Trump’ın Erdoğan’a mektubu utanç verici bir skandal

Trump’ın başına bir iş gelirse yerine geçecek kişi Pence

Trump’ın Erdoğan’a mektubu utanç verici bir skandal
Trump’ın Erdoğan’a 9 Ekim’de yazdığı skandal mektup, PKK’yı IŞİD’ten kötü ilan ettiği 16 Ekim’de basına sızdırıldı.

Amerikan basını 16 Ekim akşamı ABD Başkanı Donald Trump’ın 9 Ekim’de, yani Türkiye’nin Suriye’de Barış Pınarı harekâtına başladığı gün yazdığı bir mektubu yayınladı. Trump, Erdoğan’a Suriye’de PKK’lılarla anlaşmayı tavsiye ettiği mektubunu, “Sert adam olma. Aptal olma!” cümleleriyle bitirmiş; henüz kimse tarafından yalanlanmayan bu mektup utanç verici bir skandaldır. Ne diplomatik, ne kişisel nezaket kurallarına uyan bu haddini aşan mektup Türkiye Cumhuriyetinin şimdiye dek karşı karşıya kaldığı en kötü hakaret sayılır.
Bu skandal mektuba Erdoğan’dan 17 Ekim sabah saatleri itibarıyla resmî yanıt yok, ama CNN Türk’e konuşan Cumhurbaşkanlığı kaynakları, mektubun “çöpe atıldığını” en iyi yanıtın ise aynı gün saat 16.00’da başlatılan askeri harekat olduğunu söylemişler. Muhtemelen daha fazlası bugün ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve ekibiyle yapılacak görüşmelerde onlara ve kamuoyuna da söylenecektir.
Trump’ın mektubunun, üstelik kendisine en yakın olarak bilinen Fox haberlerinde yayınlanması, 16 Ekim’deki bir dizi gelişme ardından oldu. Bunlardan birisi, Trump’ın, İtalyan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella ile yaptığı görüşmenin öncesi ve sonrasında söyledikleriydi. Öncesinde “Suriye Kürtleri de melek değil” gibi, ”Bizim için savaştılar ama paralarını da aldılar” gibi sözler eden Trump, sonrasında açıkça “PKK, IŞİD’ten de kötü” diye işin içinden sıyrıldı. Diğer gelişme de Trump’ın Beyaz Saray’da Kongre’deki Cumhuriyetçi ve Demokrat parti sözcüleriyle Suriye’deki Türk askeri harekâtı ve IŞİD’in geleceği üzerine yaptığı toplantıydı. Toplantı, Trump’ın kontrolünü iyice kaybederek Temsilciler Meclisinin Demokrat Partili Başkanı Nancy Pelosi’ye hakaret etmesi ve onun da toplantıyı terk etmesiyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
İşte mektup, tam da Başkan Yardımcısı Pence Türkiye’ye doğru yola çıkarken, bu gelişmelerin ardından basına sızdırıldı.

Mektupta skandal içinde skandal

Mektuptaki skandal sadece Türkiye Cumhurbaşkanına karşı kullanılan saygısız üslupla sınırlı kalmıyor.
Mektuptan, Trump’ın 9 Ekim günü YPG şefi “General Mazlum” ile görüştüğü, ondan aldığı bir mektubu da Erdoğan’a gönderdiği bu skandal mektuba eklediği anlaşılıyor. “General Mazlum”, ya da Mazlum Kobani, Türkiye’nin terör eylemleri nedeniyle en çok arananlar listesinde yer alan PKK’lılardan Ferhad Abdi Şahin’in takma örgüt isimlerinden sadece birisidir; bir diğeri de “Şahin Cilo”dur. PKK sıralamasında en üstlerde dahi yer almayan YPG şefi, 2015’te ABD Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Thomas’ın “YPG’nin PKK ilişkisi biliniyor, daha dostça bir isim bulun” demesi üzerine “Suriye Demokratik Güçleri SDG” ismini uyduran kişidir; bunu da Thomas 2017’de itiraf etmiştir. YPG-PKK ilişkisinin ABD Kongre kayıtlarına geçmesi ise, bugün Türkiye aleyhtarı kesilen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’ın zorlamasıyla, 2016 yılında, Obama’nın son Savunma Bakanı Ashton Carter’ın ifadesiyle olmuştur.
Trump’ın 9 Ekim mektubuyla Türkiye Cumhurbaşkanına muhatap etmek istediği, ateşkes anlaşmasına varmasını tavsiye ettiği kişi budur.
Trump, Başkan Yardımcısı Pence’i Ankara’ya göndermesinin nedenini, ilk başta, hatta Türkiye’ye –itibarsızlaştırma çabası dışında bir anlamı olmayan- yaptırımları imzaladığında dahi “Suriye Kürtleriyle Türkiye’nin arasını bulma” olarak açıklamıştı.
Oysa şimdi ortada bambaşka bir tablo var.

Pence şimdi Ankara’da ne konuşacak?

Bu tablonun değişimi ve Pence’i Ankara’da zorlu bir günün beklediği 16 Ekim’in daha erken saatlerinde Erdoğan’ın “herkes muhatabıyla konuşacak” diyerek Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brian’ın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile de görüşecek olmasını reddetmesinden belliydi. O zaman henüz bizler bu skandal mektubun varlığından haberdar değildik, ama bilen biliyordu. Bunun üzerine Trump, son dakikada Pence’in heyetine Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu da ekledi.
Şimdi muhataplık esasına göre Pence’in Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Pompeo’nun Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, O’Brian’ın da Erdoğan’ın Dışişleri ve Güvenlik Baş Danışmanı İbrahim Kalın ile görüşmesi gerekiyor. Erdoğan’ın de Pence ile görüşeceği 17 Ekim programına eklenmiş durumda.
Ancak ABD heyetinin Ankara gündemi hâlâ “Suriyeli Kürtlerle Türkiye’yi anlaştırma” mı olacak? Erdoğan, ateşkesin söz konusu olmadığını, Kalın da “harekâtın hedeflerine ulaşana dek devam edeceğini” açıklamış durumda. Harekâtın hedefleri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in müdahalesi ve Rus destekli Suriye birliklerinin Münbiç’e girmesiyle daralmış vaziyette. Öteden beri Kürt nüfusun yaşadığı Kobani (Ayn el-Arap) ve Kamışlı’nın da harekât çerçevesinin dışında tutulduğu anlaşılıyor. Zaten Arap nüfusun yaşadığı Tel Abyad-Resulayn hattında YPG/PKK’nın Amerikan hava desteği olmaksızın fazla tutunamayacağı da görülüyor.
Tabii görüşmeler artık bu skandal mektubun gölgesinde yapılacaktır.
Erdoğan bir yandan Türkiye’nin Suriye’nin ve bölgenin geleceği için önem taşıyan bu görüşmeleri yönetecek, hem de kamuoyunda Trump mektubu nedeniyle ortaya çıkan tepkileri. Bu kabul edilemez mektup 16 Ekim gecesi geç saatte gelmesi nedeniyle kamuoyuna tam yansımadı ama sosyal medyada en çok tepki verilen konu oldu. Asıl tepkilerin 17 Ekim’den itibaren çıkması beklenebilir.

Erdoğan’ın da zor günü

Bu mektup, NATO müttefiki Türkiye ve ABD’yi yeni bir krizle, zorlu bir sınavla karşı karşıya bıraktı. Türkiye-ABD ilişkileri hep iniş çıkışlarla doluydu. 1964 Kıbrıs, 1974 Kıbrıs ve 1975 silah ambargosu, 2003 Irak ve çuval hadisesi, 2014’te Suriye/Kobani krizi, 2016’da darbe girişimi, 2018’de Brunson krizi bir çırpıda sayılabilir. Ancak bu krizlerin tamamı diplomatik ve kişisel nezaket sınırlarında kaldı ve diplomasinin sınırları içinde çözüm yolu arandı. İlk defa Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhurbaşkanına, her türlü diplomatik ve kişisel nezaket sınırlarını hiçe sayan böyle bir hakaret söz konusu oldu.
Erdoğan’ın, neden anında tepki vermediği yolunda gelebilecek eleştirileri, devlet yönetiminin öyle gerektirdiği şeklinde izah etmeye çalışması da beklenebilir. Ama bu saygısızlık resmî düzeyde de karşılıksız kalamaz.
Tabii Suriye iç savaşının daha başında yapılan bir dizi hatanın Türkiye’yi bugün, kendi ülkesinde akli melekelerinin yerinde olmaması gerekçesiyle görevden alınması tartışılan Trump’ın bu tutumuyla muhatap ettiğini de söylemek mümkün.
Trump’ın başına bir iş gelirse yerine geçecek kişi Pence; bugün Ankara’da ABD devleti adına görüşmeler yürütecek.
Onun durumu da kolay değil. Son zamanlarda ABD’de Türkiye aleyhtarlığının artmasında, Pence’in destekçisi Evanjelik kilisenin büyük payı olmuştu. Şimdi soruları göğüsleyip izahat vermek de ona düşecek. Tabii Amerikan siyasetçilerin de oturup bir kez daha düşünmesi gerekiyor, Türkiye’de ve bütün dünyada Amerikan aleyhtarlığı neden yükseliyor diye? Artık terbiyesizliğe varan bu kibirle, daha çok yükselir.

 

MURAT YETKİN