağındaki İsa ile kubbeden bakan Meryem, Cebrail ve melek figürleri (kerubimler) ne olacak? Üzerleri mi örtülecek? Bu soruların cevapları hazır olmalı.

Ufukta seçim gِründü

Tapusu kimde olursa olsun, ortak bir kültür mirası olan Aya Sofya'da ibadet etmek daha mı kutsal? Dinen olmasa da, AKP için siyaseten şart olan bu büyük değişikliğin ardında, Erdoğan’ı gittikçe zorlayan ekonomik tablo, ondan seçmen çalmakta olan partiler, kısacası tehlike çanları var. Erdoğan da bugüne kadar hep eline alıp, şöyle bir çevirip yere bıraktığı o kartı sonunda kullandı. AKP’nin oyları düştükçe düşerken, iktidar Aya Sofya’daki meleklerin kanatlarına binmeye karar verdi. Danıştay manevrasıyla yolunu açtı, aynı 1934’te olduğu gibi Bakanlar Kurulu kararıyla müzeyi camiye çeviriverdi. O zaman Atatürk’ün imzasıyla müze olmuştu, şimdi de Erdoğan’ın imzasıyla cami oldu. Erdoğan, bu kararla kendi seçmeninden fazlasına, mesela Aya Sofya’yı onyıllarca konu eden Necmettin Erbakan’ın Saadet Partisi’nin seçmenlerine de kuvvetli bir mesaj gönderdi. Bu manevra bir erken seçim için aradığı desteği yaratır mı? Bunun cevabını AKP’nin düzenli yaptırdığı kamuoyu yoklamaları verecek.

Diğer mesaj ise laik kesimeydi. Erdoğan, Cumhuriyet’in laiklik tescili olan bir yapıyı fethetmiş oldu. Bu mesajı Taksim ve Çamlıca Camileri’yle verdiği mesaja eklendi. Fatih, İstanbul’u aldığında cami olmadığı için o dönem bakımsız halde kalmış Aya Sofya’yı kullanmaya karar vermişti. Bugün Aya Sofya’nın karşısında yeryüzünün en güzel camilerinden Sultan Ahmet Camii duruyor. Yakın çevrede birçok cami daha var. Ama konu ibadet edecek yer bulmak değil, fetih ideolojisine her alanda daha fazla alan açmak.

21. yüzyıldayız, fetih bitmedi, Erdoğan dağa, taşa ve tarihe adını kazıyor.

Banu Güven

Deutsche Welle Türkçe