Kafkas ötesinde ‘tehlikeli fırsatlar’

Rusların anlayışla karşılaşabileceği ya da esnek olabileceği bir şey değil. 

Kafkas ötesinde ‘tehlikeli fırsatlar’

Kafkas ötesinde ‘tehlikeli fırsatlar’

Türkiye’nin Libya ve Suriye’de karşısına çıkan Rusya’yı yumuşak karnı Kafkasya ve ötesinde sıkıştırıp taviz koparmak isteyeceği düşünülüyor. Ruslar, Libya ve Suriye’de Türk-Rus karşılaşmasını avantaja çevirebilecek manevra alanlarına sahip. Ama Kafkasya’da Türkiye ile karşılaşmak Rusların anlayışla karşılaşabileceği ya da esnek olabileceği bir şey değil. 

“Ödenmiş” savaşlara teşne bir siyaset bu kez paldır küldür Trans-Kafkasya’ya iştahlanıyor. Biliyor ki bu bölgenin Türkiye’deki karşılığı büyük. Burası Libya ya da Suriye’ye benzemiyor.
Seferberlik hayali ‘tek millet iki devlet’ sloganıyla çerçevelenip altına bir de “Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal altında” hatırlatması döşendi mi muhalefet ile iktidar yekvücut oluyor. Kriz çözümünde birincil araç olması gereken diplomasi epeydir siperden konuşuyor. Stratejik tımarhanenin sivil başçavuşları “Azerbaycan’da enerji hatları dolayısıyla uluslararası çıkarlarımız tehlike altında, derhal Türk askeri gönderilmeli” diye akıl veriyor. Bu akıl zaten sarayda baş tacı. Ermenistan ve Azerbaycan savaşının temel parametrelerini kavrayanlar ise evvela arabuluculuk öneriyor. 12 Temmuz’da Tovuz’da patlak veren çatışmanın ardından Bakü ve Erivan’la temasa geçen Rusya ve İran’ın izlediği yol bu. Yeni Osmanlıcılık ya da İttihatçılık virüsüne kadar Ankara da itidalli gidiyordu. “Evvela barış için diplomasi” deniliyordu. Artık bu yetenekten yoksunlar. Çap gerektiriyor; çatışan taraflarla konuşabilecek akıl, makul bir dil ve manevra yeteneği. Ve saygınlık ve itimat. Diplomasinin temel varlıkları aşağılandı, hoyratça kenara itildi. Artık dış siyaset, krizlere ‘savaş ağası’ mantığıyla bakıyor.

“İki komşu arasındaki husumet nasıl alevlendirilir, bu nasıl fırsata dönüştürülür” saikiyle gidiyorlar.

Ödenmiş savaşlara gönüllü olmaktan kastım bu. Savunma sanayi “Allah Allah” diyor. Damadın silahlı-silahsız İHA’ları müşteri arıyor.

“Ermenistan aklını başına toplasın”, “Bunun bedelini ödeyecekler”, “Türkiye tüm imkanlarıyla Azerbaycan’ın yanındadır” minvalindeki çıkışlardan sonra gelen temas anlamlıydı. Azerbaycan Savunma Bakan Yardımcısı ve Hava Kuvvetleri Komutanı Ramiz Tahirov ile Nahçivan Özerk Cumhuriyeti Ordu Komutanı Kerem Mustafayev hemen Ankara’da misafir edildi. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir bu ziyaretin bağlamını güzelce tweet’ledi:

“Savunma sanayiinde de işbirliği konularımızı görüştük… Savunma sanayiimiz SİHA’larımızdan mühimmatlarımız ve füzelerimize, elektronik harp sistemlerimize kadar bütün tecrübe, teknoloji ve kabiliyetleriyle her zaman Azerbaycan’ın emrindedir!”

Ne hız! Sanki cephelerden lütuf yağıyor, Trablusgarp’tan Trans Kafkasya’ya…

***

Ortada bir işgal, çözülmesi gereken bir mülteci meselesi var. Sorun basit de değil. 1994’deki Bişkek Protokolü’nden beri müzakere süreci statükoyu koruyan bir aymazlık içinde. Bu işin sorumlusu Minsk üçlüsü Rusya, ABD ve Fransa. Bunlar bilinmeyen şeyler değil. Sınırda gün be gün karşılıklı top atışları bir siyaset biçimi halini aldı. Ama bu kez 2016’daki gibi ciddi kayıplarla farklı bir noktaya gelindi. Bu çatışma Minsk üçlüsünü dürtmek içinse yakında sönümleneceği öngörülebilir. Ama amaç bunu işgali bitirmek için savaşa dönüştürmekse o vakit bölgenin jeostratejik gerçekliği konuşmaya başlar.

Ermeniler Mingaçevir Hidroelektrik Santrali’ni, Azerbaycanlılar Metsamor Nükleer Santrali’ni vurmaktan bahsederken Rusya 150 bin asker, 400 uçak, Karadeniz ve Hazar’da 100 gemi eşliğinde Kafkasya-2020 askeri tatbikatını başlattı. Ruslar “Üzerinize alınmayın” diyor ama isterlerse alınmasınlar!

2019’da sipariş ettiği 18 adet Sukhoy SU-30SM jetinden bir kaçının görüntüsüyle ‘caydırıcı’ poz veren

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan diğer yandan Rusya’dan Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (CSTO) “Bir üyeye saldırı bütün üyelere yapılmış sayılır” ilkesini çalıştırmasını istiyor. Rusya’nın iki tarafa da ‘ağabeylik’ yapan pozisyonu ince işçilik gerektiriyor. Evvela Türkiye’nin elindeki kartları görmek istiyor. Daha önemlisi iki tarafı kendine mahkûm edecek şekilde krizin olgunlaşmasını bekliyor. Bakü’den istediği kestirilebilir: “Kendini NATO ve AB’nin ayartmalarına kaptırma, Türkiye’nin de gazına gelme.”

Türkiye’nin Libya ve Suriye’de karşısına çıkan Rusya’yı yumuşak karnı Kafkasya ve ötesinde sıkıştırıp taviz koparmak isteyeceği düşünülüyor. Ruslar, Libya ve Suriye’de Türk-Rus karşılaşmasını avantaja çevirebilecek manevra alanlarına sahip. Ama Kafkasya’da Türkiye ile karşılaşmak Rusların anlayışla karşılaşabileceği ya da esnek olabileceği bir şey değil. Trans Kafkasya hem Rusya’nın periferisi ve güvenliğin alt kuşağı hem de Rusya Federasyonu’nun güneybatı kanadındaki Kuzey Kafkasya’nın emniyet şeridi. Buradaki tepkinin neden farklı olacağını görmek için birkaç yıl geriye bakmak yeterli. NATO’nun Trans Kafkasya’da Türkiye’nin öncülüğünde yaptığı örtülü müdahaleler, 2008’de Gürcistan’ı Güney Osetya’ya saldırma konusunda cesaretlendirmişti. Tshinval ele geçirilseydi Gürcistan ordusu Abhazya’ya da saldıracaktı. Ancak tıpkı bugünkü gibi Kuzey Osetya tarafında tatbikat adı altında tanklarını otlatmaya çıkaran Rusya 2 saat içinde Tshinval’e intikal edip Tiflis’e yönelerek Mihail Saakaşvili’ye korkudan kravatını yedirtmişti. Rusya, NATO kanadının Balkanlar, Karadeniz havzası ve Trans Kafkasya’ya el atmasını soğukkanlılıkla izlemiş, nihayetinde Gürcistan’ın sunduğu fırsatı değerlendirip Güney Osetya ile Abhazya’nın bağımsızlığını tanımıştı. Bu hamleyle bir kez daha “İntikam soğuk yenen bir yemektir” dedirtmişti. Haliyle Rusya’nın bu bölgede tetikte olacağı varsayılabilir.
Ermenistan zaten Gümrü Üssü’nü 2044’e kadar Ruslara ipotek etmiş, savunmasını hepten Rus silahlarına bağlamış, sınır korumasını bile Ruslara emanet etmiş bir ülke. Rusya lideri Vladimir Putin daha ne ister ki? En yalın yanıt; Paşinyan’ın kulübe girmesi, girmiyorsa da gözden düşmesi.
Paşinyan, 2018’de Kadife Devrim ile başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra Rusya ile güvenlik anlaşmalarına bağlılığını teyit etti ama Moskova’dan boşanma arzusunu terk etmedi. Ruslar, Paşinyan’ın Ermenistan’ı Ukrayna’nın tutturduğu yola sokmaya çalıştığını düşünüyor. Paşinyan şimdi Ermenistan’a kalkan olup olmayacağını sınar gibi CSTO’dan ortaklığın gereğini yapmasını istiyor. Bir süre önce genel sekreterini tutuklattığı CTSO’dan. Ruslar bu olayı kesinlikle Rusya’dan kopma denemesi olarak not etmiştir. Eski Azerbaycan Dışişleri Bakanı Tevfik Zülfükarov’un da paylaştığı bir görüşe göre Paşinyan, CTSO’nun koruma taahhüdünü yerine getirmeyeceğini bildiği için bu çağrıyı yaptı. Yanıt alamayınca “İşte Rusya ile ortaklığın değeri bu” diyerek Batı’ya yönelme politikasına dönecek.

Moskova son yıllarda artan Rusya karşıtlığının 2003-2004’deki renkli devrimler kuşağına dönüşmemesi için şimdilik tedbirli gidiyor. Görüntü bu. Fakat Ukrayna’da ‘Turuncu Devrim’i birkaç yıl sonra tersine çevirmiş, Rusya yanlılarını alaşağı eden Batı destekli ‘Neo-Faşist’ kanatların iktidara dönüşü karşısında bu kez Kırım’ı koparmış, Doğu Ukrayna’yı da ‘ayrılıkçı’ bir karta dönüştürmüş olan Rusya’dan bahsediyoruz. Rusya’nın Ermenistan’da çaktığı kazık o kadar derinlerde ki Paşinyan’ın düşlerini kâbusa çevirebilir.

Kuşkusuz Rusya’nın Ermenistan siyaseti Paşinyan’ın ötesinde. Paşinyan’a kızsalar bile Rusların Ermenistan’ı bırakmayacağını gayet iyi bilen Azerbaycan, Batı’nın dikkatini çekmeye çalışıyor. SOCAR Başkan Yardımcısı Elşad Nassirov çatışmaların Batı’ya giden petrol ve doğalgazı tehlikeye sokacağı uyarısında bulundu. Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Bakü-Supsa Petrol Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı Tovuz’un yakınlarından geçiyor. Bu hatlara dokunmak Ermenistan’ı zora sokabilir. Fakat sınırlar değişmediği sürece bu alarm düzeyi Batı’nın renk vermesi için yeterli değil.

***

Türkiye, Rus matruşkasının katmanlarına saklı ardışık hamleleri düşünmek durumunda. Trans Kafkasya’da dikkatsiz adımlar hayalkırıklığı yaşatabilir. 15 Temmuz’daki yazımda Rusların Sovyetlerden beri koruduğu kanallarına ve Azeri elitinin Moskova aşkına değinmiştim. Kuşkusuz bu çatışmanın Azerbaycan iç siyasetindeki kavgalara taalluk eden tarafları var. Bir süredir Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in koltuğunu ‘first layd’ ve Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Mihriban Aliyeva’ya bırakması yönünde baskılardan söz ediliyor. Paşayev klanı, kızları Mihriban’ı koltukta görmek için sabırsızlanıyor. Ermenilerle çatışma, Azerbaycan’ı parsellemiş oligarkların güç savaşında ne denli araçsallaştırılıyor? Buna da bakmalı. Oligarklar nerede konsensüs oluşturuyor, savaşta mı barışta mı? Ve tabii Aliyevler döneminde geriletilen milliyetçi kanatlar da bu krizde sörf yapmak istiyor. Bu cenahtan pek çok ‘devlet eskisi’ 2018’den beri Minsk sürecinin artık öldüğünü ve savaşın tek seçenek olduğunu düşünüyor.

Hasılı fetih coşkusuna kapılanların Azerbaycan’ın iç dengelerine, Azerbaycan elitinin Moskova ile sıkı bağlarına ve Rus stratejisinin uzandığı çeperlere iyice bakmalarında fayda olabilir.
Ermenistan ve Azerbaycan’ı daha fazla insanı toprağa gömmeden barışçıl bir çözüme zorlayacak müzakereci liderliğe ihtiyaç var. Bölgeden ve uluslararası alandan temenni edilecek şey savaş değil barıştır. Bir başka acil temenni daha: Umarız ezici çoğunluğu Şii olan Azerbaycan’a Suriye’den ‘Sünni cihatçı’ taşımak gibi bir seçeneği akıllarına getirmiyorlardır.


Fehim Taştekin kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de dış politika programları yaptı. Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.

DUVAR