Whatsapp mı, Telegram mı, Signal mi?

Peki burada suçlu “güvenlik”çi devletler mi, paraya yönelen şirketler mi?

Whatsapp mı, Telegram mı, Signal mi?

Whatsapp mı, Telegram mı, Signal mi? 

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Whatsapp'ın gizlilik sözleşmesini güncellemesinin ve Facebook ile veri paylaşacağını açıklamasının ardından başlayan tartışma ve "güvenilir haberleşme uygulaması" arayışıyla ilgili soL Haber Portalı'na yazdı.

 

Hangi uygulamaya geçilmesi gerektiğinden ziyade yaşanan paniğe değinen Okuyan, yazısında "bu panikten çağımız insanının mahremiyete, gizliliğe büyük önem verdiği sonucunu çıkarabilir miyiz?" sorusuna cevap arıyor.

 

"Çıkaramayız" diyerek kendi cevabını başta veren ve sosyal medya bağımlılığına vurgu yapan Kemal Okuyan'ın yazısında öne çıkan başlıklar şöyle:

Bugün ortalama bir kişinin sosyal medya platformlarında kendisi hakkında bile isteye verdiği bilgi, özel yazışmalardakinin kat be kat daha fazlasıdır. Ziyaret edilen siteleri, konum bildirimlerini ve benzeri veri kaynaklarını saymıyorum bile...

Fark, birinde inisiyatifin belli oranlarda bizde olması, diğerinde ise rızamız olmadan hakkımızda bilgi toplanmasından ibarettir.

Ama sonuç aynıdır.

...

Peki burada suçlu “güvenlik”çi devletler mi, paraya yönelen şirketler mi?

 

Bunlar arasındaki geçişkenlik unutulmamalı. Ayrıca sonuçta sermaye sınıfı iktidarda ve bütün dünyada onun çıkarlarına hizmet eden devletlerden söz ediyoruz. Ancak yine de devletin gizli kulağı ve gözü birçok kişiye daha itici geliyor.

 

Ne özele ne özelin devletine güvenilebilir. Geçtiğimiz yıllarda ABD’deki bir istihbarat örgütünün ünlü bir teknoloji firmasının yöneticilerinden birine 50 bin dolar rüşvet verip başka ülkelere satılacak bilgisayarların tamamına data transferi sağlayacak çipler taktırdığı haberini birçoğunuz okumuşsunuzdur. İstihbarat örgütlerinin iletişim, yazılım ve donanım firmalarına eleman yerleştirdiği ve bir sürü çalışanı sonrada devşirdiği de bir sır değil.

 

Dijital iletişim platformlarına ilişkin ortalıkta dolanan bilgilere de bu nedenle rezervle yaklaşmak gerekir. Geçmişte, istihbarat örgütlerinin şifrelemenin oluşturduğu duvarı aşamadıkları bazı uygulamalar hakkında “olumsuz” bilgi yaydığı ve güven sarstığı örnekler oldu. Tersi de geçerli; “kıramadık”, “veri paylaşmıyor” diye istihbaratçıların kara listeye aldığı donanım ve yazılımlara da ihtiyatla yaklaşılmalı.

 

Ama zaten bugünün dünyasında kâr amaçlı bir kurumun yanına yaklaştığı hiçbir uygulamaya fazla güvenmemeli. Yine bugünün dünyasında hayır işi, ücretsiz bir uygulamaya azıcık da olsa kuşkuyla bakmalı. 

 

Bilmeliyiz ki, sermaye egemenliğinin bekası için fetişleştirilen “devlet güvenliği” ile piyasanın “satış” arzusu el ele vermiş, özel yaşamı her an, her saniye yok ediyorlar. 

 

Çözüm?

 

E madem bu kadar düşkünüz özgürlüğümüze, madem dert ediyoruz özel hayatın gizliliğini, o zaman uğursuz burnunu her yere sokan şu sermaye denen alçaklıkla hesaplaşalım. Yoksa “kardeş vatsap görüşmeleri feyste yayınlanacakmış diyorlar, ne yapsak, ne kullansak” diye daha çok dertlenir, çoğu “genç ve dinamik” girişimcilerin elindeki özel şirketlerin maymunu olmaya daha uzun süre devam ederiz.

 

Demem odur ki, özel hayatımız gerçekten özelse, özel sektöre savaş açmalı.

 

Paylaşmak istiyorsak, bize özel olanı değil, toplumsal olanı, eşitliği, doğayı, özgürlüğü, sanatı, bilgiyi paylaşmalı…

 

Ha, illa başlıktaki soruya dair bir şey demem gerekiyorsa…

 

Nerede çokluk, orada…

Yazının tamamı için tıklayın