Deva Partili Yeneroğlu'ndan İnfaz düzenlemesi ile ilgili açıklama!

“MECLİSTE GÖRÜŞÜLEN İKİ KANUN TEKLİFİ DE ANAYASAYA AYKIRIDIR”

Deva Partili Yeneroğlu'ndan İnfaz düzenlemesi ile ilgili açıklama!

MUSTAFA YENEROĞLU: “İKTİDAR ESASI AF OLAN DÜZENLEMENİN ADINI AF KOYMAMAKLA ANAYASA AYKIRILIKTAN KAÇINACAĞINI ZANNEDİYOR”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, “İktidarın yine günü kurtarmak için torba kanuna son anda eklediği 5275 sayılı infaz kanuna eklenmesi teklif edilen geçici 10’uncu madde, örtülü özel bir aftır. İktidar, infaz yasaları ve kurumlarıyla oynanarak af yasasının nitelikli çoğunlukla çıkarılması gibi yani Anayasa’nın 87’nci maddesinde açıkça belirtilen ‘af yasalarıyla ilgili nitelikli çoğunlukla çıkartılması zorunluluğunu’ aşmak için esası af olan düzenlemenin adını af koymamakla Anayasa’ya aykırılıktan kaçınacağını zannetmektedir. Böylece, Meclis’te beşte üç çoğunlukla alınması gereken kararın alınmaması için salt çoğunlukla maalesef Meclis’in iradesini de yok saymaktadır” dedi.

DEVA Partili Mustafa Yeneroğlu, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Yeneroğlu’nun açıklamasından öne çıkanlar şöyle:

“MECLİSTE GÖRÜŞÜLEN İKİ KANUN TEKLİFİ DE ANAYASAYA AYKIRIDIR”

“Meclis’te görüşülecek ilk kanun teklifi bize yine açık ve net olarak göstermektedir ki iktidar rasyonel zemine dönerek ekonomimizin ve adalet sistemimizin bizzat iktidarın uygulamalarıyla derinleşen sorunlarını çözmek yerine, eski alışkanlarını aynen sürdürerek günü kurtarma politikalarına devam edecek. Malumunuz Meclis’in bu haftaki gündemi, geçen cuma günü Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen ek Motorlu Taşıtlar Vergisi ikdası ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifidir. Bugün görüşülmeye başlanacak olan kanun teklifinde yer alan ilk maddeye dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Her ikisi de Anayasa’ya aykırı bir biçimde hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Dilerim ki Genel Kurul’da bu hatadan dönülür.

“HEPİMİZ, EK VERGİLERİN ÖNCELİKLİ NEDENİNİN DEPREM OLMADIĞININ FARKINDAYIZ”

İlk olarak 2023 yılında bir defaya mahsus olarak Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin (MTV) iki katına çıkartılmasını öngören düzenleme üzerinde duracağım. Bu düzenlemeyle rasyonel zeminin çok uzağında keyfi politikalarla enflasyonu ve yoksulluğu derinleştiren iktidar, kendi hatalarının faturasını ek vergiler koyarak vatandaşına ödetmeye çalışmaktadır. Gerekçe olarak da deprem felaketini göstermektedir. Elbette hepimiz, ek vergilerin öncelikli nedeninin deprem olmadığının farkındayız. Bu vergilerin ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ iddiasına ve özellikle israfın oluşturduğu milyarlarca açığın kapatılması için getirildiği çok açıktır. Dolayısıyla bu düzenlemenin depreme ilişkin olmadığını zaten iktidar mensuplarının yaptığı açıklamalarda çok net olarak görmekteyiz.

“2003 YILINDA AYNI MTV DÜZENLEMESİ ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN İPTAL EDİLMİŞTİR”

MTV’nin iki katına çıkarılmasını öngören teklifle 2023 yılında ikinci kez ek vergi tahsil edilerek vergi yükleri, araç sahipleri bakımından eşit olmayacak şekilde ağırlaştırılmaktadır. Bu durum mali güce göre vergilendirmeyi ve vergi yükünün dengeli, adil, ölçülü ve eşit dağılımını engellemektedir. Üstelik devlet, vergilendirme yetkisini kullanırken sosyal adalet anlayışını da göz önünde bulundurmamaktadır. Dolayısıyla bu teklif anayasanın 73’üncü maddesinde öngörülen vergilendirme ilkelerine de açıkça aykırıdır. Bunun örneği var. Benzer bir düzenleme 2003 yılında Meclis gündemine gelmiş ve yasalaşmıştır. Yasalaştıktan sonra Anayasa Mahkemesi tarafından demin belirttiğim gerçeklerle iptal edilmiştir. Bu nedenle Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi kararına açıkça aykırı olan ve vatandaşlarımızın sırtına ek bir yük olan MTV düzenlemesi Genel Kurul’da mutlaka geri çekilmelidir.

“İKTİDAR ESASI AF OLAN DÜZENLEMENİN ADINI AF KOYMAMAKLA ANAYASA AYKIRILIKTAN KAÇINACAĞINI ZANNEDİYOR”

İktidarın yine günü kurtarmak için torba kanuna son anda eklediği 5275 sayılı infaz kanuna eklenmesi teklif edilen geçici 10’uncu madde, örtülü özel bir aftır. Ülkemizde bugüne kadar 47 adet af kanunu çıkarılmış olmasına rağmen bunların 20 tanesine erteleme, şartlı salıverilme gibi isimler verilmiştir. Siyasetçiler, aslında af düzenlemesi yaptıklarını açıkça itiraf edememiştir. Bugün de iktidar tarafından yapılan tam da budur. İktidar, infaz yasaları ve kurumlarıyla oynanarak af yasasının nitelikli çoğunlukla çıkarılması gibi yani Anayasa’nın 87’nci maddesinde açıkça belirtilen ‘af yasalarıyla ilgili nitelikli çoğunlukla çıkartılması zorunluluğu’nu aşmak için esası af olan düzenlemenin adını af koymamakla Anayasa’ya aykırılıktan kaçınacağını zannetmektedir. Böylece, Meclis’te beşte üç çoğunlukla alınması gereken kararın alınmaması için salt çoğunlukla maalesef Meclis’in iradesini de yok saymaktadır.

“TORBA KANUNUN TÜMÜNÜN OYLANMASINDA MECLİS ÜYE TAM SAYISININ BEŞTE ÜÇ ÇOĞUNLUĞUNUN KABULÜ GEREKMEKTEDİR”

Cezanın infaz şeklini değil, doğrudan cezayı etkilemekte ve hafifletmektedir. Eğer bir kişiyi mahkûm edildiği hapis cezasından kanun değişikliği yaparak infazın tamamlamasını beklemeksizin serbest bırakıyorsanız ister itiraf edin ister etmeyin bunun adı aftır. Burada yapılması gereken Meclis’te beşte üç çoğunluğu aramak ve Anayasa’ya uygun biçimde bu maddeyi geçirmektir. Nitekim Türk Ceza Kanunu’nun 65’inci maddesinde de Anayasa Mahkemesi kararlarında da özel af tanımı tam olarak bu şekildedir. Teklifin af niteliğinden olması dolayısıyla da iç tüzüğün 92’nci maddesi gereğince teklifle beraber teklifin içinde bulunduğu torba kanunun tümünün oylanmasında meclis üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kabulü gerekmektedir. Aksi halde kanunun tamamı şekil bakımından Anayasa’ya aykırı olacaktır.

“KASTEN ÖLDÜRME, UYUŞTURUCU TİCARETİ, CİNSEL SUÇLAR GİBİ ‘ADİ SUÇLAR’ YASA KAPSAMINA ALINMIŞTIR”

Bu düzenleme toplumun geniş kesimini etkileyen önemli bir kanunu teklifi olmasına rağmen ne yazık ki uzun zamandır TBMM’nin yasa yapma sürecindeki keyfiyet, yeni yasama döneminin ilk kanun teklifinde de kendisini göstermektedir. Partilerin, baroların, akademisyenlerin ve sivil toplumun görüş ve önerilerini bırakın dikkate almayı, dinlemeye bile fırsat vermeden Genel Kurul’dan geçirmeye çalışılmaktadır. Cuma günü gece yarısı komisyona sunulan teklifin önümüzdeki günlerde yasalaşması planlanmaktadır. Böylesi önemli bir konuda bu keyfiyet ve oldu bitti anlayışı kabul edilemez. Teklifle öngörülen infaz sistemi, bütüncül olarak ele alındığında adaletsiz, eşitlikten uzak ve hukukun üstünlüğü iddiasına aykırı bir yaklaşımla düzenleme hazırlanmıştır. Özellikle de teklif kapsamında istisna tutulan suçların belirlenmesi aşamasında suçların niteliği ve kamu vicdanında oluşturduğu sonuçlar göz ardı edilmiştir. Toplumun ‘adi suçlar’ dediği tüm suçlar bu teklif kapsamındadır. Kamu vicdanını yaralayacağı için kapsam dışı bırakılması gerekilen kasten öldürme, uyuşturucu ticareti, cinsel suçlar gibi suçlar bu yasa kapsamına alınmıştır.

“HUKUKSUZ BİÇİMDE CEZA ALAN HÜKÜMLÜLER BİLİNÇLİ OLARAK KAPSAM DIŞI BIRAKILMIŞTIR”

Gerek COVID izni kapsamındaki denetimli serbestlik uygulamasından gerekse de açığa alma ayrılma süreleri açısından bahsettiğim bu suçlardan yargılananlar hüküm giyenler, bu örtülü af kanunundan faydalanacaklar. Bunun da kabul edilmesi mümkün değil. Diğer tarafta yine adaletin gereği olarak toplumsal bir beklenti olan hukuksuz yargılamalar neticesinde karşı karşıya kaldığımız şiddet ve cebirle alakası olmamalarına rağmen hukuksuz bir biçimde terörle mücadele yasasından ya da silahlı terör örgütü üyeliğinden ceza alan hükümlüler de bilinçli olarak kapsam dışı bırakılmıştır. Halbuki daha son günlerde gördük: Sayın Adalet Bakanı’nın kardeşi, eğer Adalet Bakanı’nın kardeşi olmasaydı bugün en azından 7-8 yıl ceza almış birisi olarak hükümlü olarak cezaevinde bulunacaktı. Diğer taraftan kardeşi, abisi milletvekili olmadığı için, iktidar partisinde hükümet mensubunun bir yakını, akrabası, kardeşi olmadığı için yüzbinlerce insan hukuksuz bir biçimde yargılandıkları ve hüküm giydikleri konuyla ilgili bırakın adaleti, devletin şefkatini bile maalesef göremiyorlar.

“BU DÜZENLEMENİN AMACI ADALET DEĞİL; DOLUP TAŞAN CEZAEVLERİNİ KONTROL ALTINA ALMAKTIR”

Bu düzenlemenin asıl amacı kesinlikle adalet değildir. İktidarın derdi ceza adaletini sağlamak, hukukun üstünlüğüne uygun davranmak, hukukun yanlış uygulanması sonucu hataların bertaraf edilmesi değildir. İktidarın tek derdi, dolup taşan cezaevlerindeki doluluğu kontrol altına almaktır. Başka herhangi bir gündemleri yok. İktidar infaz düzenlemesiyle kendi ürettiği vahim yanlışları, bahaneler bularak günü kurtarmayı maksadıyla birazcık olsun düzeltmeye çalışıyor, bunu yaparken de çok yanlış yöntemler uyguladığı için sorunları da daha fazla derinleştiriyor. Çünkü iktidarın derdi adalet değil. Keşke öyle olsa da biz de itiraz etmek yerine bu yanlışları düzeltme erdemini gösteren insanları alkışlasak. Üstelik bir de kamuoyunda ceza infaz kurumlarını sayısını artırmakla övünüyorlar yani cezaevlerinde yer olsa belki de böyle bir düzenleme önümüze gelmeyecek.

“TBMM’YE SUNULAN BU DÜZENLEME CEZASIZLIK ALGISININ PEKİŞMESİNE HİZMET EDECEKTİR”

2020 yılında pandemi nedeniyle İnfaz Kanunu’nda benzer bir değişiklik yapıldı. Cezaevlerindeki nüfus, o değişiklikten sonra da arttı. Bu değişikliğin yapıldığı Nisan 2020’de toplam cezaevi nüfusu 310 bindir. Değişiklikle 90 bin kişi tahliye edilmiş, cezaevi nüfusu 220 bine düşürülmüştür. Ancak henüz ilk yılın sonunda, yani Nisan 2021’de, bu sayı tekrar 314 bini bulmuştur. Bugün ise tablo çok daha endişe verici. Cezaevlerinin kapasitesi, 296 bin 202 kişi ama Temmuz 2023 itibariyle cezaevlerinde 360 bin 722 kişi bulunuyor. Yani kapasite aşımı 65 bin. Sırf infaz kurumlarındaki kalabalığı azaltmak için toplumsal uzlaşı sağlanmadan, günü kurtarmak için TBMM’ye sunulan bu düzenleme, cezasızlık algısının daha da pekişmesine hizmet edeceği gibi eşit ve adil bir uygulama da olamayacaktır. Umarım yeni dönemde iktidar bu yanlışlardan döner. Bütün olarak hukuk devletine dönerek, Türkiye’nin acil ihtiyacı olan yapısal değişim ve dönüşüm sürecini başlatır ve temel sorunlarımızı çözme iradesini ortaya koyar.”

ANKA